27 Nisan 2013

Irak Kürdistanı'nda milli kimlik inşası

Kürt meselesinin çözümüne yönelik tarihi dönemeçte, geçen hafta herkesin gözü Kandil’deyken, Irak Kürdistanı’nın başka yerlerinde dolaşma fırsatı bulduk

CEYDA KARAN

 

Süleymaniye izlenimleri...

 

Kürt meselesinin çözümüne yönelik tarihi dönemeçte, geçen hafta herkesin gözü Kandil’deyken, Irak Kürdistanı’nın başka yerlerinde dolaşma fırsatı bulduk. Bağdat’a ve İran’a biraz daha yakın bir coğrafyada, Süleymaniye’de... Irak’ın Kürt kökenli Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin, nam-ı diğer ‘Mam Cemal’in Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin (KYB) merkez üssü olan kentte, Irak Kürdistan’ının kültürel merkezinde. Yolumuz, Saddam Hüseyin’in Enfal kampanyasından en yakıcı payı alan Halepçe’den de geçti. Kürtlerin ‘milli kimlik inşasının’ tezahürlerine tanıklık ettik.

 

Bağdat’a da İran’da daha yakın

 

Sevgili meslektaşım ve büyüğüm Aydın Engin’in Kandil’deki tarihi basın toplantısı vesilesiyle gittiği Erbil’den yazdıklarını ilgiyle okudum. Aydın abinin blogundan anladığım Erbil, modern yapıları, alışveriş merkezleri, giderek refahın görünür olduğu çehresiyle minik bir ‘Türkiye’ olma yolunda ilerliyor. Süleymaniye doğrusu biraz daha farklıydı. Sağda solda Türk markalarına dair tabelalar görseniz bile, burası ‘Bağdat’a da, İran’a da daha yakın’ bir diyar. 

Türk firmalarının inşa ettiği Süleymaniye Uluslararası Havaalanı’ndan çıkışta, şehir önünüzde boylu boyunca uzanıyor. Sıradağlarla çevrili bu kentte en dikkatimi çeken 2760 metre yüksekliğinde olduğunu öğrendiğim Pire Megrun Dağı. Bu isim dağın yandan bakınca göğe bakmakta olan yaşlı bir adamı andıran endamından ötürü konulmuş. Süleymaniye’nin nüfusu yaklaşık 1 milyon, civar ilçeleriyle birlikte 1.6 milyon olduğu söyleniyor. İki üç katlı evlerin dümdüz çatılarına kondurulmuş birer başlık misali beton gölgeliklere ‘kırmit’ deniliyor. Yoksul görünümlüsü de var, villa intibaı veren ‘zengini’ de.. Bu evlerden oluşan denizin ortasında bir anda bir ‘gökdelen’ yükseliveriyor. Yeni inşa edilmekte olan çok katlı camekanlı bildik binalar..

 

Türkçe ‘şakıyan’ gençler

 

Süleymaniye, Babanzade Mahmut Paşa döneminde 1784’te kurulmuş. 1919’da İngilizlere ilk isyan burada başlamış.. Soranice konuşan Kürtlerin merkezi. Vakti zamanında Yahudiler de yaşarlarmış, fakat İsrail devletinin kurulmasının ardından göç etmişler. Sorani hususu onlar için mühim. Erbil’de konuşulan Kürtçe’yi garipsediklerini söylüyorlar. Bütün şehir ahalisiyle oturup konuşmak mümkün olmadı haliyle, fakat Türkçe bilen sayısının çok fazla olduğunu söylemek mümkün değil. Işık Okulları bu meseleye el atmış durumda. Gayretkeş okul yöneticileri kurulan okullarda şakır şakır Türkçe konuşan, şarkılar türküler söyleyen bir kuşak yetiştiriyor. Irak Kürdistan’ında 7 okul, bu okullarda okumakta olan 21 bin öğrenci bulunuyor. Arapça, İngilizce ve Türkçe eğitim veriliyor. Bilkent Erbil Koleji üç yıldır eğitim veriyor. Erbil Başkonsolosu Aydın Selcen, “İlişkilerde sadece enerji işbirliği değil, beşeri ve sosyal işbirliği de önemli. Okullar, hastaneler gibi unsurlar da önemli. Türkiye Irak Kürt bölgesi ilişkileri değişmeyen stratejik ilişkiler” vurgusu yapıyor.  

 

Gece klupleri erkeklerin mekanı

 

Şehrin girişinde Süleymaniye Üniversitesi uzanıyor, yakınlarında da Amerikan Üniversitesi var. Genç ve dinamik nüfus bulunuyor. Süleymaniye Irak Kürdistan’ının daha liberal ve hoşgörülü diye anılan yeri. Elbette geleneksel kültürel kodlar çerçevesinde. Misal genç kızlarla erkeklerin akşam vakti bir yere gitmesi mümkün değil. Mihmandarımız Zerrin’e, ‘Nerelerde eğleniyorsunuz’ diye sorduğumuzda, uzaydan bahsetmişiz gibi bakıyor bize. “Böyle bir şey mümkün değil. Gece klüplerine sadece erkekler gider” diyor. Gençler gündüz vakti kafelerde buluşuyorlar.

Gözlerimiz bir kale arıyor, yok. Ama bölgede her yerde bulunan tarihi çarşı eksik değil elbette. Bizim Kapalı çarşının minyatür versiyonundan. Kimi yerlerinde iğne atsan yere düşmez bir kalabalık ve ne ararsan bulabileceğin ürünler..

Yemek işinde doğrusu pek yıldızım barışmadı. Süleymaniye’deki Türk restoranı ‘Dawa’ hariç.. Kebaplarda baharat ve acı eksikliği, sebzeye fazla yer vermeyen, kuru fasulye, nohut, bulgur, kısacası bakliyat ağırlıklı. Neyse ki çok sevdiğim bamya vardı. Mihmandarımız evlerde sebzeye daha çok yer verildiğini söylüyor. İçecek meselesi de kısmi bir sıkıntı kaynağı. Çay bol, herkes çay içiyor fakat kahveye gelince, kimi yerlerde bulmak da mümkün olmuyor. Kafein krizine girmemek işten bile değil!

 

Türk yatırımcılara davet

 

Bölgede tarım ve turizm patlaması yaşanıyor. Fakat daha fazla yatırıma ihtiyaçları var. Süleymaniye valisi Muhammed Salih, Türk yatırımcıları kentlerine davet ediyor. “Kısa süre önce yeni yasa çıkarttık. Vergiler çok düşük. Burada konut sahibi olmak da, otomobil sahibi olmak da çok kolay” diyor. Yörenin ‘turizm potansiyeline’ atıf yapıyor. Nisan ayında hala zirvesinde bir parça kar görülebilin zirveler, yeşil çayırlar ve vadilerle çevrili bu diyarın turizm potansiyelini çok önemsiyorlar.  

Güvenlik hala büyük sorun. Şiilerin ağırlıkta olduğu Irak merkezi hükümeti ile Sünniler arasındaki gerilim burada hissediliyor. Herkes kapı komşusu Kerkük’te geçen hafta yaşanan çatışmaları konuşuyordu. Kent içinde dolaşırken asker kıyafetli silahlı Peşmerge güçlerine rastlamak sıradan bir durum. Şehir dışına çıkmaya kalkıştığında da aynı şekilde. İl ve ilçelerin giriş çıkışlarında kontrol noktaları var. Alacağınız vize ile 15 gün bölgede rahatça dolaşabilirsiniz, fakat kimlik kontrolleri şart.

Şehirlerarası yollardaki benzin istasyonlarında sık sık gözümüze uzun kuyruklar çarpıyor. Irak Kürdistan’ının zengin petrol ve doğalgaz yatakları aklımıza düşüyor. Fakat haftada bir bedava dağıtılan benzin yüzünden bu kuyrukların oluştuğunu öğreniyoruz.

 

Halepçe yarası

 

Ve Halepçe... Nar bahçeleri arasından erişilen şehrin hemen dışındaki alanda demirden dev bir el gökyüzüne uzanıyor. 60 bin nüfuslu bu kentte bundan 25 yıl önce yaşanan büyük acıyı sembolize ediyor. 16 Mart 1988.. İran-Irak savaşının son günleri. Irak ordusu bir yandan peşmergelerle savaşıyor. Halepçe İran’ın eline geçmişken, Saddam Hüseyin’in uçaklarından atılan hardal gazı dahil çok sayıda kimyasal gazlarla 5 bin kişi can veriyor. 10 bin kişi yaralanıyor, onbinlerce kişi göç yollarına düşüyor. Kürtler için bu bir ‘soykırım’, ‘jenosid’ ifadesini kullanıyorlar. Anısına bir müze inşa edilmiş. Anıtın girişin ardından açılan geniş yuvarlak salonun duvarlarında siyah mermer üzerine zehirlenerek, boğularak yahut yanarak ölen 5 bin kişinin isimleri yer alıyor. Üsten dev bir çadır misali Kürt bayrağı iniyor... Duvardaki Arapça yazılı isimlerden birisi yeşil çerçeve içine alınmış. Katliam sırasında 3 yaşında olan Zemango Mahmud Ahmed, iki yıl önce İran’da bulunmuş, kimliği tespit edilmiş.

Müze, Saddam devrildikten sonra yapılan yargılamadan kalma mahkeme tutanakları ve katliam kurbanlarının fotoğraflarıyla dolu. Pek çoğu da dünyaya Halepçe’de yaşananları duyuran İranlı gazeteci Ahmed Natıgi’ye ait.. Yığılmış cesetler, annelerinin bağrında ağzı açık kalakalmış küçücük çocuklar. Kimilerinin derileri yanmış. Fakat kan yok. Öylece yitip gitmişler...

Bir camekan içinde küpürler yer alıyor. Küpürlerden biri The Guardian’ın Saddam’ın Irak Devrim Komuta Konseyi’nin açıklamasını verdiği haberi: ‘Irak işgalcileri püskürtmek için mümkün olan her türlü silahi kullanma kararlılığına sahiptir.’ Bir başka küpür Washington Post’ta çıkan yazıdan: ‘İran Washington’a katliamı kınadığı için teşükkür etti’.

 

Acılar, zulümler ‘milli kimliğin harcı’

 

Irak Kürdistanı’nda çekilen acılar, zulümler ‘milli kimliğin’ harcı... Süleymaniye’nin orta yerindeki Kızıl Merkez’de olduğu gibi... 1970’da inşa edilmiş bu yerleşke 1980’lerde dev bir ‘işkencehaneye’ dönüşmüş. Nitekim Kürtler 1991’de ayaklandıklarında ilk baskın buraya düzenlenmiş. Kürt Bölgesel Yönetimi, aradan geçen yıllar boyunca bu yerleşkeyi olduğu gibi bırakmış. Dış cephesi ‘kirli sarı’ binaların içleri ‘kara’, ‘kapkara’... Giriş katında bir salonu 1980’lerdeki Enfal kampanyasında ölen 182 bin insanın anısına 182 bin parça camdan oluşan bir anma yerine çevirmişler. Bahçede eski püskü tanklar, zırhlı araçlar... Üst katlarda mahkumların tutulduğu hücreler var. Sağda solda mahkumlara verilmiş battaniyeler, mahkumları temsilen yerleştirilmiş mankenler eziyetleri yansıtıyor. ‘İnsanın insana ettiği’ dedirten... Hücrelerin 1 metreliği de 10 metreliği de aynı hissi veriyor: Kaçıp kurtulmak...

 

Müzecilik

 

Kızıl Merkez’in müzesinde Kürt kültür merkezi de kurulmuş. Odalarda İngilizlere isyan etmiş Şeyh Mahmud’un mankenini de buluyorsunuz, rengarenk geleneksel kıyafetleri ve takıları içinde Kürt kadın ve erkeklerinin mankenlerini de.. Duvarlarda dağlarda savaşan peşmergelerin fotoğrafları. Bir oda dolusu silah, tüfek, mitralyöz. Antika denilecek cinsten. Müzenin sorunu dokümantasyon eksikliği. Kim kimdir, hangi silah hangi markadır, kıyafetlerin ismi var mıdır, öğrenmek mümkün değil. İster istemez aklıma tek tek insan hikayelerinin döküldüğü New York’taki Ellis Island Göçmen müzesi yahut Kudüs’teki Yad Vashem düşüyor...

Süleymaniye’de Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Medialog Grubu’nun Kadın Gazeteciler Çalıştayı’na da katıldık. Burada zengin bir basın yayın hayatı var, kadınlar da toplumdaki konumları itibariyle sınırlı düzeyde de olsa medyada yer alıyorlar. Çok sayıda gazete, web sitesi ve radyo yayın yapıyor. Muhalif yayınlar da var. Bölgedeki yolsuzluklara karşı itiraz bayrağı açan Goran (Değişim) hareketinin KNN tv’si ve İslami yayınlar da eksik değil. Çalıştay’da edindiğim izlenim Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ‘milli gazeteci’ arzusunun burada hasıl olduğu... Türkiye’deki medyayı merak ediyorlar, fakat ‘yabancıların’ kendi işlerine fazla müdahil olmasından rahatsız oluyorlar. Kadın Gazeteciler Çalıştayı’nda, medyada kadının konumu, önlerindeki engeller, barış dili geliştirilmesi gibi meseleleri konuştuk. Fakat Çalıştay’da gündeme taşınanların ve ileride yeni işbirlikleri geliştirilmesi için basamak yapılabilecek kısa bir özet niyetine bir sonuç bildirisi çıkartmak mümkün olmadı.

Türkler, Farslar ve Araplar arasında sıkışıp kalmış, kendi kendini yönetme hakkına sahip olamamış Kürtler, Irak Kürdistanı için ‘bağımsızlıktan’ söz etmiyorlar. Onlar zaten bağımsızlar. Şimdilik ‘milli devletlerini’ değil ama ‘milli kimliklerini’ kurumsallaştırmışlar.

Yazarın Diğer Yazıları

Adam olmak zaten hamurunuzda yok devam edin, milletvekili olacaksınız

Eminim Şamil Tayyar’ı izlerken televizyon ekranlarında bir tebessüm kaplıyor yüzlerini, ardından tatlı hayaller içinde kopup gidiyorlar dünyadan...

Suriye için konferans derken, savaş riski!

Uluslar arası cepheleşmede ironik bir tablo oluştu: ABD ve Rusya bir yana, iki ülkenin ‘müttefikleri’ diğer yana. İki rakip lider ülke Suriye’deki içsavaşı bitirmek için Cenevre 2 konferansını toplamaya çalışıyor

Reyhanlı saldırısının gölgesinde, Suriye'de neler oluyor?

Hudut İhlali’ne yine Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “iç işimiz” saptamasının bu kez maalesef Reyhanlı’da onlarca kişinin öldüğü terör olayıyla doğrulandığı Suriye ile başlayacağım