30 Aralık 2014

Roboski diyemeyenler…

Devlet Bahçeli’ye, “Tunceli’ye gidemezsin” diyerek meydan okuma hevesini Roboski’ye gitme hususunda kendisinde de görmek isterdik…

Önceki gün Roboski katliamının üçüncü yıldönümüydü…

Üç yıldır, 34 kişinin öldürüldüğü katliamla ilgili bir kişi dahi soruşturulmadı, Erdoğan’ın, “Ankara’nın karanlık dehlizlerinde kaybolmayacak” dediği trajedi bizzat yine Erdoğan tarafından Aksaray’ın milyon dolarlık odalarında unutulmaya bırakıldı…

İnanabiliyor musunuz?

Bir ülkede 34 kişi öldürülüyor fakat bugüne kadar olayın tek bir sorumlusu bile bulunamıyor…

Takipsizlik kararı üzerine takipsizlik kararı veriliyor… Yetmiyor geride kalanlar hak aramaya devam ettikçe görmedikleri zulüm kalmıyor…

“Eski Türkiye”de de böyle değil miydi?

Böyleydi… “Bağzı” şeyler hiç değişmiyor...

“Efendilerimiz” değişiyor ama izledikleri yol hep aynı…

Devletin halkını bombaladığı olayın üçüncü yılında gazeteler oldukça şaşırtıcı bir tutum içindeydi…

Hürriyet hatta Milliyet ve Vatan bile haberi küçük de olsa ön sayfalarında gördüler… Eminim şimdi Erdoğan Demirören elinde mendili telefonun acı acı çalmasını bekliyordur… Yine de hakkını verelim ki böyle bir dönemde öyle veya böyle de olsa Roboski haberini hem de birinci sayfaya koymak yürek ister…

Fakat beni Hürriyet ve Demirören gazetelerinden daha çok şaşırtan Yurt gazetesi oldu…

Gazete, “Unutmayacağız” manşetiyle çıkarak gerçekten kolay kolay unutulmayacak bir iş yaptı bana kalırsa…

Düşünebiliyor musunuz, CHP’ye yakınlığıyla bilinen bir gazete, 34 Kürt vatandaşın hayatını kaybettiği Roboski katliamını manşetten, hem de “Unutmayacağız” gibi bir “isyan”la verdi…

Hani bu manşeti Özgür Gündem atsa tamam ama Yurt gazetesi atınca işler daha başka bir hal alıyor… İnsanın her gün çeşitli vesilelerle yerin dibine gömülen umudu az da olsa canlanıyor…

Kim bilir belki “bağzı” şeyler de değişiyordur…

Tabii Yurt gazetesinin bu “kahramanlığında”, katliamın AKP döneminde yaşanmış olmasının da yabana atılmayacak etkisi vardır fakat her ne olursa olsun gazetenin 29 Aralık 2014 tarihli manşetini de biz “Unutmayacağız”…

Gelelim barış sürecinin “sahibi” gibi davranmaya bayılan havuzculara…

Her eleştiriyi önce “paralel”, tutmazsa “darbe”, o da işe yaramazsa “barış sürecini yıpratmak” salvolarıyla savuşturan, daha doğrusu savuşturduğunu zanneden havuz medyası ve yazarları organize bir sessizlik içindeydi…

Havuz medyasının gazetelerinin ön sayfasında Roboski katliamıyla ilgili tek bir haber yer almadı…

“Dağdan ölüm sesi gelmiyor, daha ne istiyorsunuz” diyerek insan hayatının öneminin altını çizen kalemler, Roboski katliamının yıl dönümüyle ilgili tek bir satır bile yazmaktan itinayla geri durdular…

Köşelerinden Roboski sesi gelemedi bir türlü…

Nasıl bir barış güvercinliği bu, anlamak zor hakikaten…

Barışmak istediğin halkın 34 insanını katledip hiçbir şey olmamış gibi davranmayı ve “Orada devlet 34 kişiyi öldürdü, nerede bunun sorumluları” diyenlere de barış karşıtı damgası vurmayı ancak bir Aksaray dalkavuğu başarabilir bu topraklarda…

Roboski kelimesi yasaklanmış gibi kendilerine… O kelimeyi söyleyen oyundan çıkacakmış, yanacakmış gibi davranıyorlar…

Kendilerini öyle büyük günahlara ortak ettiler ki artık kelimelerden korkar hale geldiler…

Roboski diyemiyorlar, hırsızlık diyemiyorlar, yolsuzluk diyemiyorlar, rüşvet diyemiyorlar, saat diyemiyorlar, ayakkabı kutusu diyemiyorlar, Aksaray diyemiyorlar, Ali İsmail diyemiyorlar, Berkin diyemiyorlar, Abdullah diyemiyorlar, Mehmet diyemiyorlar…

Havuz medyasının dışında ise bir Aydınlık, bir de Habertürk hiçbir şey olmamış gibi davranmayı tercih etti…

Özellikle Aydınlık gazetesiyle paylaşılan bu sessiz ortaklık bile AKP’nin nereden nerelere savrulduğunun bir kanıtı aslında…

Peki ya liderler?

Hadi Erdoğan’ı geçelim… O zaten Selahattin Demirtaş’ın da her fırsatta vurguladığı gibi katliamın baş sorumlularından biri…

Konuyu dillendirmemek için “anlaşılır” bir nedeni var…

Peki ya “oyuncak başbakan”?

Geçmişin günahlarıyla yüzleşmek ve özür dilemekle meşhur Davutoğlu’ndan bir ses duyabildiniz mi hiç bu konuda?

Başkalarının suçları için özür dileyecek vicdanı ve namusu göstermekten çekinmeyen başbakan, özür dilemeyi bir kenara bıraktım, o da daha Roboski bile diyemiyor…

Devlet Bahçeli’ye, “Tunceli’ye gidemezsin” diyerek meydan okuma hevesini Roboski’ye gitme hususunda kendisinde de görmek isterdik…

Geçmiş geçmişte kaldı fakat acaba Davutoğlu’nu bu ülkenin başbakanı olarak seneye bugünlerde Roboski’de görebilir miyiz?

Çocukları öldürülen ailelerin ellerini öpüp özür dileyebilir mi?

Hiç sanmıyorum…

Onun namusu ve vicdanı sadece başkalarının günahları için harekete geçebiliyor…

İş kendi günahlarına gelince... Oradaki tavrı net:

“Gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım.”

 

Yazarın Diğer Yazıları

Hayaller duşakabin

Bu saçma sapan hayalin toslayıp paramparça olacağı duvara fazla bir şey kalmadı…

"Ay resmen evrim"

Mizahtan korkanların çaresiz vahşetleri bunu durdurmaya yetmez…

Reddedildi

Bana kalırsa bunların para sayma makinasından çok hesap makinasına ihtiyaçları var…