31 Temmuz 2017

Komşuluğun bir sinefile düşündürdükleri

Sinemaların modasının asla geçmeyecek olmasının muhtemelen baş nedeni de bu komşuluk, birliktelik hali

Melis Behlil *

Bienal için bir komşu yazısı yazma daveti aldığımdan beri, kafamda herşeyden önce komşuyu nasıl tanımlayacağım sorusu dönüp duruyor. Akademisyenliğin profesyonel deformasyonu olsa gerek, önce tanımlamam lazım. Sinema yazarlığının deformasyonu da herşeyi filmler bağlamında düşünmek – aslında bu belki de tersidir, zaten hayatı filmler aracılığıyla anlamlandıranlar sinema yazarı oluyorlardır.

Komşuluğun farklı hallerini düşünürken imdadıma yetişen de bir kısa film oldu: Charles ve Ray Eames’in 1977’de yaptıkları bilimsel/deneysel kısa Powers of Ten (Onun Katları). Aslında iki film demeli: ikisi de parkta piknik yapan bir çiftin tepeden çekilmiş bir metrakarelik görüntüsüyle başlıyor, ilkinde kamera her 10 saniyede on katı hızla uzaklaşarak 1024 metreye, yani bilinen evrenin genişliğine ulaşıyor. Ardından kamera hızla geri geliyor ve ilk kareye tekrar ulaştığında, orijinal hızına dönüp, bu sefer imgedeki adamın eline yakın çekimle yaklaşmaya başlıyor. Bu ikinci bölüm de 10-16 metreye, yani kuarklara erişiyor. İlk bölümde komşuluk ilişkilerini galaksiler üzerinden tanımlayabiliyoruz, ikincisindeyse atomun parçacıkları.

Ölçekler çok geniş, böyle kısa bir yazı için biraz daraltmakta fayda var. Belki öncelikle ülke olarak komşulardan bahsetmeliyim. Pek iç açıcı bir durumda değil bu konuda Türkiye bugünlerde, hassas konulara hiç girmemeli mi acaba? Ama komşu ülkeler deyince de aklıma hemen bir film düştü bile. Angelike Brudniak ve Cynthia Madansky’nin önce SALT’ta bir enstalasyon olarak gerçekleştirdikleri, ardından da uzun metraj bir belgesele çevirdikleri 1+8, Türkiye ve komşuları hakkında, tam da sınırlarda hayatını sürdüren insanlar hakkında usul usul, ama derinden pek çok şey söylüyor bizlere.

Mahalle komşulukları var öte yandan; ama yakın zamana kadar hep genellikle ofis olan muhitlerde oturduğum için fazla deneyimim yok bu konuda. Büyürken benden başka herkes birbirine yakın oturuyor, “komşuculuk” yapabiliyor diye düşünürdüm, televizyondaki Perihan Abla, Bizim Mahalle gibi diziler de bu inancımı perçinlerdi. Apartman komşuluğu ise daha “Amerikanvari”ydi sanki. Yine dizilerden gidersek, Seinfeld’de komşu Kramer çatkapı gelmenin kitabını yazıyordu; Big Bang Theory’nin aksiyonu ise sarışın güzel Penny’nin dahi “nerd”lerle aynı kata taşınmasıyla başlıyordu. Oturduğum hiç bir apartmanda komşularımla hayatım öylesine iç içe geçmedi, zaten bir “sit-com”da yaşamak pek de çekici değil. En fazlasından Türk usulu, “bir fincan şeker” istemişliğim vardır komşularımdan, evde hiç kalmadıysa.

Son olarak, ölçeği bireysele indirdiğimizde aklıma gelense komşulukların en sinematiği: sinema salonunda koltuk komşuluğu. Günümüzde salonlar hıncahınç dolmuyor belki, ama en azından festival zamanlarında (hele sinemaya tek başına gidenler olarak) sağımızda solumuzda tanımadığımız insanlarla o karanlıkta hep beraber hikayelerde kayboluyoruz, gülüyoruz, ağlıyoruz. Sinemaların modasının asla geçmeyecek olmasının muhtemelen baş nedeni de bu komşuluk, birliktelik hali. Ancak tabii bazen bu kadar şanslı olamıyoruz, komşumuz gürültüyle patlamış mısırını yiyor, cep telefonunda hemen o anda bakmazsa dünyanın sonunun gelmesine yol açacak mesajlarını okuyor veya kendi yanındakilerle filmi sahne sahne yüksek sesle değerlendiriyor. Kısacası, iyi bir komşu değil. Böyle durumlarda aldırış etmemek, sabırla beklemek veya kibarca uyarmak birer yöntem. Daha şiddetli bir çözüm, sinemaseverleri şaşırtmayacaktır, Lars von Trier’dan geliyor. Occupations (Meslekler) kısa filminde von Trier’in konuşkan komşusunun başına gelenleri aklımızda tutarak, sinema salonlarında iyi birer komşu olmaya davet ediyorum tüm okurları.

İyi bir komşu her pazartesi T24'te

İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından 16 Eylül-12 Kasım tarihleri arasında düzenlenecek 15. İstanbul Bienali, “iyi bir komşu” başlığını taşıyor. 

Mahallelerin ve ev içi yaşantılarının dünyanın her yerinde geçirdiği köklü değişimler, bir arada var olma şekillerimizin uğradığı değişimleri konuşmayı da zorunlu kılıyor. “iyi bir komşu”nun kim olduğu, aynı zamanda kendimizin “iyi bir komşu” olup olmadığı sorusunu soran İstanbul Bienali, T24 işbirliğiyle internet ortamında bir sohbet başlatıyor.

Bienal başlayana dek her pazartesi sürpriz bir yazar, sanatçı, akademisyen, mimar, psikanalist veya gazeteci T24’te “iyi bir komşu” hakkında yazıyor.

15. İstanbul Bienali

İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın 1987 yılından bu yana düzenlediği İstanbul Bienali’nin 15'incisi, 16 Eylül-12 Kasım tarihleri arasında sanatçı ikilisi Elmgreen & Dragset’in küratörlüğünde, “iyi bir komşu” başlığıyla gerçekleştirilecek. Koç Holding sponsorluğunda düzenlenecek ve iki ay boyunca ücretsiz olarak gezilebilecek 15. İstanbul Bienali’nde, birbirine komşu mekânlarda yer alacak serginin yanı sıra bir dizi performans ve konuşma da düzenlenecek.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Kutsal çarşamba

Hepimizi “bir” kılan şeyin yalan bir resmi tarih olduğunu anlamam için epey bir yaş almam gerekti

Korku ruhu kemirir

"İyi bir komşu korkmadığınız bir yabancı mıdır?"

Bizimkiler’de işler her zaman yoluna girer

Bizimkiler’de pahalı tatiller, havalı arabalar, uğruna ölünesi aşklar yok belki ama...