20 Mart 2024

Trabzonspor değil "Trabzon meselesi!"

Trabzon'da alttan alta kaynayan bir şeyler dönüyor olması büyük olasılık. Bu Trabzonspor, Fenerbahçe, Galatasaray meselesi değil, çok daha derinde bir "Trabzon meselesi" gibi duruyor

"Eski" Türkiye'de, Milli Güvenlik Kurulu'nun riyasetinde bir tür vesayet rejimi sürerken, bazı "hassas" toplantılarda Trabzon ile ilgili özel bir meselenin gündeme geldiğini duyardım.

Bu "hassas" toplantılara İçişleri, Dışişleri, MİT, Genel Kurmay gibi devletin önemli kurumlarının temsilcilerinin katıldığını biliyorum.

Duyduğum şeylerden biri "Pontus hassasiyeti" konusuydu.

Devletin bir kolu bu konunun "hassas" olduğuna karar vermişti.

Günün birinde Yunanistan'ın arkasına Evanjelist ABD'yi de alarak bu bölgede Pontus iddiasında bulunabileceği öngörülüyor, bunun için bölgede "bir özel harekât planı" uygulanması konuşuluyordu.

Bu konuda sivil toplumdaki bilinci yükseltmeye yönelik bir özel harekât!

Planın içinde "sivil savunma" hücrelerinin bulunduğunu da tahmin ediyorum; çünkü o yıllarda NATO üyelerinin bu tür gizli savunma planlarının bir parçasının bu "sivil hücreler" olduğunu da biliyoruz.

İtalya'da P2 Locası skandalıyla ortaya çıkan Gladio'dan sonra bu artık herkesin bildiği bir sırdı, "kontrgerilla" uygulaması, NATO üyeleri için komünizm tehlikesine karşı standart bir uygulamaya dönüşmüştü.

Nitekim bunun izlerini Susurluk Olayı'nda da gördük.

O günün şartlarında bile devletin tüm organları aklını yitirmemiş olduğu için bu planın pek itibar görmediğini de duymuştum.

Bu konuyla ilgili duyduklarımı hiçbir zaman yazamadım çünkü bir gazete haberi olabilmesi için gerekli asgari şartlara sahip olmayan, duyumdan ibaret bir şeydi.

"Eski Türkiye'de" gazetelerin böyle hassasiyetleri de vardı.

Doğrulatılması mümkün değildi, kimse doğrulamıyordu. Milli güvenlik ile ilgili olduğu için gazeteciler açısından da "ceza tehdidi" içeriyordu.

Ve doğrusunu isterseniz Yunanistan'ın böyle bir iddiayla ortaya atılması olasılığının saçmalığı da aklımın bir köşesindeydi ve bende bu duyumlarımın temelsiz olabileceği kanaati uyandırıyordu.

Ancak Hrant Dink ve Rahip Santoro cinayetleri, Santoro cinayeti öncesindeki Santa Maria Kilisesi saldırısı, Fenerbahçe otobüsünün Rize – Trabzon yolunda kurşunlanması gibi olaylar, her seferinde bu eski duyumlarımın kulaklarımda çınlamasına neden oldu.

Trabzon'daki son maçta ortaya çıkan görüntüleri izlerken bu eski "duyumu" bir kez daha hatırladım.

Tribün görüntülerini izlerseniz kalabalıkları kışkırtanları da görebiliyorsunuz. Bazıları zaten tanınmamak için maske de takmışlar.

Trendyol Süper Lig’in 30. haftasında Trabzonspor ile Fenerbahçe, karşılaşmasında maçın ardından Fenerbahçeli futbolcularla sahaya giren taraftarlar arasında olaylar çıktı.

Passolig uygulaması çıktığından beri, tribünler dahili kameralar tarafından takip ediliyor. Bu kameraların ekran görüntülerini izleyen Emniyet görevlisi bu maskeli şahısları görmedi mi? Kalabalıkları kimlerin kışkırttığını tespit edip, o kişileri oyun sürerken ya da maçın devre arasında stadyumdan çıkarttırabilirdi. Yapmadı. Kim bilir, belki de yapamadı ya da yapmak istemedi.

Trabzon'da, Trabzonspor'un ve futbolun ne kadar önemli bir mesele olduğunu herkes biliyor.

Toplumu kışkırtmak, gerilim ve kavga ortamı yaratmak isteyenlerin bu meseleyi kaşıyabilmeleri için gerekli her şey de Trabzon'da var.

Yerel medyadan tutun da Yasin Hayal örneğinde gördüğümüz gibi kullanılmaya çok elverişli tiplere kadar her şey!

Erdoğan yönetimi, bizlerin bu tür uyarılarına kulağını kapamaya eğilimli.

Bu olayı da basit bir "holiganizm vakası" olarak görmek, iki üç maç saha kapatarak, birkaç kişiye stadyuma girme yasağı getirerek geçiştirme eğiliminde olacaklarını, geçmişte yaptıklarına bakarak tahmin edebiliriz.

Bu iş o kadar basit değil.

Trabzon'da alttan alta kaynayan bir şeyler dönüyor olması büyük olasılık.

Bu Trabzonspor, Fenerbahçe, Galatasaray meselesi değil, çok daha derinde bir "Trabzon meselesi" gibi duruyor.

* * *

Ali Koç biraz sakin olmalı

Çok saçma bir öneri ve umarım Fenerbahçe üyeleri olağanüstü kongrede birbirlerinin gazına gelip böyle bir karar için oy kullanmazlar
Fenerbahçe Kulübü Başkanı Ali Koç

Fenerbahçe'nin her türlü olumsuz koşula rağmen Trabzonspor'u yenip şampiyonluktaki iddiasını sürdürdüğü maçın ardından çıkan olaylara Fenerbahçe Başkanı Ali Koç da doğal olarak sert bir tepki gösterdi.

Bu tepki elbette normal, maçtaki sporcular ve teknik adamlar ile yöneticiler ciddi bir linç tehlikesi atlattılar.

Onun için sert bir tepki gösterip, bu olayların sorumluları için ağır cezalar talep etmek yadırganacak bir durdum değil.

Ancak Ali Koç'un maç sonrasındaki açıklamasında öyle bir şey var ki bunu normal karşılamak mümkün değil.

Fenerbahçe'nin ligden çekilerek bir alt lige dönmesi ve orada şampiyon olarak yeniden Süper Lig'e çıkması fikrine nasıl kapıldı, bilemiyorum.

Fenerbahçe ligden niye çekilsin?

Fenerbahçe'yi bugün sevmeyenler ve başarısız olmasını isteyenler için bu harika bir çözüm olmaz mı?

Bugün sevmeyenler ve başarısızlığı için hakem çetesi dahil olmak üzere her fırsatı kullananlar bunu alt ligde de yapamazlar mı?

Ya da Fenerbahçe Birinci Lige inip, tekrar Süper Lige çıkarsa bu çevreler Fenerbahçe'yi sevmeye mi başlayacaklar?

Çok saçma bir öneri ve umarım Fenerbahçe üyeleri olağanüstü kongrede birbirlerinin gazına gelip böyle bir karar için oy kullanmazlar.

Ali Koç iyi eğitim görmüş, düzgün bir insan. Haksızlık karşısında öfkeye kapılmasını anlayabiliyorum ben de öfkeliyim ancak Fenerbahçe Başkanı olduğunuz zaman biraz sinirlerinize de hâkim olacaksınız.

Şurası bir gerçek: Bir hakem çetesi var ve bunlar maçları istedikleri sonuçlarla bitirebiliyorlar. Ender olarak Fenerbahçe lehine de olabiliyor bu plan, aleyhine de.

Bunlar bir bahis çetesinin uzantısı mıdır, bunu bilemem.

Sosyal medya fenomenlerine bile bahis çetesi soruşturması yapan devletin güvenlik ve adli yetkililerinin bu konuyu merak etmiyor olmaları sizin de garibinize gitmiyor mu?

Milyarlarca lira büyüklüğünde bir bahis pazarı var ve bu işi yönetenler işlerini gerçekten şansa bırakmış olabilirler mi?

Ali Koç, Fenerbahçe'nin haklarını her platformda savunmalı elbette.

Ama bunun yolu şampiyonluğa giden bir takımı demoralize edecek ve motivasyonlarını düşürecek "ligden çekiliriz" tehdidi olmaz.

Fenerbahçe önündeki her maçı kazanabilir ve şampiyon olabilir, ligin genel durumu bunu gösteriyor.

Buna hakemler aracılığıyla dışarıdan müdahale etmeye kalkışacak olanlar da elbette olabilir.

Fenerbahçe'nin kendisinden çok zayıf bir takıma yenilmesi ile ilgili bahisten milyarlar kaldıracak olanlar var. Ama unutmayalım ki aynı çete bunu Galatasaray aleyhine de kurabilir.

Fenerbahçeli ve Galatasaraylı yöneticiler, birbirleriyle didişeceklerine bu meseleye odaklanmalılar.

Ve öyle görünüyor ki bunun en kısa ve kolay çözümü lig sonuna kadar maçları yabancı hakemlerin yönetmesi.

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grubu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

AKP-MHP koalisyonu bozulur mu?

Nasıl ki Erdoğan’a tek adamlık yolunu açtığı ilk gün Bahçeli'nin ne yapmak istediğini kimse anlamadıysa, bugün de kafasının içinde nelerin döndüğünü kavrayabilmek mümkün değil... Her ikisi de iktidar olmaktan kolayca vazgeçemeyeceği için bu koalisyonun o arabesk şarkıyla bitmeyeceğini söyleyebilirim

Adalet Bakanı, Hukuk’ta okuduğunu unutmuş

Adalet Bakanı kanunların geriye doğru yürümeyeceğini de fakültenin daha 1. sınıfında öğrenmiş olmalıydı

Yenisi yapılana kadar eskisini uygulasak?

Cumhurbaşkanı madem özgürlüklerin kullanımı konusunda hassas, kendi talimatıyla hapiste tutulan bu insanları salıverse, daha inandırıcı olurdu