28 Ocak 2016

Türkiye’nin yeni hali: Ne barış, ne savaş

Laik Türklerin hâkimiyetini kaldırdılar, yerine Sünni Türklerin hâkimiyetini getirdiler

Alışmamız gereken yeni haller var.

Bunlardan biri geçenlerde Amerikan Savunma Bakanı Ash Carter’ın bahsettiği “Ne savaş, ne barış” halidir.

Eskiden her şey siyah beyazdı. Savaş veya barış vardı. Şimdi ise devletler aynı anda hem savaş hem barış halinde olabiliyorlar. Bunun en iyi örneği Türkiye’dir. Türkiye Ortadoğu’da İran, Irak, Suriye ve Rusya ile aracılar vasıtasıyla savaş halindedir. Güneydoğusunda ise sıcak savaş var. Bu savaş ara sıra tebdili kıyafet yapıp, intihar bombacıları şeklinde ülkenin genellikle barış içinde olan yerlerine de uğruyor.

Amerika ile Suriye ve Irak’ta IŞİD ile savaşmakta olan müttefikleri için de benzer bir durum var. Savaş meydanı Ortadoğu ama Ortadoğu artık seyyar oldu, ne zaman nerede ortaya çıkacağı belli olmuyor.

 Eskiden Türkiye’de hiçbir parti seçimlerde çoğunluk kazanamadığı, sık sık hükümet değiştiği için istikrarsızlık olurdu. Şimdi aynı parti sürekli olarak çoğunluk kazandığı için istikrarsızlık var.Bir ikinci alışmamız gereken hal “istikrar içinde istikrarsızlık” durumudur.

Bu da yeni.

Eskiden Türkiye’de hiçbir parti seçimlerde çoğunluk kazanamadığı, sık sık hükümet değiştiği için istikrarsızlık olurdu. Şimdi aynı parti sürekli olarak çoğunluk kazandığı için istikrarsızlık var.

Bu da bizi alışmamız gereken üçüncü hale getiriyor: Seçimlerin, hükümet değil rejim değişikliği için bir lisans olması haline.

1923’te Atatürk ve arkadaşlarının yaptığı gibi ve onların yaptıklarını ters çevirerek yeni bir cumhuriyet kurma süreci var.

Muhafazakârların, dindarların ve lümpenlerin egemen olduğu, geriye kalan herkesin dışlandığı, laik değil Sünni, Avrupalı değil Ortadoğulu bir Türkiye.

İleri değil geri giden bir Türkiye. Dostu olan değil yalnız, komşuları tarafından sevilen değil nefret edilen, sözüne güvenilen değil ne zaman ne yapacağı belli olmayan bir Türkiye.

Bir başka hal, fütursuzca yalan söylemenin, gerçekleri saptırmanın bir yönetim biçimi haline gelmesidir. Bu, en çok, katıksız bir felaket olan dış politikada görülüyor.

Osmanlı sultanları ekonomi bilmedikleri, ticaretin önemini anlamadıkları, hukuku geliştiremedikleri, eğitime önem vermedikleri, iktidarı paylaşmanın faydalarını anlamadıkları ve genellikle modern dünyadan koptukları için imparatorluğu kaybettiler.

Eğer İmparatorluk yıkılırken Atatürk ve arkadaşları ortaya çıkmasalardı Türkiye, Pakistan, Suudi Arabistan, Irak karışımı geri bir ülke olacaktı.

Cumhuriyetin kurucuları bu olasılığı bertaraf ettiler. Ancak huzurlu bir rejim kuramadılar. Çünkü Türkiye’nin Türklerden ve Kürtlerden, Sünnilerden ve Alevilerden ve birçok başka dini ve etnik azınlıktan oluşan bir mozaik olduğunu kabul etmediler. Buna uygun bir düzen kuracaklarına laik Türklerin hâkimiyetinde bir rejim kurdular. Ama bu yetmedi. 

Erdoğan ve arkadaşlarının ortaya çıkması bu eksikliğin bir sonucudur. Şimdi onlar da aynı hatayı başka bir biçimde yapıyorlar. Laik Türklerin hâkimiyetini kaldırdılar, yerine Sünni Türklerin hâkimiyetini getirdiler. Gene Alevileri ve Kürtleri ve artık en büyük azınlık haline gelmiş olan laikleri hiçe sayarak.

Bu da yürümez. Bu da çöker. Yeni bir düzen kurulur, ama tarifsiz acılar, yıkıntılar yaşandıktan sonra.

Yazarın Diğer Yazıları

Ağustos böceklerini güldürdüm

Bağırıyorum ama beni bahçede bağırışan ağustos böceklerinden başka duyan yok

Karar ver KKTC kardeş, açılıyor musun açılmıyor musun?

KKTC hükûmeti ise ülke turist akınına uğrayacakmış gibi davranıyor ve herkes için –ziyaretçiler, oteller ve uçak şirketleri– hayatı kolaylaştıracağına zorlaştırıyor