09 Mart 2024

Meksika'daki kadın

İnanılır gibi değil ama gerçek! Meksika'nın dini Guadalupe Bakiresi dinidir. Başka bir deyişle, bizim açımızdan önemli olan, Meksika'nın kendine özgü bir hristiyanlık, nerdeyse yeni bir din benimsemesidir. Başat figürü de bir kadındır. İşte maço Meksika! Ey Kibele! Sen nelere kadirsin!

Aydaki Kadın romanına şu satırları da katmış Ahmet Hamdi Usta:

"Meksika... Hasırın ve kilimin dünyanın öbür ucundaki vatanı. Hasırın, kilimin, sefaletin... Nasıl kelimeler düşündükçe, basitin kadrosunu kırınca çoğalıyor. Sefaletin ve istismarın... Gidebildiğin kadar git artık. Fakat Meksika bizden zengin. Meksika'da bol petrol var. Ne çıkar? Halk eşekarısı kovanı gibi evlerde yaşadıktan sonra... Yarı çıplak ve aç... Sadece folklorla duyan ve durmadan ihtilâl yapan insanlar... Çünkü folklor sefaletin, biçareliğin tek mükâfatıdır. Nerde ki hayat aksar orada folklor vardır. Yığın yığın saz şairi görürsünüz... Ve halk raksları dünyadan ayrılır. Fakat Meksika bende sade bu değil. Bir yerde ufuk çukurlaşıyor ve bir güneş batıyor... Kıpkızıl bir güneş. Kim bilir hangi filmden kaldı? Yaşadığımız devirde insanın şahsîyi bulabilmesi öyle güç ki... Sapsarı bir ışık dört yana uzanıyor.

"Alkış... Yeniden başlayacaklar. Mexico!.. Meksika benim için biraz da Lawrence'in Kanatlı Yılan'ıdır. Nasıl yakalamış ama. Halbuki Huxley'in Meksika'sı devrinin sineması. Dan dan dan... Durmadan öldürürler... Kanatlı Yılan'da sembol var. Bütün toprağı ve insanı veren sembol. Eski Allah. Meksika yeni bir ırkı deniyor. Cenubî Amerika da öyle. Brezilya da. Tam bir zenci Lâtinlikten bahsediyor, «Biz Lâtinler.» sonra da Amerikalı, Colomb'dan evvelki Amerikalı oluyorlar... O kadar tabiî bunlar... Madem ki ırk teşekküldür. Onun için biz Akdenizliyiz. Her şeye rağmen Akdenizli... Dili Orta Asya'dan gelmiş Akdenizli...

"Tango bu karanlığın ve suyun çift okyanusunda bütün ışıklarını yakmış büyük bir gemi, bir çeşit transatlantik gibi ilerliyor ve ben bir anda böyle tek başına sahilde bırakıldığı için mahzun, dağınık düşüncelerle onu uğurluyorum. Üç şeyi öğrenemedim... Fakat ne çıkar, bu yaştan sonra... Üç şey. Lawrence arkamda beni destekleyecek bir kadın bulunmayınca ben yokum, diyordu..." (Pdf'de 162'nci sayfa)

Tanpınar'ın Türkiye ile Meksika arasındaki benzerlikleri, onun bir sözüyle, "yakalaması" üstadın yapıtını tanıyanları şaşırtmaz. Tanpınar ufuk genişliği bakımından önde gelen bir aydınımız, yazarımızdı. Hâlâ öyle. Tanpınar'ın gözlemleri, itiraf edelim, ortalama anlıksal (entelektüel) düzeyi pek yüksek olmayan yazın dünyamız açısından bir yeniliktir. Ancak iki ülke arasındaki benzerlikler devletin ilgisini daha önce çekmiştir. Elbette, devletin Meksika'ya ilgi duyması kendi açısından olmuştur. Güneş dil teorisi günlerinde kabaran bir ilgi... Meksikalı yerlilerin belki on bin belki yirmi, otuz bin yıl önce Bering Boğazını aşarak Asya'dan geldikleri söylenir. Meksika'nın resmi tarih söyleminde de yer alan bir önermedir bu. Bizimkilerin çok hoşuna giden bir kuram ya da kuruntu. Sonra eski Maya dilinde tepek Türkçede tepe demektir. Bu öğelerden kalkarak benzeştirme araştırmaları yapılmış. O dönemlerde Meksika'da büyükelçilik yapan diplomatımız da Mayatepek soyadını almış. Andığımız araştırmaların önemli vargılarla sonuçlandığını söylemek güç görünüyor. Gene de, iki ülkenin geleneksel kilim motifleri arasındaki benzerliklere bakılırsa, tarihin derinliklerinde bir kesişme olduğu fantezisi öne sürülebilir. Ancak, onlar ters yöne gitmiş Türkler mi, yoksa biz mi yolunu şaşırmış Meksikalılarız? Sabahlara kadar tartışabiliriz bu köken konusunu (!).

Türkiye ile Meksika arasında yakın tarihleri bakımından benzerlik bulmak daha kolaydır. İki ülkenin "kurucu baba" niteliğindeki iki isme bakalım: Mustafa Kemal Atatürk ile Benito Juarez (1806 – 1872). Mustafa Kemal gibi Juarez de Fransız Devriminden çok etkilenmiş. Meksika'da rasyonel, bilime dönük yönetimin temellerini atmış. Adı konulmamış bir laiklik uygulamasını başlatmış. Fransız işgaline son verip ülkesini özgürleştirmiş. İşgalcilerin dayattığı imparatorluğu yıkarak Cumhuriyeti kurmuş. Bir efsane isim Juarez. Türkler olarak daha iyi tanımamız gerekir modern Meksika'nın öncüsünü. Gene de, Atatürk'ün bir fazlası vardır Benito Juarez'e göre: kadın hakları devrimciliği. Onun için çağdaş, laik Türk kadını sıkı sıkı tutunur Atatürk'e.

Meksika'ya olan ilgimiz onyıllar içinde biraz arttı, insanbilimsel (antropolojik) karşılaştırmaların ötesine geçip, gezi / kültür merakına doğru evrildi. Bu süreç içinde önemli bir kitap çıktı: Fazlı Bulut'un Meksika Büyülü Ülke ‘si (Doğan Yay., 2023). 687 sayfalık bir yapıt. Tutkuyla yazılmış. Meksika'nın hemen her yeri taşınmış sayfalara. Kitap ,"Sanırım, kartel savaşları hariç, Meksika'ya ait her şeye şahit oldum." tümcesiyle kapanıyor. Kitabı bitirir bitirmez uçağa atlayıp Meksika'ya gidesiniz geliyor. Gezi yazınımıza eşsiz bir katkıdır Fazlı Bulut'un yaptığı.

Çok uzun bir çalışma, ama Meksika'nın siyasal tarihine daha çok yer verilebilirdi belki... Örneğin Benito Juarez'i daha yakından tanıyabilirdik. Onlar bizim Atatürk'ümüzü biliyorlar. Bulut'un kitabında yok, ama Mexico City'nin en işlek ana caddelerinden birinde nerdeyse üç metrelik bir Atatürk heykeli var. Atatürk selamlıyor kardeş Meksika'yı.

Meksika kültür, doğa, tarih bakımından ne kadar varsıl, çok yönlü bir ülke! Ne diyor Mina Urgan? "Meksika, coğrafya açısından bile, aykırılıklarla dolu acayip bir ülke, dünyanın en acayip ülkesi belki." Öylesine acayip ve renkli ki, Mina Hanım bir Meksika resmine bakarken dayanamıyor, patlatıyor şiiri: "bu dünyadan olmayan çiçekler." Tanpınar da gezinebilseydi Meksika'da, kim bilir neler yazardı! Aldous Huxley, D. H. Lawrence üzerinden uzanmış bu uzak ama o kadar da yakın ülkeye...

Aldous Huxley'nin 1950 yılında yayımladığı Meksika Körfezinin Ötesinde'si (Beyond the Mexique Bay), dünya gezi yazınının önemli yapıtlarından sayılır. Tanpınar'ın yazdıklarında bu yapıtın Meksika toplumundaki şiddet öğesinin ele alındığı bölüm öne çıkarılıyor. Aslında yapıtın içinde pek az yer tutar bu bölüm, ama güçlüce vurgulanmış olduğu için okurun dikkatini çeker. Tanpınar (daha doğrusu romanda Meksika'dan söz eden kişi) Huxley'nin kitabının tamamını okumuş mudur? Bilemiyorum. Okusaydı, Mayaların zaman, takvim tutkusunun anlatıldığı bölümlerin de altını çizerdi, bence. Zamandan, yani Tanıpnar'ın tutkunu olduğu kavramdan söz ediyoruz. Mayaların zaman üzerine düşünceleri, takvim düzenlemeleleri ilgisini çekmez miydi üstadımızın? Sorularımızın yanıtını alamayız artık. Okuduğumuza dönelim, Huxley'nin Meksika'daki şiddet olgusunu vurguladığı bölüme yönelelim.

Miahuatlan denilen yere giderken yolun kenarında bir erkek cesedi görür Huxley. Böyle bir sahneyle ilk kez karşılaşmadığı anlaşılır. Birçok "cinayet anıtı" görmüştür: Kişinin öldürüldüğü yere çiçekler, küçük haçlar bırakılır. Gezmenler için güvenli değildir Meksika. Daha da vahimi: Meksikalılar birbiririn kasabıdır. Hemen herkes silahlıdır. Machete, yani büyük hançer ya da tabanca. Yeğlenen ikincisidir, paraya kıyıp edinir hemen herkes. En ufak bir anlaşmazlık ya da tartışma, yakın arkadaşların bile birbirine saldırmasına yol açabilir. Tanpınar'ın gönderme yaptığı "dan dan dan" Meksikası bu olmalı...

Huxley yurttaşı D. H. Lawrence'in Meksika ile ilgili olarak yazdıklarına da gönderme yapmıştır. Lawrence'in Meksika'da sadece birkaç ay geçirmiş olduğunu söyler. Bu kısa süreden fazlasını gerektirecek bir tinsel arayışa girmiş olduğunu ironi yaparak öne sürer. Sanki Miahuatlan'ı Middlesborough'uh alternatifi görmüştür Lawrence.

Lawrence 1923 yılında gelmiştir Meksika'ya. Kanatlı Yılan'ı (Tüylü Yılan daha doğru çeviri olur: The Plumed Serpent.) 1926 yılında yayımlamıştır. Romanın izleğinin (tema) Tanpınar'ın ilgisini çekmesi şaşırtıcı değildir. Lawrence, Meksika'nın eskisine, yenisine bakmış, bunları bir güzel birbirine düşürmüştür. Meksika'nın eski Quetcalcoatl (tüylü yılan demek) dini, güçlü, karizmatik bir lider sayesinde dirilir sanki, silip süpürür yeni inançları. Amerikalı hatunlar da takılır Maço reisin peşine. Meksikalı liberal düşünür Enrique Krauze, Kanatlı Yılan'ı şiddet ve eril erki tanrısallaştıran bir roman olarak yerer. Çok tartışılmış bir romandır bu. Ancak, Tanpınar'ın kurmaca kişisinin ilgisini çeken, romanın işlediği yeni bir insan, eskiyle yeninin bireşimi izleğidir. Roman kahramanın maço yönünü de görmez Tanpınar'ın kişisi. Ters yönde gider. Lawrence'in, arkasında onu destekleyen bir kadın görmeyince kendini yok saydığını belirtir.

Lawrence'in karısı Frieda Lawrence 20'nci yüzyıl entelektüeller tarihinin renkli kadın simalarından biridir. Lady Chatterly'nin esin kaynağı tanımlamasına sığmayacak bir zenginliktedir ayrıksı kişiliği, yaşamı. Lou Salome'nin devamı gibidir. Yazardır, başına buyruktur. İlk kocasından olan üç çocuğuyla arası nasıldı, bilemem, ama ikinci kocası D. H. Lawrence'e Meksika'da hastalandığında çok iyi bakmıştır. Tanpınar'ın kurmaca kişi Lawrence'lerin cinsel yaşamlarına ilişkin bilgilenseydi ne düşünürdü? Neyse! Biz Frieda'yı müşfik bir eş olarak görelim.Ondan önce öbür tarafa göçen D. H. Lawrence'i son ana kadar sarıp sarmaladığı da doğrududur. Frieda'nın bu yönüne bakalım.

Huxley Meksika'da ülkenin eski kültürlerin kalıntılarının, yontularının sergilendiği müzelerin çoğunu gezmiştir. Olmecalardan Azteklere, hiçbir kültürden bugüne kalmış bir kadın yontusu, gravürü, figürü görmediğini yazar. Sanki salt erkekler yaşamıştır eski Meksika'da. Kadınsız toplum elbette olamaz, ama kadın görünmeyeceği ölçüde ikinci plana, arkaya itilebilir. Anlaşılan Huxley'in gözlemlendiği eski dünya böyle olduğu izlenimi vermektedir. Yeni Meksika ayrımlıdır. Yeni Meksika yepyeni de değildir. Yeni eskiyle karışmıştır, İspanyollarla yerliler karışmıştır, meleztir, mestizodur. Bu yeni kültürel kimlik bir kadın figürü üzerinden yaratılmış, bu figür sayesinde İspanyolların kanlı fethinin açtığı kimlik yarılmasının, yarığının, yarasının üstü örtülebilmiştir.

Yıl 1531. İspanyollar Meksika'yı ele geçireli 10 yıl olmuş. Hristiyanlığa yönelen yerliler görülüyor. Bunlardan biri de Juan Diego. Nahua kabilesinden. Asıl adı Cuauhtlatohuac. "Kartal gibi konuşan" demekmiş. Ne ki, o kartal değil, gariban bir köylü, 54 yaşında. Mexico City yakınlarındaki Tepeyac tepesine (gene tepe eşittir tepe) yolu düşüyor bir gün. Daha doğrusu, içinden yükselen bir kadın sesi "gel, gel" diyor, karşı koyamıyor. Tepeye varınca ne görsün: yerli kadın olarak Meryem ana. Evet, Meryem ana güzel çekici bir kadın olarak görünüyor hasbaya. İspanyolca ya da Latince değil Nahuaca da konuşmasın mı? "Oğlum", diyor Juan'a, "Hepinizi bundan böyle ben koruyacağım" diyor. Juan Diego dönüp papazlara anlatıyor başından geçeni. İnanmıyorlar. Bir daha yaşıyor aynı deneyimi. Gene inanmıyorlar, "kanıt getir" diyorlar. Bu kez Meryem ana bir kanıt verecek ona. "Git" diyor, şu köşede kış günü açan gülleri topla götür, onlara. Juan Diego topladığı gülleri, üstüne pelerin gibi sardığı kaktüs liflerinden yapılmış kumaş parçasını açıp içine yerleştiriyor. Bir bohça yapıp, ver elini kilise. Papazlara "İşte kanıtım" diye açıyor bohçayı, Bir de görsün, görsünler! Güller yok, kumaşın üstünde Meryem Ananın Juan Diego'ya göründüğü imgesi, resmi var. Bir mucize! Secde ediyor orada bulunan kim varsa, Diego, papazlar... Olayın haberi hızla yayılıyor Meksika'da. Hristiyanlığa geçişler de hızla artıyor. Ne ki, Meryem Ana demiyorlar bu kutsal Hatuna. Guadalupe Bakiresi diyorlar. Meksika'yı bugünkü Meksika yapan ayırtı, nüans. Guadalupe, Tepeyac'ın bulunduğu yerin adı. Arapça "wadi-al-lub"dan gelirmiş, "kara çakıllı nehir" demekmiş.

O resmin dünyevi olmadığına ilişkin nice fikir, kanıt sunar Meksikalılar. Guadalupe Bazilikasında da, dediklerine göre, resmin aslını, yani 1531'den beri değişmeden, rengi atmadan, eprimeden duran aslını görebilirsiniz. İnanılır gibi değil ama gerçek! Meksika'nın dini Guadalupe Bakiresi dinidir. Başka bir deyişle, bizim açımızdan önemli olan, Meksika'nın kendine özgü bir hristiyanlık, nerdeyse yeni bir din benimsemesidir. Başat figürü de bir kadındır. İşte maço Meksika! Ey Kibele! Sen nelere kadirsin!

Ne yazık ki, Guadalupe Bakiresi maço kültürünü henüz alt edemedi. Ancak, Meksika, kadın hakları bakımından bizi çoktan geçti. 2024 yılında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminin en güçlü iki adayı kadın. Bakalım, neler olacak, Maçolar Guadalupe Bakiresinin bir kızını başkan seçecek mi?

Que dices la seňora presidenta?

Yazarın Diğer Yazıları

Washington ve Ramallah

Özgür Özel’in Ramallah’a gitmesi “özel” bir anlam, önem taşıyacaktır. Ramallah’a, yerel seçimleri kazanmış, ülkesinin birinci partisi haline gelmiş bir siyasal hareketin lideri olarak gidecektir. CHP’nin sadece Filistin değil, Orta Doğu’ya ilişkin vizyonunu ortaya koyması, Ramallah’dan uluslarararası topluma Türkiye’nin yeni sesi olarak seslenebilmesi önemlidir

Ölüm ana

Yaşamamıza izin veren Ölüm Ana olduğunu düşünüyorlar. Ondan medet umuyorlar. Ölümün yaşamdan güçlü olduğunu görüyorlar. Yılda yirmi, otuz bin cinayetin işlendiği bir ülkede ölüme "insaf et, bizi yaşat" diyorlar. Hayat o kadar ucuz olunca ölüme yakıştırılan güç artıyor. Ölümde ana rahminin, kucağının sıcaklığı aranıyor

Okuyan kadın

Kadını kitaptan ayıramazsın, yoksa elma boğazına takılır