05 Ekim 2018

Partiler siyaseti tükenirken, umut yurttaşta

Her şey geçer, her şey kısa veya uzun sürede değişir; ekonomik kriz atlatılır, faşizan gidiş, tek adam iktidarı, hepsi bir gün sona erer, ama...

Geniş anlamda siyaset, toplum var oldukça tükenmez, biliyorum; ancak Türkiye’de mevcut partiler siyasetinin tükenmiş olduğu herkesin görüp kimsenin itirafa yanaşmadığı bir gerçek. AKP’den CHP’ye, HDP’ye, MHP’ye, İYİ Parti’ye, Saadet Partisi’ne ve “parti” adı taşıyan parlamento dışı onlarca kuruluşa kadar hiçbir siyasal yapı Türkiye toplumunun içinde debelendiği çözümsüzlük, bölünmüşlük, kötülük girdabını aşabilme umudu vermiyor; Kitlelere bir gelecek vizyonu sunamıyor.

AKP, siyasal parti niteliğini çoktan yitirdi, tek adamın arkasında detone, uyumsuz bir vokal grubuna dönüştü. CHP’nin hâli malum; uzatmaları oynarken bile kendi kalesine gol atıp duruyor. MHP, Gladyocu derin devletin sözcüsü Devlet Bey’den ibaret bir asalım keselim, yıkalım, vuralım korosu halinde. Kendisini bir türlü toparlayamayan İYİ Parti nereye yerleşeceğine bile karar verebilmiş değil. Devletin/iktidarın yok saydığı ve yok etmeye çalıştığı HDP’nin, bu güç koşullarda iç muhasebesini cesaretle yapıp yolunu çizmesini beklemek haksızlık. Saadet Partisi Sünnî Müslüman ideolojinin kıskacından kurtulamıyor.

Kuşkusuz, bu yazdıklarıma itiraz edilebilir, haksızlık yaptığım, örgütsüzlüğü savunduğum söylenebilir. Ancak bilesiniz ki her kesimdeki kaşarlanmış siyasetçiler, kol kırılır yen içinde kalır’cılar, gerçekleri göremeyen fanatik taraftarlar dışında siyasetten de ülkeden de umudunu kesmiş milyonlar bu hissiyatı paylaşıyor.

Bize ne oldu, diye soruyorsunuz ya!

“Bize ne oldu” sorusu bir süredir sıkçana sorulmaya başlandı. Bize/Türkiye toplumuna bir şeyler, çok kötü bir şeyler olduğunun farkındayız. Ben bu soruyu birkaç yıldır gündeme getiriyorum. Toplumsal dokunun çürüdüğünü, cinnet halinin yaygınlaştığını, insanların kötücülleştiğini, vahşileştiğini (bırakın insanı, sadece hayvanlara yapılan sadistçe eziyetleri düşünseniz yeter), evrensel insanî değerlerle belirlenen ahlâk normlarının yıkıldığını, görülmedik bir saldırganlığın, kin ve düşmanlığın toplumu kuşattığını, gamlı baykuş misali tekrarlayıp duruyorum.

Neden böyle olduk sorusunun cevabını da kendimce vermeye çalışıyorum:

Toplumu cepheleştirme, düşmanlaştırma, “biz” ve “onlar” diye ayırıp kin ve nefret söylemini siyasal söylem haline getirme bir yandan; ölümü, savaşı, kanı, silahı, yıkımı kahramanlık diye kutsama, barış diyeni hain ilan etme, hak arayanı ve mağdurun hakkını koruyanı sindirme siyaseti öte yandan, toplumu çürütüyor, insanımızı kötücülleştiriyor. Buna bir de kendini ve geleceğini güvende hissetmeyen bireyin güce ve güçlüye biat etmesi eklenince toplum çürüyor.

Her şey geçer, her şey kısa veya uzun sürede değişir; ekonomik kriz atlatılır,  faşizan gidiş, tek adam iktidarı, hepsi bir gün sona erer. Ama toplumun içten içe çürümesi, insanın kötücülleşmesi, değer yitimi kolay kolay düzelmez, kuşaklar boyu sürer.

İlk adım: Umudu yeşertmek

Nereye gitsem, kimlerle konuşsam; Tekirdağ’dan Diyarbakır’a, İstanbul’dan Ankara’ya, cami avlusundan meyhaneye, burjuva çevrelerden hak arayan işçilere, zenginden fakire, Türklerden Kürtlere, dindarlardan ateistlere, sağcılardan solculara kadar bu ülkenin ezici çoğunluğu huzursuz, güvensiz, bezgin ve en kötüsü umutsuz. Ve nereye gitsem, kimlerle konuşsam, özünde aynı özlem, aynı istem…

Diyarbakır’da yaşlıca bir arkadaş, “ Bir kuyuya düştük, nasıl çıkacağımızı bilmiyoruz, kuyudan çıkmaya çabalamak için kurtuluş umuduna ihtiyacımız var” dedi. İstanbul’da genç bir arkadaş, “Bir  umut görebilseydik peşinden gider, çıkış yolunu bulurduk” demişti. Bugün toplumu saran ve giderek derinleşen karamsarlık, bezginlik ve suskunluk bence asıl umudu yitirmekten kaynaklanıyor. Umudun yitirilişinde tabii ki öncelikle iktidarın ama hemen ardından umut yaratamayan, insanlara daha iyi bir gelecek umudu veremeyen siyasetlerin ve siyasal partilerin payı var. Siyasetin tükenmişliğinin nedeni de bu zaten.

Umut bizde: Sende, bende, hepimizde

Bıçak kemiğe dayanmış olmalı ki, son günlerde bezginlikten, suskunluktan kurtulma, silkinme, umudu yeniden kazanma ihtiyacı daha fazla dile getirilir, yazılır, çizilir oldu. Karanlık kuyudan çıkmak için ne yapabiliriz? Bizleri bölen, ayıran siyasal, ideolojik, inançsal, mezhepsel, etnik fay hatlarının üzerinde köprüler kurarak bu ülkenin her kesimden barışçı, vicdanlı, namuslu iyi insanları birbirimize nasıl ulaşabiliriz? Yan yana, bir arada aydınlığa ve umuda yürüyebilir miyiz? Birbirimizi ötekileştirmekten, yıpratmaktan, kemirmekten vazgeçip evrensel insanî değerler paydasında buluşmayı deneyebilir miyiz?

Kendi içimizdeki engelleri, önyargıları, husumet ve ihtirası yenebilsek, kendi yanılgılarımızı, zaaflarımızı görüp başkalarının da yanılabileceğini anlayabilsek, önce kendimizle yüzleşip, kendimizi yenip sonra düşman gördüğümüz ( ve bizi düşman gördüğünü bildiğimiz) öteki’nin gözünün içine bakıp elini tutmaya cesaret edebilsek başarabiliriz, diyorum ben.

Türk, Kürt, Ermeni, Müslüman, Hıristiyan, inançlı, inançsız, Sünnî, Alevî, solcu, sağcı, sosyalist, liberal, ulusalcı, kim olursa olsun: insanî evrensel değerler, yurtta ve dünyada barış, ötekini anlama, herkes için hak, hukuk, adalet paydasında ortaklaşacak milyonlardan söz ediyorum. Tabii ki 80 milyon bir anda, iyilik perisinin sihirli değneğinin bir dokunuşuyla uyanıp umuda ve aydınlığa doğru yola çıkmayacak. Ama ülkenin dört bir yanından önce yüzbinlerce, sonra birkaç milyon yurttaşın ses verdiğini, mecazi ve gerçek anlamda yola çıktığını düşünün. Bu ülkede neler olmaz, neler değişmez!  

Ne örgütsüzlüğü ne de ideolojilerin, inançların terk edilmesini savunuyorum.  Milyonların taban hareketi için kimsenin kendi siyasetinden, ideolojisinden, inancından vazgeçmesi gerekmiyor. “Tek doğru benim doğrum, ötekiler hain düşmanlar” demedikçe herkes kendi doğrusunun peşinden gidecektir kuşkusuz. Ama bir de insanı insan yapan, siyasetlerden, ideolojilerden bağımsız ortak değerler vardır. Unuttuğumuz, ya da bize unutturulan da bu sanırım.

Partiler siyaseti yapabilmek, ideolojik mücadele verebilmek için önce toplumun normalleşmesi, cinnet halinden kurtulması gerekiyor. Bu da ancak barış ortamında evrensel insanî değerlerde buluşmakla mümkün.

Nasıl? Bilmiyorum. Bir hayal mi? Evet.

Ama şunu biliyorum: Soru bir kez soruldu mu er geç cevabını bulur ve hayaller gerçekleştirilmek için kurulur.

Yazarın Diğer Yazıları

"Kobane düştü düşecek"ten Kobane Davası provokasyonuna

Başta CHP, demokratik muhalefet bu davaya sahip çıkmak zorundadır. Yargının ne ölçüde siyasallaştığını, sadece Beştepe'nin değil tarikatların, cemaatlerin elinde olduğunu herkesin bildiği Türkiye'de "Yargı kararıdır, ne yapalım," demek ipe un sermektir, tezgâhlanan provokasyona su taşımaktır

Hukuksuzluk değil irade gaspı ve siyasî ahlâksızlık

Özgür Özel'in genel başkan olarak, Ekrem İmamoğlu'nun da en büyük ve en önemli belediyenin başkanı olarak heyetleriyle birlikte acilen Van'a gitmelerini, sadece kendi adıma değil ama asıl, hafızalarda hâlâ diri olan kötü yaşanmışlıklar, yetmedi son genel seçimlerde CHP'nin genel başkanı olan Kılıçdaroğlu'nun ırkçı faşist kimliklerle yaptığı gizli protokoller ve benzer uygulamalar yüzünden güvenleri sarsılmış Kürt halkı adına rica ve talep ediyorum

Desteğim DEM Parti'ye, oyum İmamoğlu'na

İstanbul Büyük Şehir'de İmamoğlu'na verilmemiş her oy Cumhur İttifakı'na, özünde Erdoğan'a gidecek