07 Temmuz 2017

İnsan insan

Bugüne kadar onlar bizim hakkımızı savundu, şimdi sıra bizde!

Nalan Erkem, İlknur Üstün, İdil Eser, Veli Acı, Günal Kurşun, Nejat Taştan, Özlem Dalkıran, Şeyhmus Özbekli, Ali Garawi.

Bu isimleri bir kenara not edin, akıbetlerini takip edin. Onlar insan hakları savunucusu. Fakat ihbar var gerekçesiyle başka hiçbir açıklama yapılmadan apar topar gözaltına alındılar. Neyle suçlanıyorlar? Belli değil.

Hukukun temel doktrinlerinden biri olan ‘masumiyet karinesi’ böylece sessiz ve gizlice ilga ediliyor. Suç kesinleşmediği sürece kimsenin hükümlü sayılmaması gerektiği halde gözaltına alınanlar sosyal medyada linç edilebiliyorlar kolaylıkla. Üstelik bu sinkaf ve tehditlerin hiçbir cezası da yok maalesef.

Adalet Yürüyüşü’nün giderek büyüyen bir katılımla ivme kazandığı şu günlerde adalet anlayışına ters düşen ve insan haklarıyla kesinkes bağdaşmayacak bir durum bu.

Daha yakın zamanda, Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Taner Kılıç 6 Haziran 2017 sabahı erken saatte gözaltına alınıp 9 Haziran 2017’de tutuklanarak cezaevine gönderilmişti. Sadece tek bir iddia üzerine terör örgütü üyesi olduğuna karar verilmişti.

Türkiye’de iddiaların yeter şart sayılması ve kararın hemen hükme bağlanması o kadar hızlı oluyor ki, akabinde hukuka uygun hiçbir açıklama yapılmadığını da göz önünde bulundurursak yukarıda ismini saydığım insan hakları savunucularının bundan sonraki süreçte başına gelebileceklerle ilgili endişeye kapılmak hiç de abes değil.

İnsan hakları örgütleri için önce insan gelir, geri kalan hiçbir menfaat insan hayatının üzerine çıkamaz. Çünkü devlet ya da başkaca muktedir yapılar adına herhangi bir menfaat, insan haklarını savunan sivil toplum örgütlerinin organik yapısına, var olma amacına ters düşer. Devletin öncelikleri ile insan hakları örgütlerinin öncelikleri zaman zaman çelişse de, en nihayetinde ‘önce insan’ diyen ve faaliyetlerini hakkı yenmiş, mağdur insanlar için sürdüren   sivil toplum örgütleri adına emek veren insanlar hangi gerekçeyle yaka paça tutuklanabilir ki! “İhbar var” öne sürülebilecek en klişe bahane, çocuklar bile inanmaz. Sonra bu ülkede adalet var, hukuk var, huzur var, öyle mi?

İnsan Hakları Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve Gündem Çocuk son iki yılda birçok defa soruşturmaya uğramıştı, hatta Gündem Çocuk kapatılmıştı. Bazı insan hakları savunucuları hakkında dava açılmış ve gözaltına alınmıştı.

17 Temmuz 1986’da 98 insan hakları savunucusu tarafından kurulan İnsan Hakları Derneği’nin 23 yönetici ve üyesi zaman içinde faile meçhule kurban gitti. Aralarında hukukçular, gazeteciler, akademisyenler vardı. 1998-2002 yılları arasında dönemin genel başkanları silahlı ve fiziksel saldırıya uğradılar, hem de derneğin genel merkezinde. Pek çok yönetici ve üye yargılandı ve bazıları hapse mahkum edildi. Ne için? İnsan hakları alanındaki faaliyetlerinden ve gerçekleri yansıtan raporlarından dolayı.

İnsan Hakları Derneği her yıl birçok haksızlık, mağduriyet ve şüpheli durumla ilgili incelemelerde bulunuyor, faaliyetlerini kendilerine tanınan yasal çerçeve içinde yürütüyorlar. Aslında her birimizin bizzat başına gelebilecek veyahut bir yakınımızın, tanıdığımızın maruz kalabileceği herhangi bir haksızlık karşısında eğer çaresiz kalmışsak, herhangi bir muhatap bulamıyorsak kısa adıyla İHD gibi birçok sivil toplum örgütü haklarımızı savunmak için yanı başımızdadır. Her biri hükümet dışı, gönüllü kuruluşlardır. Irk, dil, din, renk, cinsiyet, siyasi görüş gözetmeden her tür ayrımcılığa, işkenceye, ölüm cezasına, savaşa ve militarizme karşı çıkarlar. İfade özgürlüğünü ve adil yargılanma hakkını savunurlar.

Hakkari’nin Yüksekova İlçesinde Sokağa Çıkma Yasakları Nedeniyle Yaşanan Hak İhlallerinin Tespiti için Gözlem Raporu, Aliaağa 4 No’lu T Tipi Kapalı Cezaevi’nde Yaşanan Hak İhlalleri Raporu, Tarsus C Tipi Kapalı Kadın Cezaevi’nde Yaşanan Hak İhlallerine İlişkin Tespit ve Gözlem Raporu,  İzmir- Menemen – Koyundere Mevkiinde Meydana Gelen İş Kazası ile ilgili Rapor, Akhisar İlçesi’nde İşkence ve Kötü Muamele İddialarını Araştırma- İnceleme Raporu gibi insan hakları alanına giren birçok durum hakkında özel ve yıllık raporlar hazırlarlar.

1990 senesinde 32 gerçek kişi tarafından kurulan Türkiye İnsan Hakları Vakfı işkence görenlere  ve yakınlarına rehabilitasyon ve tedavi hizmeti veren, travmalara ilişkin bilimsel çalışmalarda bulunan ve uluslararası tanınırlığı olan bir kuruluştur. 1991 yılında Fransa Hükümeti tarafından İnsan Hakları Ödülü başta olmak üzere kurulduğu yıldan itibaren yurt içinde ve yurt dışında birçok ödül almıştır. 1998 Avrupa İnsan Hakları ödülü gibi, İstanbul Tabip Odası tarafından verilen Sevinç Özgüner İnsan Hakları Ödülü gibi.

9 Aralık 1998 tarihinde Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen İnsan Hakları Savunucularının Korunması Bildirisi’ne göre insan haklarını savunmak evrensel olarak tanınan bir haktır. İnsan hakları savunucularının korunmasında esas sorumluluk devlete aittir. Buna göre devlet insan hakları savunucularının haklarını ihlal eden her türlü eylemden kaçınmalıdır ve üçüncü kişilerin ihlallerine karşı onları korumalı ve bu korumayı sağlarken her tür özeni ve usulleri gözetmelidir.

İnsan hakları savunucularının gözaltına alınması kabul edilemeyeceği gibi, insan hakları alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının itibarsızlaştırılması da bir başka insan hakları ihlalidir.

Gözaltındaki insan hakları savunucuları derhal serbest bırakılmalı ve asılsız ihbarlarda bulunanlar soruşturulmalıdır.

Bugüne kadar onlar bizim hakkımızı savundu, şimdi sıra bizde!

@NarDoğu

Yazarın Diğer Yazıları

Soykırım demeniz için daha ne olması gerekiyor?

Soykırımın korkunçluğu sadece özneleri değil onların kimliklerini de yok etmesidir, gelecekleri kadar geçmişlerini de ellerinden almasıdır, yaslarını tutacak kimse bırakmamasıdır

Kamu spotu: LGBTİ+ hakları insan haklarıdır!

"Büyük Aileye" zarar verenler LGBTİ+'lar mı? Ailelere zarar verenler 'küçük çocuğun rızası vardı, bir kereden bir şey olmaz, üvey evlatla nikah olur, çocukken alıp kendilerine uygun eş yapılır vs.' diyenlerdir"

Barış siyaseti, kadınların huzuru ve üvey olmak

Muhalifleri tek tek cezalandırmak, her seçim sonrası şiddette el arttırmak, hak ihlallerini norm haline getirmek suretiyle düşman hukuku uygulayan iktidarın gelecek planlarında telafisi gittikçe zorlaşan bir yıkım stratejisi, tektipleşerek birbirine yabancılaşmış itaatkâr bir halk tahayyülü, bir dahaki seçimde yenilme ihtimaline karşı giderayak cebini iyice doldurma gayreti var