05 Mart 2023

Depremlerin acısı ve çocuklar

Uzunca bir süredir hayat enerjimizin önemli bir kısmını ülkemizdeki diyabetli çocukların sağlığını ve yaşamını geliştirmek için harcıyoruz. O yüzdenden de depremle ilgili ne yapabiliriz diye düşününce, öncelikle deprem bölgesindeki diyabetli çocuklara ve ailelerine destek olmaya odaklandık

Kocaeli ve çevresinde 1999'un 16 Ağustos gecesi deprem olduğunda, o zamanlar çalıştığım ve yaşadığım İzmit'ten 300 km. uzakta, doğduğum büyüdüğüm köydeydim. Ağustos başında çıktığımız tatilimizi, anne ve babamıza uğrayıp bitirmeyi planlamıştık. O akşam geç vakitte, depremde kaybettiğimiz asistanımız Erdal telefon etti ve "Hocam siz geldiğinizde ben tatile çıkmış olacağım, nasılsınız demek ve sesinizi duymak için aradım" dedi. Her zamanki gibi 80 yıllık iki katlı köy evinin üst katında uykuya daldık. Ben üst kat girişinde, çocuklar ise içerde yatıyordu. Gecenin o kötü saatinde depremin habercisi sesle veya sesten bir süre önce uyandım. Önce çok güçlü bir rüzgâr var zannettim; bu rüzgâr acaba eski köy evini sallar mı diye düşünürken sallanmaya başladık. Hep beraber "deprem" diye bağırmaya başladık ve ben çocukları kapı altına yerleştirip, yanlarına oturup beklemeye başladım. Alt katta babamın "evlatlarım!" diye acı dolu bağırışı üzerine aşağı inmeye çalıştık ve kendimizi dışarı attık. Sonraki yıllarda büyük depremin yaralarını arkadaşlarımızla sarmaya ve hayatımıza kaldığımız yerden devam etmeye, uzunca bir süre prefabrik çocuk kliniğinde çalışarak hekimlik yapmaya devam ederken hep babamın "evlatlarım" diyen sesi yankılandı. O günlerde depremi yaşayanların, enkaz altından kurtulanların öykülerini dinlerken, en önce çocuklarını korumaya, onları almadan dışarı çıkmamaya odaklandıklarını anlattıklarını fark ettim.

Ülkemizin güney doğusunda 6 Şubat sabaha karşı 4.17'de olan depremi ise, her zamanki gibi sabah 6'da kalkıp hastaneye gitmeye hazırlanırken telefonumdaki haberlerden öğrendim. Önce depremin şiddetini, Kocaeli depremi ile karşılaştırarak anlamaya çalıştım ve ilk haberlerden edindiğim izlenimlerle "o kadar büyük değil sanki" diye düşündüm. Evden çıkmadan saat 6.30 gibi Antakya'daki arkadaşım Kenan Ovalı, takip ettiğim diyabetlilerden Irmak Beyaz'ın annesini, Diyarbakır'dan Mahmut Ortkaya ve Selim Ölçer abilerimi aradım. Antakya'dakilere ulaşamadım ama Mahmut ve Selim abiden depremin çok şiddetli olduğunu öğrendim. Mahmut abi evden çıkmamıştı; bana "Şükrü dışarısı kar, nereye çıkacaksın" dedi. Bu ilk bilgilerle hastaneye geldim ve öğleye doğru depremin çok yıkıcı olduğunu anlamaya başladık ve artık oralarda yaşayan tanıdıklarımızın (Arsuz'da İskender Seyek abinin, Antakya'da Nur Şahbaz ve ailesinin, Kenan Ovalı ve eşinin, diyabetli Gizem Güney ve ailesinin, İskenderun'da Cenk Huri ve Taner Taşkapan'ların...) durumunun iyi olduğunu öğrendim. Sonraki günlerde olan biteni izlemenin yanı sıra, deprem illerinde tanıdığım herkesi ve diyabetli çocukların ailelerini teker teker aramaya devam etttim. Birçok insan "Şükrü hocam Antakya bitti, İskenderun diye bir yer kalmadı" şeklinde konuştuğunu duyunca, durumun vehametini anladım diyebilirim.

Deprem Dayanışma Programı

Uzunca bir süredir hayat enerjimizin önemli bir kısmını ülkemizdeki diyabetli çocukların sağlığını ve yaşamını geliştirmek için harcıyoruz. O yüzdenden de depremle ilgili ne yapabiliriz diye düşününce, öncelikle deprem bölgesindeki diyabetli çocuklara ve ailelerine destek olmaya odaklandık. Bu konudaki ilk mesajımızı 6 Şubat akşam üstü yayınladık ve onlara "Sevgili ailelerimiz. Ülkemizi sarsan deprem felaketinden dolayı hepimiz acı ve çaresizlik içindeyiz. Durum ilk gelen bilgilerden daha büyük bir felaket olduğunu gösteriyor. Bu aşamada deprem bölgesinde yaşayan ailelerimizin acil ihtiyaçları için bize ulaşmasını istiyoruz. Hepimiz her konuda elimizden gelen her şeyi yapacağız. En derin sevgi ve sabır dileklerimizle" cümleleri ile seslendik.

Sonraki günlerde bir grup gönüllü aile ile ekip olarak "Depremden etkilenen Tip 1 Diyabetli Çocuklar ve Aileleri Dayanışma Programı" geliştirdik ve ilk aşamada takip ettiğimiz tip 1 diyabetli çocuk ailelerinden gönüllü olanlar ile bölgede yaşayan aileleri eşleştirerek bir dayanışma ağı kurduk. Şimdiye kadar depremden etkilenen 450 aileyi bu şekilde eşleştirmeyi başardık ve bu programın onlara güç verdiğini, bazı sorunlarının çözümünü sağladığını, yalnızlıklarını azalttığını, dert ortaklığı sağladığını gördük. Bu dayanışma ağı içinde Antakya'dan Eskişehir'e gelen bir ailenin ("Şükrü hocam evimiz başımıza yıkılırken Irmak'ın insülinlerini ve diğer gerekenleri almadan evden çıkmadık, sadece onu düşündük hep" diyen aileyi) hemen bütün ihtiyaçlarını Eskişehirde'ki iki gönüllü aile karşıladı, Konya'daki gönüllü aile ise eşleştikleri iki ailenin çocukların bize muayeneye gelebilmesi için seferber oldu. Bunların dışında bölgedeki çocukların sensör ihtiyaçları için diyabetli çocuk anneleri Ayşem Büyüksökmen, Hülya Duru ve eczacı Duygu Uludağ var güçleri ile çalıştı. Biz de değişik kaynaklardan bulduğunuz fonlarla depremden en çok etkilenen illerdeki tip 1 diyabetli çocukların strip ve insülin pompa malzeme farklarını ödemeyi sağlayacak bir proje tasarladık ve bu projeyi Nisan 2023 gibi başlatmayı umuyoruz. Bunların yanında, Niğde Belediyesi (çocukları tip 1 diyabetli olan bir ailenin desteği ile) aracılığıyla bölgedeki tip 1 diyabet+çölyak olan çocuklara düzenli glutensiz ürünler ulaştırılmasını sağladık, ayrıca deprem sonrası diyabetli çocukların bakımı ile ilgili düzenli bilgilendirmeler yaptık ve bu yıl düzenleyeceğimiz kamplara deprem bölgesinden en az 70 çocuk ve ailesinin katılımı için kaynak bulduk.

Güzel günlerde buluşmak üzere 

Yazının başına dönersek, depremde dalga dalga hepimize ulaşan çok büyük acılar yaşandı ve bunu belki de en iyi ölen kızının elini bırakamayan baba fotoğrafı simgeliyordu. Geçen hafta deprem bölgesinde bir çocuk rehabilitasyon merkezi kurmak için kolları sıvayan Ayla Göksel'den öğrendiğime göre 1000'in üzerinde çocuğa ampütasyon yapılmış durumda ve bu çocukların yaşama tutunabilmesi için çok yönlü çabalar gösterilmesi gerekiyor. Öte yandan deprem bölgesinden uzaktaki çocuklar da izledikleri medyalar yolu ile depremden derin bir şekilde etkileniyorlar ve bir kısmında şimdiden "kaygı bozukluğu" diyebileceğimiz sorunlar başlamış durumda.

Şimdi bir yandan kendi hayatlarımızı sürdürürken, öte yandan depremden etkilenen insanlarımızın, çocuklarımızın yaşamlarını onarmalarına destek olmayı elden bırakmamız gerekiyor. Tabi en kısa zamanda oralara gitmeden ruhumuzun huzur bulmayacağını da biliyoruz. Bu yazıyı deprem bölgesindeki insanlarımıza, diyabetli çocuklara ve ailelerine el uzatan herkese gönülden teşekkür ederek ve güzel günlerde buluşmak üzere diyerek bitirmek istiyorum.

Şükrü Hatun kimdir?

 Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Endokrinolojisi ve Diyabet Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Şükrü Hatun, 1959 yılında Kütahya Domaniç'te doğdu. 

1983 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden mezun oldu. 

Mezuniyet sonrası Adıyaman'da mecburi hizmetini yerine getirdi. 

Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları uzmanlık eğitimini Ankara Dr. Sami Ulus Çocuk Hastanesinde 1990'da, Çocuk Endokrinoloji Yan Dal Uzmanlık Eğitimini Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde 1993'de tamamladı. 

1994 yılında doçent, 1999 yılında profesör oldu. 

1995-2016 yılları arasında Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı'nda çalıştı. İki dönem anabilim dalı başkanlığı, 2012-2015 yılları arasında tıp fakültesi dekanlığı yaptı. 

2015 yılında bir süre North Carolina Üniversitesi Çocuk Endokrinoloji Bölümü'nde ziyaretçi profesör olarak bulundu. 

Mesleki yaşamında en önemli yeri diyabetli çocukların sağlığının geliştirilmesi, eğitimi ve sosyal haklarına ayıran Hatun, 1996 yılından beri diyabetli çocuklar için kamp düzenleyen ekibin sorumlusudur; ayrıca diyabetli çocuklar ve aileler için çeşitli eğitim kitapları yazmış veya çevirmiştir.

İletişim Yayınlarından çıkan "Hekim Kendisini Tedavinin Bir Parçası Olarak Sunar" ve " İnsancıl Bir Tıp İçin Yazılar" isimli kitapları vardır. 

Son olarak ise Diyabetli Çocuklar Vakfı'nı kurmuştur. 

Prof. Hatun, 1 Haziran 2016'den beri Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde çalışmaktadır. 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Diyabet damgasından kurtulmak

Jazz Sethi, damgalanmanın diyabetle yaşayan insanların klinik sonuçları, yaşam kalitesi ve refahı üzerinde somut sonuçları olduğunu söylüyor

Dr. Gönül Tanır’ı kaybettik

Gönül içimizdeki en naif, sözünü sakınmayan, belki de bu yüzden kendini koruyamayan kişiydi. Sonraki yıllarda ülkemiz çok değişti ve Günül, bu insafsızların dünyasında çok haksızlığa uğradı ve çocuk enfeksiyon servisine verdiği o büyük emeğin karşılığı, çok hakkı olan profesörlüğü ondan esirgendi

"İleri Diyabet Tedavileri ve Teknolojileri-ATTD 2024" kongresinden izlenimler: Teknolojiye adil erişim çağrısı

Öncelik dezavantajlı olanların yaşadığı engelleri ortadan kaldırılmaya verilmeli, yani önce diyabet teknolojilerine adil erişim sağlanmalıdır