26 Nisan 2017

CHP ya da Cumhuriyet tünelden çıkış mümkün mü?

CHP hükümet kurmaktan kaçtı, kriz politikası izliyor demesinler!.. Türkiye'yi hükümetsiz bırak(a)mayız.

Yıkılmaktaki Cumhuriyet,  'Hayır' cephesinin elleri üzerinde tekrar kurulabilir. Siyaset doğal zeminine oturabilir. Bu, onun (Gazetesinin kulakları çınlasın) muhtemelen fabrika ayarlarına yani başlangıca dönüşü olacaktır.

AKP'nin tek başına iktidarı kaybettiğinin ortaya çıkmasıyla "Olmadı bu" diye yenisi yapılan 7 Haziran seçimlerinden sonra da benzeri yaşanmıştı. Sözde koalisyon kurmak amacıyla, günlerce "istikşafi" yapılmıştı; şimdi yerinde yeller esen Sayın Ahmet Davutoğlu ile. Hatta bazı yeni millekvekilleri lacileri(1) hazır, bakanlıklardan bakanlık beğeniyordu. Devrik onursal genel başkanlarının, bir haber dahi vermeden Cumhurbaşkanı ile apar topar başlattığı koalisyon görüşmelerinin sonucunu heyecanla bekliyorlardı. Hem ikili, hem istikşafi görüşmelerin gerekçesi baştan duyuruldu:

CHP hükümet kurmaktan kaçtı, kriz politikası izliyor demesinler!.. Türkiye'yi hükümetsiz bırak(a)mayız.

 

Baykal'ın fiili liderliği altında

 

Erdoğan-Baykal buluşmasından açıklama, "nezaket görüşmesiydi, fikir alışverişiydi" mealinden gelince, "umutlar arttı". MHP liderinin daha sonuç belli olur olmaz, o saat yaptığı "Bir seçime daha gideriz" açıklaması duymazdan gelindi. Duyulsa da "hayra" yoruldu.

Başbakan ile "istikşafi görüşmeler" netice vermese de, seçime gidilir, AKP-CHP koalisyonunun kaçınılmazlığı ortaya çıkar, tescillenirdi. AKP'nin inişi başlamıştı. 

Bu arada Baykal-Erdoğan buluşmasını eleştirenler de susturuldu. Bir yandan da düşünce ve basın özgürlüğü için yapılan her gazeteci yürüyüşünde en başa geçerek işten atılmalara, basının susturulmasına karşı yapılan protestolara sonsuz destek verildi.

Aslında hesap doğru ve mantıklıydı. Seçimler yenilendi, ama o arada yepyeni bir Türkiye oluşmuştu. CHP seçmenden bir kez daha, değiştirilen Türkiye ortamında, oy üstelik daha fazlasını istedi. Ancak, CHP'nin kendisi gibi "Prangalı" seçmeni dışında tek bir kişiyi dahi partiye katamadı.(2) 

Ancak, seçimin tek galibi AKP tek başına iktidarını tekrar kurdu.

CHP'de kimse kimseye, "Ne oldu, ne yaptık biz, istikşafi görüşme neydi, Cumhurbaşkanı ile ne görüşüldü, neden görüşüldü, ne oldu" diye sormadı.  Kendi içinde bir  hesaplaşma yerine, herkesin beklediği gelecek bir sonraki adım beklenmeye başlandı. Bu adımın "Başkanlık sistemi" olacağı ise belliydi

Kimine göre ise, bu affedilmeyecek hata; muhasebesi yapılmak yerine müteselsil sorumluluk nedeniyle (üstü) kapatıldı. Ancak bunun bir "hata", prangaların ise duvarları yıkmak için önemli bir "araç" olup olmadığı, henüz belli değil. Bunu daha iyi kavrayabilmek için referandumun öncesine ve sonrasına bakmak gerekiyor. Çünkü, 16 Nisan referandumu öncesi ve sonrasında CHP'nin izlediği kampanyanın omurgasını da aynı siyaset oluşturdu.

7 Haziran'ın aktörleri sahnedeki önemli rolleri tekrar paylaştılar. Aksini söyleyeseler de, taktik olarak hedefteki isim Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'dı.. "Yumuşak/olumlu/pozitif" çıkışı; "Advertorial/ reklam kampanyasına yönelik" bir hareket gibi görünse de" bu ambalaj izlenen stratejinin gerekçesi olduğu kadar, olası bir yenilgide Erdoğan'ın zaferinin ezici ve olduğundan büyük görünmesine karşı baştan önlem aldı. Durumu destekleyen, "Referandumda Hayır kazansa da, mevcut Cumhurbaşkanı'na görevden çekil demeyeceğiz" açıklamaları peşpeşe geldi. Partinin görünmediği "Hayır" kampanyası, CHP genel başkanı başta olmak üzere örgütler tarafından enerjik bir şekilde yürütüldü. Sonuç da alındı.

Bundan sonrasını değerlendirmek için ise geçtiğimiz Ekim ayına bakmak gerekiyor. AKP iktidarı ve OHAL altında referanduma gidilirken; partiye fiilen liderlik yaptığı görülen (Kemal Kılıçdaroğlu'na rağmen ya da değil) Deniz Baykal'dan bugün neredeyse herkesin  unuttuğu o ünlü açıklama gelmişti:

"Başkanlık sistemi içinde CHP'nin şansı yükselebilir."

Baykal, "Tartışırken meselenin özünü kaçırmamak" gerektiğini vurgularken şöyle devam ediyordu:

"Bu makamın gerektirdiği niteliklerde bir adayla çıkabilirsek inanıyorum ki çok ciddi bir sıçrama yapabiliriz. Makamın gereklerini yerine getirebilecek bir adayla çıkabilirsek rekabet edebilecek duruma gelinebilir. Partinin bahsettiğim zafiyetleri karşılandığında rejim değerlendirilebilir."

Gelen tepkiler üzerine Baykal, ikinci bir açıklama daha yapıyor ve sözlerini "düzeltiyordu" ama bunu doğrulayarak yapıyordu:

 

Mitterand kulaklara küpe ama örnek olsun!..

 

"Gazeteci Sayın Avni Özgürel beni arayarak, 'Ben hayret ediyorum, Başkanlık rejimi gelirse her yerde CHP seçimi alamaz gibi bir kanaat var, Siz ne dersiniz' diye sordu. Bunun üzerine verdiğim yanıt şu şekildedir:

“Makamın özelliklerine uygun iyi bir aday oylarımızı artıracaktır. Ama asıl mesele CHP’nin gerçek kimliğine uygun özündeki temel projeye sahip çıkan bir anlayışı parti olarak kamuoyunun önünde iddialı bir şekilde ortaya koyabilmektir. Çünkü Türkiye’nin CHP’nin temel siyasetine bugün her zamankinden daha çok ihtiyacı vardır.”

Dolayısıyla ben Başkanlık rejimi gelsin mi gelmesin mi sorusuna değil, bize rağmen gelirse CHP’nin ne yapabileceği sorusuna yanıt verdim. Elbette CHP, bu başkanlık projesine sonuna kadar ve tüm gücüyle direnmelidir ve direnecektir. Şunu unutmamak lazım ki, bu ortamda başkanlık rejimi Türkiye’nin maruz kaldığı tehlikeleri büyük ölçüde artırır. Türkiye’nin bugün her zamankinden daha çok ortak akla, kurumsal düşünme ve davranmaya ihtiyacı vardır. Halbuki başkanlık rejimi, mevcut siyasi tabloya bakacak olursak çok daha keyfi ve şahsi uygulamaların önünü açacaktır.

Bu da Türkiye’nin iç ve dış politika sorunlarının daha da karmaşık hale gelmesine neden olacaktır. Ama şunu da hatırlatmak isterim ki, Fransa’da Sosyalist Parti anayasadaki başkanlık düzenlemesine tüm gücüyle karşı çıkmıştı. Ancak başkanlık rejimi onlara rağmen geldikten sonra Mitterand sosyalistlerin adayı olarak sonraki bir seçimde başkan seçilmiştir. Bu da kulaklara küpe olsun." (3)

Referandum sonuçlarının belli olmasıyla, usulsüzlük hile iddiaları yükselirken, Baykal'dan üzerinden 48 saat geçtiği halde herhangi bir açıklama gelmedi. Ancak üçüncü gün net konuştu:

"16 Nisan maçın birinci devresidir. Daha ikinci devre var"...

Maçın ikinci devresinin 2019 Cumhurbaşkanlığı seçimleri olduğuna kuşku yok.

Eski genel başkan, "referandum yenilenmeli, meşru değildir" demekten ziyade, "Maçı kazandık" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yanıt veriyor; mücadelenin sürdüğüne şu sözlerle dikkat çekiyordu:

"Bu tablo maçın bittiği tablo değil. Şimdi bir tartışma var. Ofsayttan bir gol atıldı iddiası var. Ofsayttan gol atıldı diye takım, hakem, tribünler karıştı. Sakinleşir; ama maç bitmez, maç devam ediyor. Daha birinci devredeyiz, ikinci devre var.”(5)

 

Ne zaman ki AGİT açıklama yaptı

 

Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu ise ortamın "Hile, şaibe, çalınan oy" iddiaları ile çalkalandığı ilk saatlerde, protestolar yükselirken (CHP'ye de) MYK toplantısını gerçekleştirmiş olarak16 Nisan gecesi heyecanla beklenen açıklamasını yaptı. Sakin bir açıklamaydı bu:

 

"Referanduma gölge düşmüştür"

 

Seçimlerin yenilenmesi gerektiğini ya da sonuçları kabul etmediklerini söylemiyordu CHP Genel Başkanı... Aslına bakılırsa da sonuç kabulümüzdür ama "gölge düşmüştür" diyordu.

Hatta, ertesi gün bir gazetede çıkan sıcağı sıcağına verildiği anlaşılan mülakatta, çıkan tablonun gereği olarak "Yeni bir uzlaşmanın gerekliliğini ve kanunların buna göre çıkarılmasından" bahsediyordu.

Başlangıçta, referandumun meşru olmadığı, hile karıştırıldığı ile iddiaları ise Genel Başkan Yardımcıları Erdal Aksünger ile  Bülent Tezcan'a kalmıştı.

Ancak bu duruş, Türk hükümetinin daveti üzerine gelen Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (4) gözlemci heyeti, resmi raporu öncesi yaptığı "Referadum adil şartlarda yapılmadı, mühürsüz oyların kabulü yasaya uygun değil" açıklamasına kadar sürdü.

Üstelik Avrupa'dan, ABD'den (7) de referandumun adil yapıldığı, meşru olduğu yolunda herhangi bir açıklama gelmiyordu.

CHP de açıklamalarını "revize" etti, referandumun meşru olmadığını, hile karıştırıldığını öne sürerek YSK'ya iptali için başvurdu. Bununla da yetinmedi referandum sonuçları iptal edilmezse Anayasa Mahkemesi ve AİHM'e (6) gideceğini belirtti. Ardından Danıştay başvurusu geldi

Bütün bu inişli çıkışlı, çelişkili ve bol soru işaretli grafiğin sebebi ne olabilir?

Tutarsızlık ya da çelişki yok. CHP, 7 Haziran ve sonrasında oluşturduğu çizgiyi sarsılmaz bir biçimde sürdürüyor. Nasıl o günlerde AKP ile koalisyon umuduyla "istikşafi görüşmelere" giriştiyse, bugün de "Başkanlık" için benzer naif bir stratejiyi oluşturmuş görünüyor.

Bunun için mantıklı ve makul nedenleri de var. Her şeyden önce bunun aksini, bunun dışında başka bir yol var mı; su götürür.

CHP belki şu noktadan eleştirilebilir. Referandumun "kazananı" olmasına rağmen, HDP, MHP ve AKP'nin oy kaybettiği bu 'seçimde' oluşturduğu ve lideri olduğu 'Hayır' cephesi kazandı. Yüzde 25'lerden, yüzde 49'lara tırmanan bu oy potansiyeline rağmen CHP neden daha az cüsseli bir çıkış yapmakta ya da yapıyor?

Elbette cevap bizi tekrar 2019 "Başkanlık" seçimlerine götürüyor. Bu stratejiyi besleyen başka kaynaklar da var çünkü.

Dünyada değişen siyasi trend ve oluşan "Yeni Dünya",  sosyo-ekonomik koşullar.

Merkel, üç dönemdir Almanya'nın başında, dördüncü dönemine soyunuyor. ABD de "milli şefini" bulmuş görünüyor. İngiltere AB'den kopuyor, seçime giderek liderini arıyor.  Fransa başta olmak üzere tüm Avrupa'da sağcı, milliyetçi dalga yükseliyor. Putin'i anmaya bile gerek yok. Milli şefler (Başkanlar da diyebilirsiniz) dönemi geliyor.

Devletin kurucusu, devletin partisi CHP'nin, tüm bu değişime kayıtsız kalması düşünülemez. Devletin bekası için genetiğinde mevcut olan refleksi veriyor.

 

Mitterand'ını arayan CHP!..

 

Elbette, "Hayır" oylarının tamamı CHP'nin, yüzde 49 da tek başına başarı değil. Oylarını CHP'ye atmadılar. "Hayır" dediler. Ancak, CHP liderliğini yaptığı bu cephenin oyları çatısı altında toplayacak siyasi ve kültürel birikimine sahip. DP'yi de Ahmet Türk'ü de bünyesinden çıkartmış olan CHP bu tarihi mirasını değerlendirebilirse pekala başarabilir.

MHP ile "kutsal ittifak" gibi faraziyelerden vazgeçmiş olmalı. MHP yöneticilerinin, CHP'nin yöneticilerinin onları sevdiği kadar CHP'yi sevmediği ortaya çıktı. Belli olan şudur ki, Meral Akşener liderliğinde merkez sağın yeniden oluşturulma gayreti var.

HDP ise; görünen o ki kendi gündemiyle olmaya devam edecek. CHP'nin hedefi ve hedef kitlesi açısından ortak paydanın ise artık adı var: "Cumhuriyetçilik"...

Bu paydanın, "Demokrasi, laiklik" gibi alt başlıkları olabilir. Avrupa'nın de facto desteğini alabilecek (belki istedikleri ve bekledikleri de bu) ve siyaseti doğal zeminine oturacak böyle bir tablo, adı gibi Cumhuriyet'in (Gazetesinin de kulakları çınlasın) fabrika ayarlarına dönüşü olacaktır.

Böyle bir çatının altına, Türkiye solunun sağının bütün renkleri girecektir. Geçmiş ideolojik - siyasi angajman ve bagajlarını dışarda bırakmak kaydıyla.

Nitekim, Deniz Baykal'ın referandum öncesinde başlayan Ahmet Türk ziyaretleri ve sonrasındaki görüşme ve mesajları (Oysa, 1990'ların başında Ahmet Türk'ün de içinde bulunduğu HEP milletvekillerini SHP'den tasfiye ettiren güç de Baykal'dı) tamamen bu kapsamda anlaşılmalı.

 

CHP ve AKP farklı dilleri konuşuyor

 

Ama buraya kadar. Ortada ciddi bir sorun var. Çünkü, AKP ya da Cumhurbaşkanı ile CHP aynı dili konuşmuyor. Demokrasi, seçim, cumhuriyet, laiklik gibi çok temel kavramlarda hiç bir ortak paydaları olmadığı gibi aynı şeyleri anlamıyorlar, ortak bir kavramları da yok.

7 Haziran seçimleri ardından AKP, "istikşafi görüşmelere", "ikili buluşmalara" rağmen, kendisine bambaşka bir rota çizdi, CHP'yi kandırdı!..

Sonra da HDP ile birlikte onları oyun dışına itti, MHP'yi yanına alarak yeni bir kimliğe büründü.

Şimdi de sorun aynı.

Cumhurbaşkanı ve AKP'nin 2019'a kadar kuzu kuzu, CHP'nin Mitterand'ını bekleyip beklemeyeceği. Bu sorunun cevabını ise CHP kurmayları dahil herkes verebilir. Tabii ki beklemeyecek.

Cevabı verilebilen ya da cevap isteyen bir soru daha var. Kendine göre "tehlikeyi", CHP'ye göre "olasılığı" gören AKP, bir erken seçime gider mi?

Giderse ne olur, 2019 planı çöker mi?

Bir bilinmeyen budur.

İkinci olarak, CHP çatı olmalı rotasını buna göre çizmeli. Buradaki sihirli sözcük de "Cumhuriyetçilik" olarak duruyor. Evet ama, Meral Akşener'e ve HDP'ye yönelen oylar bu çatının altında nasıl toplanacak. CHP bu tarihi mirasa ve birikime sahipse de, bu yönetim bunu başarabilir mi? Nasıl becerilecek.

Bunlar görülecek.

Plan mantıklı ama pürüzsüz de değil. Belki de pürüzsüz olsa gerçekçi olmazdı.

CHP çatıyı kurabilirse, başarabilirse, Yıkılmaktaki Cumhuriyet,  'Hayır' cephesinin elleri üzerinde tekrar kurulabilir. Siyaset doğal zeminine oturabilir. Bu, onun (Gazetesinin kulakları çınlasın) muhtemelen fabrika ayarlarına yani başlangıcına dönüşü olacaktır.*


(1)Laciler: Yeni seçilen milletvekilleri yeni diktirdikleri lacivert takım elbiselerini giyerek Meclis'e gelirlerdi. Bu milletvekillerine gönderilen "Lacileri çekmişler" benzetmesini parlamento muhabirliği döneminde ilk rahmetli Betül Uncular'dan durmuş ve yaygın olarak kullanıldığını görmüştüm. Şimdiki durumu bilmiyorum.

(2) Prangalı CHP: Kısaca, "geçmiş olayların günümüzdeki olaylar üzerindeki toplam etkisi" olarak anlatılan sosyolojideki "Patika Bağımlılığı" kavramını CHP üzerindeki yaratıcı bir "uygulamasını" Ferdan Ergut yazılarıyla yaptı. CHP'yi prangaları olan bir partiye benzetti. Ancak bu hipotezin sorunu, CHP tabanının da bu "prangaları" canı gönülden taşıması, bunu genetik zenginliği olarak görmesi.

(3) http://www.milliyet.com.tr/deniz-baykal-baskanlik-siyaset-2331255/

(4-6) AGİT VE AİHM, Avrupa Birliği'nden ayrı ve bağımsız kuruluşlardır. Ve Türkiye bu kurumların kurucusu ve katılımcısıdır. Bkz: Zeynel Lüle'nin yazısı:

http://t24.com.tr/yazarlar/zeynel-lule/ey-avrupa-isime-karisma,17054

(5) http://www.diken.com.tr/baykaldan-maci-bitiren-erdogana-daha-birinci-devredeyiz-ikinci-devre-var/

(7) Nitekim, Beyaz Saray'dan yapılan açıklamada,  Başkan Trump'ın, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a telefonun, yapılan açıklamaların tersine referandum sonuçlarını kabul ettiği anlamına gelmediği, daha öncelikli konuların görüşüldüğü dile getirildi. http://www.haberturk.com/dunya/haber/1466529-beyaz-saraydan-erdogan-trump-gorusmesi-ile-ilgili-aciklama

* Tüm bunlardan sonra, CHP'nin sine-i millet gibi bir seçeneğinin olmadığını, böyle bir seçeneği genetik mirası ve oluşturduğu bugünkü strateji nedeniyle kullanamayacağı, kullanmayacağı (açıkladıkları gibi) ortaya çıkmış olmalı. Bu noktadan sonra referandum sonuçları ve hile iddialarından hiç vazgeçmeyecektir ve götürebileceği her zemine taşıyacaktır. Sonucun meşru olduğunu tescillemek  artık YSK'nın elinde değildir. İşin ilginci buna kendisi neden olmuştur. 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Becerikli Bay Kemal'in masası ve sosyalist sol

Türkiye'de gerçekten sol bir muhalefetin kök salarak etkili olması için sosyalist solun parlamento içindeki ve dışındaki parçalarının seçim sonrasında ittifaka girmeleri, giderek bütünleşmeleri gerekecektir

Faika ve Hilmi Artan ile son söyleşi

Faika Artan'ı geçtiğimiz cuma bir avuç insan toprağa verdi, İstanbulda. Sessizce. Ağlayıcıları yoktu.

HDP ne yapmalı, CHP ne yapmamalı?

Liberal illüzyon biterken CHP, oy bandını genişletmek için sahibi olduğu "kurucu merkez postuna" yerleşiyor. Bir yandan ağır topunu ateşliyor: Kürt sorununu çözeriz. Elbette, meşru çözüm mührü belindeki kuşaktadır. Ancak bu HDP ile ittifaktan değil, merkeze yerleşmekten geçiyor. HDP ise çıktığı ana yatağa dönmeli, sosyalist solun parçası olmalı, bugün yaptığının tam tersini yapmalı