09 Kasım 2016

Güven ve iktidarın duyu yitimi

Aldırmazlık hırsıyla bu gerilimin tırmandırılması çok trajik bir kırılma noktasını yaratabilir

Güven duygusu insanın hayata tutunma arzusundan beslenir. Bu bir ihtiyaçtır; su ve hava kadar... İnsanın sosyal bir hayvan olmasından kaynaklanan bu ihtiyaç yalnızlaşma korkusundan da bir miktar nasibini almıştır. İnsanın birilerine güven duyması onu yakınında hissetmesiyle ilişkili olsa da tuhaf bir korunma içgüdüsünün de söz konusu olduğunu söyleyebiliriz. Güvenmek bir açıdan kendimizi sağlama alma iradesine de tekabül eder.

İyi de, güven duygusunu bu kadar iyicil yaklaşımlarla hafife almak ne kadar doğru olur? Ya kuşku? Gerçeğin her zaman bir öteki yüzü olduğunu düşünen şüpheciliği nereye koyalım. Güven duymanın ilerlemiş hali adanmaya, oradan da tapınmaya kadar götürebilir bizi. İşte bu nedenledir ki güven duyma hissini bir tedbir konumu olmadan başıboş bırakmak sayrıl bir davranış sayılabilir. Güveni şüpheden ayrı tuttuğun an kendini kaptırmanın eşiğindesin demektir.

Bir şüpheci için güvenmek ne kadar sınama anlamına gelirse, bir adanmış için güvenmek kendinden vazgeçmek anlamına gelir. Bu yüzden güven ortamını biraz da kişiliklerin ve ilişkilerin samimiyetinin sınanma ortamı olarak algılayabiliriz. Güven duygusuna ayar çekme ihtiyacı olsa da güvensizlik duygusundan daha insani bir duygu olduğunu söylemek lazım. Kimseye güven duymama bir yerde özgüvenin yitik halini ele verir. 

Hakikat bildiklerimizin bir gün yalan olarak karşımızda belirivermesi en büyük hayal kırıklıklarımızdır. Güven duygusu abartıldığı zaman müthiş bir aydınlığın içinde yüzdüğümüzü sanırız. Hayal kırıklığı gecenin ani düşmesi gibi bir şeydir. Geçici bir körlük anı. İşte o an her şeyin bir sözcükten yaratıldığına inanacak kadar kırılgan oluruz... ve bir yalana adanırız! Güvenmek o zaman aldatıcıdır işte. Güvenmek aldatılacağını bile bile sevmekse güvenebilirsin bundan daha insani bir duygu yoktur. Ancak, kendini yok sayacak kadar bir adanmışlık tutkusuyla bir yerlere güvenmek aklın bir başka erke teslimiyeti demektir...  

Bir sınav olarak güven kendi yaptıklarımızı onama ya da onamama hakkını veriyor bize, bir başkasının yaptıklarını değil. Karşılıklı güven birbirimizin samimiyetini sınamaya yarayan bir ilişki biçimidir; ne kapılmadır ne de adanma.

Siyasetin güvenle ilişkisine gelince. İktidarlar kendilerine güven duyulduğu sürece bir üst akıl olarak topluma yön verme yetkesini kendilerine hak görürler. Güvenini asla sınamaya yeltenmek istemeyen adanmışlar ordusu yaratmak ise böyle bir kolaylığa sahip olmak içindir. Bu durumda iktidar, kendine muhalif olana karşı istekli bir duyu yitimi ve algı eksikliği durumuna kilitlenmesi doğal bir reflekse dönüşür. Apati, sempati ve empatinin yerini alır. Hatta iktidardan kitlelere bulaşarak yayılan bir iğrenme psikolojisine kadar varabilir bu duyu yitimi.

Türkiye’de olagelen siyasi savrulmaların altında yatan gerçek nedenin iktidarın muhalefete ve kendinden olmayana karşı içselleştirdiği bu duyu yitiminin ta kendisidir. Karşı tarafın algılanamadığı, dışlandığı, hatta hiçe sayıldığı hissine kapılarak iktidara karşı gösterdiği varoluşsal tepki, var kalmakla ilgili doğal bir tepkidir. Bir aldırmazlık hırsıyla bu gerilimin tırmandırılması çok trajik bir kırılma noktasını yaratabilir... Ne yazık ki böyle giderse bu durum hiç de uzak görülmüyor. 

Yazarın Diğer Yazıları

Kadın ve eril tahakküm

Üçüncü bir yol düşünmeden, ille de iki yoldan birini seçmek durumunda kalmak yeni bir anlayış ortaya koyamamanın sıkıntısından kaynaklanır sanırım

İçimizdeki ceset mi cenin mi?

Hiçbir zaman olmadığı kadar içinde yaşadığımız şu doğanın dışarısı olan evlerimizi sorguluyoruz şimdi. Mobilyalar, eşyalar yaşantımızın birer uzvuna dönüşerek hiç aklımıza getirmediğimiz nesne ontolojisinin bir parçası kıldı bizi

İktidarlık temsili ve mutlak ben

Tüm bu önlemler toplumun ve yurttaşlar olarak bireylerin taleplerine karşılık verecek önlemler olarak değil, iktidarın kendini ve temsil ettiği devleti nasıl koruyacağı üzerine kurgulanmıştır