31 Ağustos 2014

Bir kadın, bir adam, bir trans, bir ibne

Bir kadın, bir adam, bir trans, bir ibne… Bir erkek toplum, bir erkek devlet. Bir cehennem sanki insan olana.

Bir kadın hastanede yatıyor; vücuduna serumlar, oksijenler bağlanmış, dört çocuklu bir anne.
Bir kadın, 43 yerinden yaralı, sanmam 43 yaşında olsun.
Bir kadın, tornavidayla ölümcül yaralar almış vücudunun 43 değişik yerinden.
Bir kadın, kocası tarafından 43 yerinden tornavidayla deşilmiş.
Bir kadının vücuduna kocası tornavidayı 43 kere sokarken 4 çocuğu da ordaymış.
Bu kadın boşanmak istediği kocasından 2008 yılından beri balta ve bıçak gibi aletlerle sürekli şiddet görüyormuş.
Bir adam 4 çocuğunun annesi olan kadını 43 yerinden tornavidalarken “En küçük kızım Yağmur darp olayına şahit oldu demiş.”
Bir adam, vücuduna 43 yerinden tornavida sapladığı karısı için,  “Bu mesajlar kimden geliyor?’ dedim. ‘Sana ne, sana hesap mı vereceğim’ diyerek bana karşı şiddetini arttırdı.” demiş.
Bir adam, “Tornavidayla birkaç kez vurdum. Kaç kez vurduğumu hatırlamıyorum. 10-15 saniye kadar sürdü” demiş.
Bir hakim (başka bir adam), 4 çocuğunun önünde (biri en küçük olanı, Yağmur) karısını tornavidayla delik deşik eden bu adamı serbest bırakmış.

Bir adam, karısının vücuduna 10-15 saniyede 43 kere tornavida saplayan adam serbest kalır kalmaz televizyona çıkmış.
Kadınlar ve adamlardan oluşan Kanaltürk ekibi, az önce karısının vücuduna 43 yerinden tornavida sokan adamı, üzerinde kan izi filan kalmasın, aman televizyonda kötü görünmesin diye,  program öncesinde özenle hazırlamış,  saçını başını düzeltmiş, pembe gömleğine yaka mikrofonu filan takmış, bir “beyfendi” yapmışlar.
Bir kadının, kendisini 43 yerinden deşen adamın yatağının tam karşısındaki televizyona çıkıp kendisinden söz ettiğinden haberi olmamış.
Bir başka kadın, televizyoncu Songül Karlı,  karısına 4 çocuğunun önünde tornavida saplayan bir adamın “beyefendi” bir insan olduğunu söylemiş.
Songül Karlı, “belki yeniden bir araya gelebilirler, yeniden aile olabilirler. Belki de ortada bir sorun yoktur” demiş.
Programda bulunan ve evlerinde televizyon izleyen başka başka ve çok çok adamlar ise hep bir ağızdan “Gecenin 02.00’sinde eve gelen kadınla nasıl başa çıkacaksın? Gece hayatına nasıl alışır evli bir kadın, anlamıyorum. Bir yıl boyunca nasıl sabrettin?” demişler bu adama.

Bir kadın Figen Onur.
Erkek bedeninde bir kadın, Mersin’de bir trans aktivist, Figen.
Kendisini bu hayattan silip süpürmeye, yok etmeye, ‘normalleştirmeye’  çalışan herkese karşı, kendi olarak, kendi insani duruşunu ortaya koyan son bir eylemle veda ediyor.
Figen, son bir eylem olarak kendi canına kıyıyor.
Kanlı bir isyan bayrağının yere düşmesi gibi bir fotoğraf düşüyor önümüze.
Bir fotoğraftan bakıyor Figen bize.
Defalarca getirilip aşağılandığı, tartaklandığı bir polis karakolunun önünden bakıyor. Hemen arkasında bronz bir Atatürk büstü duruyor.
Ağlamaktan kızarmış gözleriyle bakıyor Figen, biz de ona bakıyoruz. Çok fazla tutamıyoruz bakışlarımızı Figen’in gözlerinde, kendi insanlığımız ve normalliğimiz bakışlarımızı başka yerlere kaydırıyor.
Hayatın ruhunda ve bedeninde açtığı bütün yaraların acısını taşıyan bir ifadeyle bakıyor Figen bize.
Doğduğundan beri bütün yaşadıkları var bu ifadede.
Her yerden “defolun gidin buradan” denilerek tekmelenmenin, yıllar öncesinden cinsel kimliği nedeniyle ailesi tarafından dışlanmanın, Soma’da ölen kardeşinin cenazesine bile gidememiş olmanın, daha o hafta içinde, defalarca polisler tarafından aşağılanmanın, gazlanmanın, azar azar insanlıktan çıkarılmanın, yok sayıla sayıla yok edilmenin izleri var bu ifadede.
Figen artık devam etmek istemiyor, “normalliğiniz, ahlakınız, insanlığınız size kalsın” diyor.
Bir fotoğraftan bakıyor artık sadece, sonsuza kadar da bakmaya devam edecek.
Bir kadın, bir erkek, bir insan olarak…
 
Bir ibne, geçen yıl, her konuda her şeyin en doğrusunu bilen, insanlara nasıl oturup nasıl kalkacaklarından tut da nasıl evlenip kaç çocuk doğuracaklarına, nasıl ahlaklı olacaklarına kadar her konuda akıl veren, giderek kendi “en doğru” yaşam biçimini herkese dayatma eğilimleri taşıyan başbakanın kendi ibneliğine de göz koyup elinden alacağından kaygılanıyor ve “Erdoğan’dan ‘dört dörtlük ibneyim, ibneliği sizden öğrenecek değiliz’ açıklaması bekliyorum. Öptüm. #AnayasadaLGBT” diye bir tweet atıyor.
Bir başbakan, bir ibnenin kendisine, ‘ibne’ diyerek ‘hakaret, iftira ve ağır tahrik’ yaptığı iddiasıyla ceza davası açıyor.
Bir ibne ise, “bir cinsel yönelimi ifade eden ve erkek eşcinselleri tanımlamakta kullanılan ‘ibne’ kelimesinin hakaret sayılmasıyla, asıl kendisinin  aşağılandığını söyleyerek başbakan hakkında suç duyurusunda bulunuyor.
Bu ibne, başbakanın açtığı bu dava sonucunda suçlu bulunup 2 ay 15 gün karşılığı 1500 lira para cezasına çarptırıyor.
Bu ibnenin başbakan için yaptığı suç duyurusunu ise kimse dikkate almıyor.

Gel zaman git zaman, bu başbakan, ülkeye cumhurbaşkanı oluyor ve bir ibneye verilen bu cezayı az bulup bu sefer yeni bir manevi tazminat cezası açıyor.
Dava dilekçesinden, ilk açılan davanın öfkeyi iyice artırdığı anlaşılıyor. “Davalı sınırı aşarak ağır hakaret ederek, müvekkil Başbakan’a karşı kara propagandalarına devam etmektedir. Duruşmaların olduğu gün kendini haklı çıkarmak için her yolu meşru saymış ve basın açıklamaları ile olayı farklı yönlere çekmeye devam etmiştir.”

Cumhurbaşkanı  ilk icraatı olarak açtığı bu davada, LGBTİ aktivisti Levent Pişkin’den bu sefer 50.000 tl manevi tazminat istiyor.

Bir kadın, bir adam, bir trans, bir ibne…
Bir erkek toplum, bir erkek devlet.
Bir cehennem sanki insan olana.

@ymbymb

Haber kaynakları:

http://t24.com.tr/haber/mahkeme-git-esini-oldur-dedi,269114
http://www.diken.com.tr/trans-aktivist-figen-yasamina-son-verdi-intihar-degil-cinayet/
http://www.diken.com.tr/erdogan-doymadi-ibne-tweeti-icin-simdi-de-50-bin-tllik-tazminat-davasi/

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bergama Tiyatro Festivali’nde “Zaman, Zemin, Zuhur”

İzmir’de sıcaktan bunaldığımız günlerde Bergama’da olmak, her taraftan tarih fışkıran sokaklarında yürümek, rüzgârlı akşamlarında hafif bir ürpertiyle antik tiyatroda oyun izlemek düşüncesi hep çekiciydi benim için. “Zaman, Zemin, Zuhur”la tiyatro izlemeyi ve oyun metinleri okumayı seven biri olarak aslında geç tanıştım sayılır. 2006’da ilk baskısı, 2016’da ikinci baskısı yapılan kitap, bu yıl Kolektif Kitap tarafından yeniden yayımlanmıştı

Galileo, Descartes ve doğruyu söylemek

Galileo ve Descartes aynı dönemde, aynı otoriteye karşı, hakikati söylemek açısından iki farklı tutum geliştirirler

PAL İzmir'de iklim için düşünen bedenler

PAL İzmir (Performans Araştırmaları Laboratuvarı) tarafından düzenlenen ve atölye yürütücülüğü Michael Maurissens'in, sanat yönetimini Serenay Oğuz'un üstlendiği "İklim adaleti için düşünen bedenler" başlığıyla 21-24 Nisan tarihlerinde, dansçılar, görsel sanatçılar ve kamera aracılığıyla hareketi keşfetmekle ilgilenen herkes için açık çağrıyla düzenlenmiş olan, Screendance Workshop'un kapanış filmleri gösterimi beni bu düşüncelere sevk etti