29 Aralık 2017

“Ölüm ve Kız” ya da işkencecileri ne yapmalı?

Günlerce en kötü işkenceleri görmüş, defalarca tecavüze uğramış bir insan karşısında bütün bunları yapan kişiyi görürse kendini durdurabilir mi?

Size gözaltındayken doktor kılığında günlerce işkence yapan, tecavüz eden kişiyle yıllar sonra bir gün karşılaşırsanız ne hissedersiniz?

Bu sıradan bir karşılaşma değil de gücün bu sefer sizde olduğu bir karşılaşma olursa ona ne yapmak istersiniz?

Yıllardır rüyalarınızı birer kâbusa çevirmiş, hayatınızı mahvetmiş bu canavara, şimdi hazır elinize düşmüşken, sadece size değil yüzlerce insana tattırdığı o korkunç acıların aynısından tattırmak istemez misiniz?

Siz de ona, onun size yaptıklarını yapmayı düşünür müsünüz?

Önce soymak (giysisiz olmak ne kadar da savunmasız bırakıyor insanı), gözlerini sıkıca bağlamak (darbenin nereden geleceğini bilemesin, vücut iyice savunmasız kalmalı), en ağır küfürlerle sürekli olarak aşağılamak (yerin dibine batsın, yıkılsın iyice), sonra itip kakmak, yumruklamak, tekmelemek, elektrik akımıyla vücudunun bir dal parçası gibi acıyla kıvrılmasını seyretmek, kollarını arkadan bağlayıp tavandan asmak... Tecavüzle tehdit etmek.Tecavüz...

Bunları yapabilir misiniz?

Onu nasıl cezalandırmayı düşünürsünüz?

Cezalandırmak ister misiniz? 

Yoksa onu bir çırpıda öldürmeyi mi tercih edersiniz?

Cezasını çekmesi için yargıya teslim etmek mi dediniz? Evet, bu da bir yol tabi.

Peki ortada yargı filan yoksa, hukuk işlemiyorsa? O zaman?

Kendinizi durdurabilecek misiniz?

Günlerce en kötü işkenceleri görmüş, defalarca tecavüze uğramış bir insan karşısında bütün bunları yapan kişiyi görürse bunu başarabilir mi? Kendini durdurabilir mi?

Ölüm ve Kız, Şili’li yazar Ariel Dorfman’a ait bir oyun, konusu şöyle: 17 yıl önce ülkesinde yaşanan askeri diktatörlük sırasında, muhalif olduğu için günlerce işkence gören bir kadın, demokrasiye geçişle birlikte diktatörlük döneminin sorgulanmaya başlandığı zamanlarda kocasına yardım etmek için evine gelen kişinin yıllar önceki işkencecisi olduğunu fark eder. Kadının yıllardır üzerinde taşıdığı travması onu bu sefer roller değişmiş bir şekilde harekete geçirir. İşkenceci canavar artık elindedir, gerçek anlamda bir adalet için ona ne yapmalıdır?

Londra Türkçe Sözlü Tiyatro Festivali’nde büyük bir başarı elde eden Theatre East N Bull’un sahnelediği oyun bu hafta İstanbul’da turnede. Oyunu Barış Celiloğlu ve Katharina Reinthaller birlikte yönetmişler. Üç kişilik tek perdelik oyunda Barış Celiloğlu aynı zamanda başrol oyuncusu, diğer rollerde ise Göktay Tosun ve Cemil Günyol Bakoğlu var. İngiltere'de birçok oyunu hem yönetip hem de Young Vic, The Gate Theatre ve Arcola Theatre gibi İngiliz tiyatrolarında aldığı rollerde başarıyla oynayan Barış Celiloğlu aynı zamanda Theatre East N Bull kumpanyasının da sanat yönetmeni. Oyun, 28 Aralık Perşembe günü Nazım Hikmet Kültür Merkezi Kadıköy sahnesinde saat 20.30 da son olarak gösterimde olacak.

Yazının girişinde yer alan sorular “Ölüm ve Kız’ın üzerine oturduğu temel probleme ait. Oyun bu soruların yarattığı gerilimle akıyor. Bu düzenli bir akış değil ama, yer yer insanı bir köşeden öbürüne savuran, zaman zaman kendisiyle ters düşüren, zaman zaman öfkeyle yumruklarını sıkıp dişlerini birbirine kenetleten, zaman zaman göz yaşına boğan bir akış. Oyuncular da bu akış içindeler bir bakıma; Paulina’nın bazen insanın içine işleyen acı ama cesur haykırışları, bazen dokunaklı dokunaklı ağlaması, bazen acımasızlığı öne çıkıyor. Garardo bazen sağduyuyu, aklı, yasaları temsil eden makul bir hukukçu, bazen insanı isyan ettiren pasif uzlaşmacı bir yaklaşımı temsil ederken, karısının inatçı çabasıyla belli bir değişim geçirip radikalleşiyor.  

Oyunun bizi içine çektiği sorularla boğuşma, sorgulama hali (ki bunu çok başarılı bir şekilde yapıyor) bana Antik Yunan tragedyalarını hatırlattı. Oyun tragedyalarda olduğu gibi, etik ve siyasi bir problemi ya da problemleri önümüze serip bu konuda düşünmemizi bekliyor. Bu ortaya atılan sorular için bir cevabı yoktur tragedyaların, “Ölüm ve Kız” da aynısını yapıyor, bizi soruların içine atıp bırakıyor.

Hangi yol seçilmeli, önümüzde duran bu acımasız canavar nasıl cezalandırılmalı? Cezasını biz mi verelim yoksa yasalar mı? Yasalara ne kadar güvenebiliriz? Adaleti sağlayacak güvencelerden yoksun olunan bir toplumda, haksızlığa uğrayan birey ne yapacaktır? Aranan adalet için mağdurların tehlikeli bir şekilde kendilerinin harekete geçmesi  nasıl önlenecek?

Yazar oyunun başında şöyle diyor: “Vakit, şimdi; yer büyük olasılıkla Şili, ama uzun bir diktatörlük döneminden sonra demokratik bir hükümete kavuşan herhangi bir ülke de olabilir.”

Evet,  “Ölüm ve Ķız”ın ülkesi yok. Bizim gibi darbeleriyle yüzleşememiş, işkencecisinden, darbecisinden hiç hesap soramamış, dolayısıyla da demokratik bir yönetime kavuşamamış ülkeler için acı çağrışımlarla dolu.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bergama Tiyatro Festivali’nde “Zaman, Zemin, Zuhur”

İzmir’de sıcaktan bunaldığımız günlerde Bergama’da olmak, her taraftan tarih fışkıran sokaklarında yürümek, rüzgârlı akşamlarında hafif bir ürpertiyle antik tiyatroda oyun izlemek düşüncesi hep çekiciydi benim için. “Zaman, Zemin, Zuhur”la tiyatro izlemeyi ve oyun metinleri okumayı seven biri olarak aslında geç tanıştım sayılır. 2006’da ilk baskısı, 2016’da ikinci baskısı yapılan kitap, bu yıl Kolektif Kitap tarafından yeniden yayımlanmıştı

Galileo, Descartes ve doğruyu söylemek

Galileo ve Descartes aynı dönemde, aynı otoriteye karşı, hakikati söylemek açısından iki farklı tutum geliştirirler

PAL İzmir'de iklim için düşünen bedenler

PAL İzmir (Performans Araştırmaları Laboratuvarı) tarafından düzenlenen ve atölye yürütücülüğü Michael Maurissens'in, sanat yönetimini Serenay Oğuz'un üstlendiği "İklim adaleti için düşünen bedenler" başlığıyla 21-24 Nisan tarihlerinde, dansçılar, görsel sanatçılar ve kamera aracılığıyla hareketi keşfetmekle ilgilenen herkes için açık çağrıyla düzenlenmiş olan, Screendance Workshop'un kapanış filmleri gösterimi beni bu düşüncelere sevk etti