18 Nisan 2017

Polis bu liseli çocukları neden öldürdü?

İşin mahkeme boyutu bir yana ben çocukları tarayan polislere gerçekten sormak istiyorum: Gerçekten onlara bakınca terörist mi gördünüz?

Türkiye ‘evet’ ve ‘hayır’a kilitlenmişken, referanduma bir gün kala, iki liseli çocuk polis kurşunlarıyla sırtlarından, kafalarından vurularak öldürüldü, üçüncü bir çocuk ise ağır yaralı olarak kurtulabildi. İstanbul, Sultanbeyli ilçesi Gazi mahallesindendi çocuklar. Ülke gündeminin yoğunluğundan doğru düzgün haber bile olamadılar. Oysa onlar için hayat en güzel yerinde aniden susturulan bir şarkı gibi, oyuncusu kalmayan bir oyunun bitmesi gibi birdenbire bitiverdi.

Yer yerinden oynamalıydı, oynamadı. Hiçbir şey olmadı.

Doğum günü kutlamak için gittikleri piknikten dönüyorlardı.
Polis onları terörist sandı ya da başka bir şey, bilmiyoruz.
Hedef gözetilerek ateş edilip anında öldürüldüler.
Olay 2-3 dakika içinde oldu ve bitti.
Demirhan Erkul (direksiyonda, 15 yaşında, ehliyeti yok doğal olarak)
Birkan Yüksel (ön koltukta oturuyor)
Ramazan Altürk (arka koltuk ortada oturuyor, ağır yaralı)
Barış Kerem (arka koltuk solda oturuyor, öldürüldü)
Oğuzhan Erkul (arka koltuk sağda oturuyor, öldürüldü)

Liseli beş çocuk, doğum günü kutlamak için kendi mahallelerinde pikniğe gitmiş sonra da bir arabaya doluşmuş evlerine dönüyorlar. Çok geç değil daha, saat akşam 10 civarı. Yer Gazi Mahallesi, polis yolu kesmiş güvenlik kontrolü yapıyor. Çocuklar önce bir duraksıyorlar. Demirhan korkuyor çünkü ehliyeti yok,  üstelik araba ablasının şirketine ait. Arkadaşları “dur diyorlar, trafik polisi değil bunlar bir şey olmaz” Demirhan neredeyse duruyor, o sırada arka camı açıyor çocuklar, polis içeriye şöyle bir göz atıyor, “dursanıza” diye bağırıyor. Demirhan panikliyor ve birden gaza basıyor. Arkadan ateş yağıyor. Arka koltukta oturanlar vuruluyor. Ramazan arkadan “vurulduk, hastaneye” diye sesleniyor. Demirhan, 15 yaşında, ehliyeti bile yok, basıp gaza yakındaki hastaneye yetişiyor. Polisler ne yapıyor o sırada bilinmiyor, her halde arkadan onlar da geliyor.

İsterseniz bir de 15 yaşında arabayı kullanan saldırı sırasında hafif yaralanan Demirhan Erkul’un ifadesinden okuyalım: “Saat 21.30 sıralarında Kent Ormanı'ndan ayrılırken, orman çıkışında zırhlı polis ekiplerini gördük. Ben önce yavaşladım. Durmak üzereyken ‘Dur, niye durmuyorsun’ şeklinde polislerin bağırdıklarını duyduktan sonra panikledim, korktum ve ehliyetim olmadığı için olay yerinden kaçtım. Bu sırada ben kaçarken aracın arkasından ateş edildi ve arkadaşlarım aracın sol arka kısmında oturan Ramazan, arka kısmında oturan Oğuzhan ve sağ arka kısmında oturan Barış yaralandı. Benim yan tarafımda oturan Birkan’ı ben yere doğru eğdiğim için o yaralanmadı. Sonrasında ben oradan kaçtım ve arkadaşlarımı hastaneye götürdüm.”

Sonrasında basınımızdan şöyle okuyoruz: “Olay, Gazi Mahallesi Baraj Yolu'nda saat 22.00 sıralarında meydana geldi.  İddiaya göre polis, Demirhan Erkol'un kullandığı içinde 5 kişinin bulunduğu otomobilden şüphelenerek 'dur' ikazında bulundu. Ancak araç durmayarak kaçmaya başladı, polisler de otomobilin peşine düştü. Yaşanan kovalamaca sırasında ekipler, Mimar Sinan Kent Ormanı önünde aracı ateş açarak durdurdu.”(Hürriyet) Araçtan ateş açıldı diyeni bile var.

Peki şu soruların bir cevabı var mı?
Polisin ilk aklına gelen neden hedef gözeterek ateş etmek oluyor?
Ateş etmek neden bu kadar kolay polis için?
O ateşin birilerinin hayatını aldığının, bunun oyun olmadığının farkında değiller mi?
Bir arabayı durdurmanın tek yolu içindekileri öldürmek midir?
Polisin asıl görevi suçluları “yakalamak ve adalete teslim etmek” değil midir?
Üstelik araba yavaşlamış, camı açılmış, içindeki gençler görülmüş.
İçinde 5 kişi olan tıka basa dolu bir araba, ne bir bombalı araç olabilir ne de terörist bir saldırı için kullanılabilir…
Öyleyse neden? En fazla 10 dakika içinde o arabayı durdurmak, içindeki çocukları bir güzel azarladıktan sonra ailelerini çağırıp onlara teslim etmek varken, bu yapılanın adına ne demeli?
Bu yargısız infaz değil mi? Devlet adına cinayet işlemek değil mi?

Hatırlayalım, Diyarbakır’da Newroz etkinliğinde kare kare fotoğraflarla polisler tarafından öldürülüşünü izlediğimiz üniversite öğrencisi Kemal Korkut cinayetinin üstünden daha bir ay bile geçmedi. Nooldu Kemal Korkut cinayetinde, benzer bütün cinayetlerde olduğu gibi yayın yasağı ve mahkeme için gizlilik kararı; önce üstünü ört, zaman geçir ve olayı soğumaya bırak, sonra da suçluları göstermelik cezalarla yalancıktan cezalandır ya da tamamen cezasız bırak…

2007 yılında İzmir’in göbeğinde trafik ışıklarında durmadı diye bir başka polis cinayetine kurban giden oğlu için Baran Tursun Vakfını kuran ve benzer cinayetlere kurban giden ailelerle dayanışmaya çalışan baba Mehmet Tursun, “2007 yılından bu yana aralarında bebek, çocuk, yaşlı ve kadınların da bulunduğu 343 kişinin polis kurşunu sonucu hayatını kaybettiğini" ve yaşanan bu ölümlerin temelinde polise sınırsız yetki veren "İç Güvenlik Yasası"nın yattığını söylüyor.

2016 yılında 594 yargısız infaz yaşandığını açıklayan İHD (İnsan Hakları Derneği) Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan da yaşanan olayı yargısız infaz olarak değerlendirerek, "İnfazların yaşanmasının temel sebebi Türkiye'deki cezasızlık politikasıdır" diyor ve o da Mehmet Tursun gibi 2015 yılında çıkartılan "İç Güvenlik Paketi”ni işaret ediyor.

Barış Kerem ve Oğuzhan Erkul. Meslek lisesi üçüncü sınıf öğrencileri.
Polisin “dur”çağrısına uymadıkları için öldürüldüler.
Polis delilleri topladı, savcılık olayda yer alan polislerin silahlarını incelemeye aldı,  soruşturma başladı. Cenazeler Cemevi’nden kaldırılıp memleketlerine gönderildi. Polis cinayetleri protesto eden vatandaşlara müdahale edip biber gazı sıktı.
Devamında olacakları şimdiden söyleyelim: yayın yasağı, mahkemenin güvenlik nedeniyle bir başka ile Bayburt’a filan taşınması, iki sene filan sonra komik bir ceza ya da beraat.

İşin mahkeme boyutu bir yana ben çocukları tarayan polislere gerçekten sormak istiyorum:
Bu çocukları neden öldürdünüz?
Size ne yaptılar?
Gerçekten onlara bakınca terörist mi gördünüz?
O aracı durdurmak çok mu zordu?
Başka çareniz yok muydu?
Arabanın tekerine filan ateş edemez miydiniz?
Sonradan vicdanınız hiç rahatsız olmadı mı?
Bu kadar kötü müsünüz?
 

Yazarın Diğer Yazıları

Bergama Tiyatro Festivali’nde “Zaman, Zemin, Zuhur”

İzmir’de sıcaktan bunaldığımız günlerde Bergama’da olmak, her taraftan tarih fışkıran sokaklarında yürümek, rüzgârlı akşamlarında hafif bir ürpertiyle antik tiyatroda oyun izlemek düşüncesi hep çekiciydi benim için. “Zaman, Zemin, Zuhur”la tiyatro izlemeyi ve oyun metinleri okumayı seven biri olarak aslında geç tanıştım sayılır. 2006’da ilk baskısı, 2016’da ikinci baskısı yapılan kitap, bu yıl Kolektif Kitap tarafından yeniden yayımlanmıştı

Galileo, Descartes ve doğruyu söylemek

Galileo ve Descartes aynı dönemde, aynı otoriteye karşı, hakikati söylemek açısından iki farklı tutum geliştirirler

PAL İzmir'de iklim için düşünen bedenler

PAL İzmir (Performans Araştırmaları Laboratuvarı) tarafından düzenlenen ve atölye yürütücülüğü Michael Maurissens'in, sanat yönetimini Serenay Oğuz'un üstlendiği "İklim adaleti için düşünen bedenler" başlığıyla 21-24 Nisan tarihlerinde, dansçılar, görsel sanatçılar ve kamera aracılığıyla hareketi keşfetmekle ilgilenen herkes için açık çağrıyla düzenlenmiş olan, Screendance Workshop'un kapanış filmleri gösterimi beni bu düşüncelere sevk etti