17 Eylül 2013

Rahat, hazır ol, dikkat! Okullar açıldı!

Özel okulların çoğu için 9 Eylül’de, devlet okulları için de 16 Eylül’de yeni ders yılı başladı. Milyonlarca öğrenci, dün sabah giyinip kuşanıp okul bahçelerinde toplandı. 6 ile 19 yaş arası milyonlarca çocuk için açılış töreni programları “arz edildi”, rahat, hazır ol dendi, hizaya bakıldı.

Özel okulların çoğu için 9 Eylül’de, devlet okulları için de 16 Eylül’de yeni ders yılı başladı.

Milyonlarca öğrenci, dün sabah giyinip kuşanıp okul bahçelerinde toplandı.

6 ile 19 yaş arası milyonlarca çocuk için açılış töreni programları “arz edildi”, rahat, hazır ol dendi, hizaya bakıldı. Bayrak törenlerinin ardından, açılış konuşmaları ve şiirler dinlenip öğrenciler sınıfları doldurdu. Adına “Milli Eğitim Bakanlığı” dediğimiz ve bütün bu çocukların eğitim-öğretim işlerinden sorumlu olan bakanlığımızın, bu yıl öğrenci ve velilere ne gibi sürprizler sunacağını kimse bilemez. Adeta bir yap-boz tahtası görünümünü almış olan eğitim sistemimizde hiç kimsenin bir dönem sonrasını görebilmek gibi bir lüksü yoktur. İlkokuldan liseye kadar her şey o kadar baş döndürücü bir hızla değişmektedir ki, son durumun ne olduğunu bilen birini bulamazsınız. (Ben bu satırları yazarken sınıf geçme yönetmeliğinin değiştiğini öğreniyorum.)  Peki değişmesin mi? Değişsin tabi, ama değişim çok kısa sürede yeni bir değişim gerektiriyorsa, ya sorun doğru teşhis edilmiyor  ya da sistemin tutar tarafı yok, tutanın elinde kalıyor demektir. Eğer abarttığımı düşünüyorsanız, okulların açılmasına günler kalmışken aşağıdaki sorulara kesin bir yanıtınız olup olmadığını kontrol edin.

Ortaöğretimde kılık kıyafet serbest mi?

SBS kalktı mı? Kalkacak mı? Bu yıl kaç sınav yapılacak?

Dersaneler kapanacak mı? Kapanıyor mu? Ne zaman?

Okula başlama yaşı şu anda kaç?

 

Okulda Militarizm
 

Okul sistemimizin bu “dinamik” özelliğinin yanında bir de yıllara meydan okuyan değişmezleri var. Bunlar öyle sağlam “değişmezler”  ki kimsenin dokunmaya niyeti veya cesareti yok. Demokratik yaşamın öğrenilebileceği aileden sonra en temel birim olan okullarımızda, ancak askeri bir kışlada olabilecek gündelik uygulamalara dikkat çekmek istiyorum.  Bütün okullarımızda öğrenciler, her pazartesi ve cuma,  bir çok okulda ise haftanın bütün günlerinde, her sabah “rahat, hazır ol” komutlarını alırlar. Peki bu komutlar alındığında yapılması gereken nedir? Bu bilgi ve uygulaması beden eğitimi dersinde öğretilir çocuklara. (Merak ettiyseniz: Rahat konumunda önce ayağa kalkılır, sol ayak bir ayak boyu genişliği kadar açılarak, sağ ayak hizasında sertçe yerini alır. Eller bel çukuruna gelecek şekilde kollar arkaya getirilir. Sol el altta, sağ el bileğinden tutar. Sağ el hafif yumruk vaziyetindedir. Baş dik karşıya bakar. Hazır ol (hazrol diye bağırılır) sol ayak sağ ayağın yanuna sertçe çekilir. Topuklar bitişik ve bir hizada, burunları birbirilerinden bir ayak boyu açık vaziyette olup, dizler hafifçe gerilir, gövde dik tutulur, göğüs hafifçe kabartılır, karın içeriye alınır, kollar serbest olarak aşağıya sarkıtılır. Eller bitişik orta parmak pantolon dikişi üzerine gelecek şekilde avucun tamamı uyluklara yapıştırılır, diğer komut gelene kadar kımıldamadan baş dik tam karşıya bakarak beklenir.)   Ayrıca, stadyum ve diğer geçit törenleri için, uygun adım yürüyüş de bu derslerde öğretilir ve yaptırılır. (Yine meraklısı için: “Uygun adım marş” komutu ile sol bacağı dizden çekip sol ayak tabanı yere basarak yürüyüşe başlanır. Kızlar direk sol ayakla başlar. Gövde dik, bakışlar karşıyadır. Kollar dirsekten bükülmeden, eller üstü karşıya dönük hafif yumruk yapılarak omuz hizasına ve geriye doğru sallanır. Sol ayak yere basarken sağ kol önde sağ ayak yere basarken sol kol önde olacak şekilde sallanır.) Uygun adım yürüyüş, esasında askeri geçit törenleri içindir, fakat bizde ulusal bayramlarda öğrenciler de yürüyüş yaparlar, çocuklarımızın devlet erkanı önünden, uygun adımlarla geçmek zorundadırlar. Stadyum törenleri kalksa da, geçit yürüyüşü bir çok yerde bayram kutlamalarının vazgeçilmezi olarak sürmektedir.

Öğretmen sınıfa girdiğinde bütün öğrencilerin ayağa kalkması gerekir, öğretmen sınıfın ortasına gelir, birliğini denetleyen komutan gibi sınıfı gözden geçirir ve oturun komutunu verir. Eskiden beri okul disiplininin temel bir unsuru olarak görülür bu uygulama. Devlet babamız, biyolojik babamız ve okuldaki öğretmen baba, toplumsallaşma sürecimizde üç temel otorite olarak yön verirler hayatımıza. Son yıllarda, öğrenci odaklı öğretime geçilmiş olması öğretmenin merkezi otorite olması özelliğini pek sarsamamıştır. Okul idarecilerinin ve öğretmenlerin farklı tutumlarıyla çeşitli esneklikler göstermesine karşın, okullarımızda yukarıda söz ettiğim militarist uygulamalar, pek de sorgulanmadan, aynen sürdürülmektedirler
 

Andımız
 

1933 yılından beri söylenen Andımız ise, en küçük sınıflardan başlayan ve her sabah tekrarlanan, çok önemli bir beyin yıkama unsurudur. “Tek millet, tek dil, tek bayrak” ülküsünün yıllar önce başlattığı bu ideolojik ayin, ilkokuldan başlayarak her sabah yapılmakta. (4+4+4 sistemine geçilince ortaokullar muaf tutuldu neyseki) Unutmuş olmanız çok zor ama, biz yine de hatırlatalım, her sabah söylediğimiz ve şimdi de ilkokul çocuklarının söylemek zorunda olduğu “Andımız”ı:

"Türküm, doğruyum, çalışkanım,

İlkem; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak,

yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.

Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.

Ey Büyük Atatürk!

Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.

Varlığım Türk varlığına armağan olsun.

Ne mutlu Türküm diyene!"

“Türküm, doğruyum, çalışkanım” diye diye Türk olmayanları azar azar tükettik, geriye bir Kürtler kaldı. Onlar dirençli çıktı, ne kaçırabildik ne de asimile edebildik, fakat onlarla da topyekün savaş halindeyiz. Bu her sabah çocuklarımıza bağıra bağıra söylettiğimiz yalanın travmatik sonuçları ortadadır. Bilim, sanat, felsefe çocuğa öncelikle bir birey olduğunu, değerli olduğunu, özünü sevmesi gerektiğini öğretir. Kendisini bir birey olarak değerli gören, kendisini seven bireyler ancak yurdunu ve milletini sevebilir. Varlığımız bizim en değerli vazgeçilmezimizdir ve hiçbir şeye armağan edilemez. Yıllarca her sabah bu andı bağıra bağıra söylettiğimiz çocuklarla, bireyin sorgulama yetisine, düşünmesine, yaratıcılığına dayalı bilim, felsefe ve sanat eğitimi yapmak kolay değildir. İstediğiniz kadar ezberci eğitimi “yıktık, yıkmalıyız” deyin “Andımız” ideolojisi görünmeyen bir güç olarak hep karşınızda duracaktır.

Aydınlık kuşaklar yetiştirmenin yolu, her tür ideolojik yaklaşımdan ayrılmış, bireyi ön planda tutan demokratik bir eğitimdir. Bunun için, eğitim-öğretim ortamının, sınıf çinde yapılan uygulamaların, ders içeriklerinin de demokratik olması gerekir. Seçmeli “Düşünme Eğitimi” “Demokrasi ve İnsan Hakları” dersleri koyarak demokrasi sağlanamaz. Yeni bir döneme başlarken, 1930’lardan kalma, “rahat-hazır ol”, “uygun adım marş” “Andımız” gibi militarist uygulamalar okul yaşamından hemen çıkarılmalıdır. Bunun için öyle uzun tartışmalara, anayasal değişikliklere gerek yoktur. Geçen yıl yapılan ve “kılık kıyafet serbestliği”  sağlayarak öğrencilerimizi tek tip giyinmekten kurtaran düzenleme üzerindeki belirsizlikler de kaldırılmalıdır. Eğitim-öğretim ancak demokratik bir ortamda sağlıklı bireyler yetiştirir, aksi durumda ezber bilgiyle donatılmış, varlığını armağan edecek birilerini arayan, yaşam fakiri milyonlar mezun olur okullarımızdan her yıl.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bergama Tiyatro Festivali’nde “Zaman, Zemin, Zuhur”

İzmir’de sıcaktan bunaldığımız günlerde Bergama’da olmak, her taraftan tarih fışkıran sokaklarında yürümek, rüzgârlı akşamlarında hafif bir ürpertiyle antik tiyatroda oyun izlemek düşüncesi hep çekiciydi benim için. “Zaman, Zemin, Zuhur”la tiyatro izlemeyi ve oyun metinleri okumayı seven biri olarak aslında geç tanıştım sayılır. 2006’da ilk baskısı, 2016’da ikinci baskısı yapılan kitap, bu yıl Kolektif Kitap tarafından yeniden yayımlanmıştı

Galileo, Descartes ve doğruyu söylemek

Galileo ve Descartes aynı dönemde, aynı otoriteye karşı, hakikati söylemek açısından iki farklı tutum geliştirirler

PAL İzmir'de iklim için düşünen bedenler

PAL İzmir (Performans Araştırmaları Laboratuvarı) tarafından düzenlenen ve atölye yürütücülüğü Michael Maurissens'in, sanat yönetimini Serenay Oğuz'un üstlendiği "İklim adaleti için düşünen bedenler" başlığıyla 21-24 Nisan tarihlerinde, dansçılar, görsel sanatçılar ve kamera aracılığıyla hareketi keşfetmekle ilgilenen herkes için açık çağrıyla düzenlenmiş olan, Screendance Workshop'un kapanış filmleri gösterimi beni bu düşüncelere sevk etti