18 Nisan 2011

HAYSİYETLİ HAYIR!

Taylan: Bütün dünyanın tanıdığı bir aktör olma fırsatını, Vatikan destekli ve...


Ahmet Mümtaz Taylan: Bütün dünyanın tanıdığı bir aktör olma fırsatını, Vatikan destekli ve Kültür Bakanlığımızdan da yardım isteyen bir projeyi aşağıdaki mektubu ile, ağır bir dille hem de, elinin tersiyle geri çeviren haysiyetli oyuncu, yönetmen. Ballı Ağa rolüyle, Leyla ile Mecnun dizisi ile tanıdığınız kardeşim. 


Foto: Yusuf Eradam, 2007.                                         Sultan IV. Mehmet

Ben Ahmet’i tanıdığımda 1981 yılıydı, o 17 yaşındaydı, ben de yazdıkları yeni yeni yayımlanmaya başlayan bir yazar adayı. Ahmet, tiyatro ve sinema tutkunuydu ve azimle bu yolda yürüdü. Diyarbakır, Ankara, İstanbul sahnelerinde doğru bildiği değerli işlere imza attı, kendisi yürürken yaşadığı sıkıntılı yolları unutmadı, bu yüzden gençleri hep destekledi, ünlendikçe insanlarına yabancılaşmadı, kostaklanmadı. Leyla ile Mecnun dizisi ile şu sıralar yine gönüllerdeki tahtını perçinlerken Nuri Bilge Ceylan’ın Cannes’da bu yıl yarışacak filminde ve çekimine tesadüfen tanık olduğum Bahman Ghobadi filminde de oynadı. Cihangir sakinlerinin, balicilerin, evsizlerin de sevgilisi oldu. 

Dün, eşi ile birlikte pazar kahvesi içmeye bana geldiler. Sohbette neler vardı? Adı “Haysiyetli kişi” anlamına gelen canım arkadaşım Macide Tanır hastaneden evine çıkmış nihayet, ona geçmiş olsuna gitmeliyiz dedik. “The Sunset Limited” adlı filmi getirmişler bana; bu filmi neden izlemem gerektiğini, inancın ne çetrefilli bir mesele olduğunu konuştuk. Tiyatroda sakız çiğneyen “prensesin” yanlışını (Makyavelli’nin Prens için söylediği de budur ya malum: Prens’in görünmesi gereklidir ya), ona tepki verenin yanlışını, yorum yapanların yanlışlarını, sözün olaydan sonra gelişini, sakızı simge haline getirirsek iktidarın bu simgeyi nasıl kendi yararına kullanabileceğini, Ahmet’in bu “olaya” “iki yanlış bir doğru etmez” diyerek tepki verişini, “devlet tiyatrosu” diye bir kavramın saçmalığını, sanatçıların özgür ve özerk üretebilmeleri için hiçbir kültür bakanının insafına kalmamalarının gerekliliğini, gelecek kaygısının insanları iktidarın ve itaat kültürünün oyunlarına nasıl düşürebileceğini, bu durumdaki ‘sanatçıların’ özgürce sanat yapamayacaklarını konuştuk.  
Sohbet “haysiyetli yaşamaktır aslolan” gibi bir vecizeye kilitlendi. Bu noktada işte, Ahmet, yönetmen, senarist, yazar ve şimdi de milletvekili adayı Sırrı Süreyya Önder’i örnek gösterdi “haysiyetli insanlara”  ve hemen internete girip onunla yapılan bir söyleşiyi bana keyifle okuyuverdi. 
Sonra da İtalya’dan gelen bir film teklifine HAYIR dediğinden söz etti Ahmet. “Teklife RED mektubumda senin de bir çevirini alıntıladım Yusuf” deyince meraklandım. Gelen teklifi özetleyerek ve hiç düşünmeden verdiği yanıtı da aynen gönderdi. 
Ahmet Mümtaz’a Padişah IV. Mehmet rolü teklif edilen filmin özeti şöyle: Osmanlının İkinci Viyana Kuşatması sırasında Marco isimli bir rahip Hıristiyan askerlerine liderlik eder, haçını Osmanlıya tutar ve onun desteği ile düşman püskürtülür. Türklerin Viyana kapısından geri püskürtülüşlerinin tarihini de 11 Eylül diye saptıran film, olayı Dünya Ticaret Merkezi’nin yıkılışına bağlamayı hedeflerken Roma’yı Hıristiyanlığın beşiği olarak niteliyor. Müslümanlar, gökten gelen bir ışık ve kuyruklu yıldızı Allah’ın bir işareti olarak yorumlayıp Hıristiyanlığın köküne kibrit suyu ekmek ve “Arap atlarına Roma çeşmelerinden su içirmek üzere” saldırıyorlar; onlara Tatarlar ve Bosnalı hain Müslümanlar da yardım ediyorlar fakat Polonya Kralının da yardımı ile mağlup edilen Vezir Kara Mustafa’dan alınan Hazreti Muhammed’in sancağı Papa’ya teslim ediliyor.  
Ahmet’in yorumu ile “Sanki uçaklar 11 Eylül 1683’te Viyana’dan kalkmış da, New York’a ancak 2001’de varabilmiş gibi tarih saptırıp ötekileştirmeyi ve inançlar arası düşmanlığı kızıştırıyorlar.” Amaç, Vatikan tarafından “Aziz” ilan edilen Rahip Marco’yu kahramanlaştırıp dinler çatışmasını körüklemek, bu aşikâr. Savaş ticareti yapan Vatikan ve Avrupa fonları destekli projeye yanıt: RED! 


Yönetmen Renzo Martinelli’nin (http://www.imdb.com/name/nm0553379/) sekreterinden gelen teklife Ahmet Mümtaz Taylan’ın verdiği 30 Mart 2011 tarihli yanıtı haysiyetli insanlarımızın, sanatçılarımızın çoğalması dileğimle ekliyorum. Keyifli okumalar…

“Sayın Monica Mazzoleni,
Lütfen aşağıda söylediklerimi üstünüze almayın ve proje sahiplerine ilettiğinizden emin olun.
Osmanlının II. Viyana Kuşatması ve bu kuşatmada papaz Marco d’Aviano’nun Hıristiyanlığı nasıl da kurtardığını anlatan böylesi inanılmaz bir filmde bana da bir rol teklif ettiğiniz için teşekkür ederim. Fakat wikipedia gibi bir siteye girip okuyabilen çocuklar bile öykünüzün tarihi yanlışlar içerdiğini, kuşatmanın 11 Eylül tarihi ile ilgisi olmadığını ve kahramanlaştırdığınız rahibin o sırada kilisede dua ettiğini görecektir. Bir keşişten kahraman yaratma girişiminiz utanç verici.
Buyurun wikipedia’dan size alıntı:
Efsanede anlatıldığı gibi rahip Marco d’Aviano’nun Turklere haç tuttuğu ve “Tanrının Haçına bakın da kaçın düşmanlar!” diye bağırdığına ilişkin hiçbir somut kanıt bulunmamaktadır. Rahip, kuşatma ve saldırılar sırasında vaktini kilisede dua ederek geçirmiştir.” (Bkz:  http://en.wikipedia.org/wiki/Marco_d'Aviano).
Bir yaratığa haç tutmak, sizin kolektif belleğinizde vampiri ortadan kaldırmak için yapılan bir eylemdir ki vampirler fantastik yaratıklardır. Bir başka deyişle, birine haç tutmak için onu ötekileştirmeniz ve onun düşman olduğunu kabul etmeniz gerekir. Bu, ne yazık ki, Hıristiyan kültürel belleğinizde aptal bir jest olarak kalmış olabilir, fakat unuttuğunuz bir şey var: İnsanoğlu evrim geçiren bir yaratık, hem zihinsel hem de yürekte iyiliğe doğru değişmek ve faşistçe düşmanlık ve antagonizmadan kurtulmak arzusunda bir yaratıktır ve öyle görüyorum ki siz bu gelişmelerden nasibinizi almamışsınız. Burası çok açık. 
Ben, demokrat bir oyuncu yönetmen olarak bilinirim ve yaptığım işlerin hepsinde diktaya, zulme, faşizme karşı tavır almışımdır ve barışı, farklı kimliklerdeki halkların kardeşliğini ön plana çıkaran projelerde yer almışımdır ve hayatım ile sanatım da tutarlı gitmektedir. İnanç farklılıklarından dolayı insanların arasına nifak tohumları ekecek, onları birbirlerine yeniden düşman kılacak, üstelik tarihi bilgilerin saptırıldığı ve nefret suçlarını alevlendirecek bir projede yer almam düşünülemez.
Şunu da bilmenizi isterim ki temas kurduğunuzu söylediğiniz Bakanlık hangisi ise, proje ile ilgili düşüncelerimi onlarla da paylaşacağım. Yeni Haçlı seferlerinin başlatıldığı, Libya istilası sırasında böyle bir proje geliştirmeniz de inanılmaz bir zamanlama uyanıklığı belirtisi.
Osmanlı da dahil tüm İmparatorluklar geçmişte hatalar yapmışlardır ve sizinki gibi faşist projeler üretenler yüzünden de geçmişin hataları bugüne ve gelecek kuşaklara maalesef taşınmaktadır.
İkinci Viyana Kuşatmasının 11 Eylül tarihi ile ilgisi yok. İnsanların kafalarına bu tarihi iki dinin düşmanlığının tescil edildiği bir tarih gibi kazımak niyetinizden dolayı utanmalısınız. Sanki Viyana surları dibinde mağlup Osmanlı Türklerinin o gün kaldırdıkları uçaklar Dünya Ticaret Merkezi’ne ancak 2001 yılında varabilmişler gibi. Sizin hayal gücünüzü şekillendiren, nefret ve intikam duygularıdır ki bu yolda sanatını size teslim etmeyecek birçok Hıristiyan sanatçı ile de karşılaşacaksınız.
Biz burada atalarımızın zaferlerinden kibirlenmiyoruz ve savaşta zaferin anlamını en iyi bilecek, tanımını en iyi yapabilecek kişinin mağlup kişiler olduğunu da biliriz. Lütfen Emily Dickinson’ın yazdığı ve “Başarı tatlıdan sayılır” diye başlayan şiiri okuyun. Yenilgiden öylesine kederlenmişsiniz ki bu durum özgüveninizi ve içinizdeki iyi değerleri alıp götürmüş ve sizi yoldan çıkarmış. Dahası, bu hastalığınızı kitlelere de yaymak, bulaştırmak istiyorsunuz ki bu affedilemez. Düşmanlık bulaşıcıdır ve güç kazanan cahil ve öfkeli kitlelerden daha tehlikeli bir şey olamaz, bunu bildiğinizden eminim. Biliyor olmalısınız ki bu kitleleri kötü amaçlarınıza alet etmek istiyorsunuz.
Belli ki niyetiniz sinema sanatını küpünüzü doldurmak, kan döktürerek intikam almak için kullanmak. Şair, Emily Dickinson bu niyetinizi bir Hadis’in ırzına geçmek diye yorumluyor:

O geçer biz
Kalırız. 

Memnuniyetimizi 

Yalancıklaştıran 

Bir yitiklik niceliği 

Sanki ticaret bir Hadis’e

Ansızın tecavüz etmiş gibi. 

(Emily Dickinson, Beni Özenle Aç, s. 152)  (şiiri çeviren: Yusuf Eradam)
O çok önemli projenizi, hikâyenizi alıp dilediğiniz yere sokabilirsiniz! Bu projeyi gerçekleştirebilirseniz, eminim ki her inançtan duyarlı insanlar sizi lanetleyeceklerdir, kendi gelecek kuşaklarınız bile ve o sözde ‘Vatikan Masumlarınız’ bu ustalıklı şeytan çıkarma marifetiniz için büyük büyük ödüller kazanmanızı sağlasalar bile.

Ahmet Mümtaz Taylan
Oyuncu, Yönetmen



Yazarın Diğer Yazıları

Yalnızlar Evrenkenti & Recep

Ben bilmem, eşim bilir. Yumuşatılmış dahi olsa bilen beydir. \"Bilmek,\" kolayca kazanmanın yolunu bilmek olmuştur

TİYATROFOBİ!

Tiyatro korkusunun kökleri Yunanca theatron (izleme yeri) ve phobia (korku) sözcüklerinin birleşimine dayanır...

SATILMIŞ & BOSHLAND!

Bilim kurgu uzmanı ve yeni yılın ilk günü çok erken yitirdiğimiz canım arkadaşım...