02 Eylül 2017

Adım barış!

Cizre’de yaralı, Filistin’de kanamalı, Myanmar’da çaresiz bir ölüyüm ben

Adım barış!

Devletsizim! Milliyetim yoktur benim, bayrağım da. Ülke, sınır, kural tanımam, uyruğuna bakmam insanların.

Acılarım var benim bu yeryüzünde. Hepsi birbirinden farklı, hepsi birbirine ırak.

Trablus’ta çoktan unutulmuşum, Sana’da can çekişiyorum, Kabil’de demir bir kafesteyim.

Şengal’de Ezidi bir anne, Bodrum’da sahile vuran bir çocuk, Musul’da prangaya vurulmuş bir köleyim.

Ege’nin iki yakasından birbirine bakan derin bir özlemin adıyım.

Cizre’de yaralı, Filistin’de kanamalı, Myanmar’da çaresiz bir ölüyüm ben.

Adım barış!

Ne bir dine aitim, ne bir mezhebin insanı, ne de teninin rengiyle övünen bir dâhiyim.

Ben olmadan yaşam olmaz. Bensiz yaşam olursa, o yaşamın anlamı olmaz.

Bu yüzden Diyarbakır’ım ben. Diyarbakır’da, surlarından kanayan bir yarayım; Halep’im, Şam’ım, Bağdat’ım. Şehirlerin baharat kokulu yollarıyım. Lazkiye’de bir Arap kadının ellerindeki kınayım.

Ankara’yım ben mesela. Ankara’nın Yüksel Caddesi’nde her gün açan, kucak dolusu papatyayım.

Orada, etrafı kuşatılmış, kitap okuyan bir heykel, açlığın koynunda gülümseyen, gülüşlerinden yaralı iki çocuğum ben.

Adım barış!

Soyuna bakmam insanların ben, ırkından anlamam, düşüncelerine göre ayırt etmem.

Özgürlük yoldaşımdır, tutkularım var benim, sınır tanımayan.

Yaraları, yaralarıma bağlı, bir kadının saçlarına takılmış, bir kırmızı gonca gülüm ben.

Şairim, bir şiirin dizelerinde, incir ağacıyım bir şarkınım sözlerinde, tutkuyum insanların dillerinde.

İşte bu kadar derin, bu kadar vefalı ve anlamlı, bu kadar vazgeçilmezim ben.

Adım barış!

Cinsiyetim yoktur benim, yüzlerce dil bilirim, hepsi birbirinden zengin, hepsi birbirinden değerli. 

Türk’üm, Kürt’üm, Ermeni’yim; bir o kadar Rum’um, Arap’ım, Çerkez’im.  

Arap’ın içinde Hıristiyan, Kürt’ün içinde Zaza, onun içinde Süryani’yim.

Her birinin içinde, ne kadar azalsam da, yine de çoğum ben.

Az olduğum zaman mahpus, bazen sürgün, bazen de çok ıraklardayım.

Dilsizim kimi zaman, kimi zaman acı, kimi zaman kederli, çoğu zaman suskunum.

Lakin bekleyenim çok benim.

Gün olur namlunun ucundayım, gün olur kelepçede, gün olur iki satırlık bir kanun hükmündeyim.

Adım barış!

Kindar değilim. Nefretim yoktur hiçbir canlıya. Hepsini eşit bilir, ayrımsız severim. Hiçbir müktedirin ağzına bakmam, kimseye biat etmem, yaşayınca koşulsuz, özgürce yaşamak isterim yaşayacaklarımı.

Çünkü toprağım ben, suyum, havayım.

Yalnızca bu kadarı değil, toprakta karıncayım, suda balığım, havada kuşum.

Şehrin ortasında bir park, parkta bir ağaç, ağaçta bir dal, dalda bir zeytinim ben.

Adım barış!

Çoğu zaman, özlemi en çok duyulan şeyin adıyım ben.

Adalet kardeşimdir benim, onunla nefes alırım, onunla veririm. Eşitlik olmadığı zaman ben bir hiçim, yaşayamam.

Şehirler bir bir yıkılırken, semtler dümdüz edilirken, geride kalan son ev terk edilir, son ışık söner, son ağaç kesilirken sığınılacak kutsal bir yurdum ben.

Üstünüzü kaplayan karanlık gökyüzü altında son çareniz de tükenmeye başladığında, feriniz iyiden iyiye azaldığında, size bahşedilmiş bu cennet yeryüzünde soluksuz kaldığınızda, alacağınız o son nefesim ben.

En karamsar anınıza rengârenk çiçekler gibi açacak, nefti bir ormancasına kapınızda yeşerecek, dağların yabanıl doruklarından kararmış ufkunuza bir güneş gibi kanat çırpacak, sarsılmaz bir umudum ben.

Adım barış!

Adımı siz koymuşsunuz.

Rüzgârım ben, efil efil eserim, esmeye muhtacım.

Çoğu zaman elim kolum bağlı benim. Özgürlüğe susamışım, eşitliğe hasretim.

Çok uzun bir gecenin şafağında, er geç parıldayacak, göz kamaştırıcı bir ışığım ben.

Belki de hiç gelmeyecekmiş sanılan, lakin hep sabırsızlıkla beklenen, geldiğinde ise, ıssız tepelerin yamaçlarında, dağ menekşeleri gibi deli dolu açacak taptaze bir baharım ben.

Adım barış!

Henüz gelemedim ben.
Bu dünyaya yabancıyım, mutlaka geleceğim.

Gelişi müjdeyle anılacak, coşkuyla kutlanacak, adına bayramlar yapılacak henüz doğmamış bir çocuğum.

Bir çölün ayazında, kuru bir ağacın dalında, her an uç vermeye hazırlanan bir tomurcuğum.

Gülünce yüzünde güller açan, yüreği aşklar mevsimi bir kadının, kalbinde arsızca kanatlanan asi bir çiçeğim ben.

Adım barış!

Not: 1 Eylül Dünya Barış Günü, barış tüm dünyanın üstüne olsun.

Yazarın Diğer Yazıları

Masumluğumuzun yüzü şehirler

Liseli yıllarımın, masumluğumuzun yüzü Ardahan'dan, 45 yıl sonra masumluğunu yitirmiş bir ülkeye...

Kikuyu dilinde imza

İnsan evrimine adanan bir ömür...

Emeklinin ölüm yılı

Nasıl olsa örgütsüzler, üretim dışı kalmışlar; nasıl olsa din sosuna batırılmış vaatlerle çoktan dumura uğratılmış düşleri, kolayca gözden çıkarılabilirler. Nasıl olsa vicdanı yok sayıların, istatistikler iki dudak arasına sıkışmışlar