13 Nisan 2023

Musa Anter, maydanozlar ve demokrasi

Ne zaman ki Sancar, cumhurbaşkanlığı seçiminde Kemal Kılıçdaroğlu'nu desteklemek için beklentiniz nedir, diye sorulduğunda; biz bir şey istemiyoruz, dedi, işte o zaman benim de aklıma maydanozlar geldi

Maydanoz da neyin nesi, dediğinizi duyar gibi oluyorum.

Demokrasi hadi neyse de, maydanoz da ne oluyor böyle?

Haklısınız.

Aslında her şey bir şiirin başının altından çıktı.

Musa Anter'in, her seferinde beni güldüren o trajikomik anısı olmasaydı eğer, Mithat Sancar'ı dinlediğimde maydanozlar da aklıma gelmeyecekti. 

Ne zaman ki Sancar, cumhurbaşkanlığı seçiminde Kemal Kılıçdaroğlu'nu desteklemek için beklentiniz nedir, diye sorulduğunda; biz bir şey istemiyoruz, dedi, işte o zaman benim de aklıma maydanozlar geldi.

HDP Eş Başkanı Mithat Sancar

* * *

Sene 1959, 17 Aralık.

Ankara'da, İstanbul'da, Diyarbakır'da sabahın ayazında kimi kapılar hoyratça çalınmaktadır. 

Malûm olay Türkiye'de geçiyor ve kapılara dayanmak için sabahın körü tercih ediliyorsa akla hemen devletin kolluk kuvvetleri gelir.

Nitekim öyle olmuştur; kolluk güçleri çeşitli şehirlerde farklı adreslere yaptıkları baskınlarda önce 30, arkasından 19 daha olmak üzere toplam 49 kişiyi derdest ederek Ankara'ya götürmüştür.

Tutuklananların tamamı Kürt'tür ve haklarında dava açılır. 

Bu ülkenin genlerine yazılmıştır; Kürt deyince bölücü, solcu deyince komünist gelir akla.

Egemenlerce böyle şırınga edilmiştir zihinlere.

Çünkü yasalar ona göre yapılmış, o yıllarda bölücü ve komünist olmanın cezası da ağırlaştırılmıştır. 

Böylece 49 genç Kürt aydını, yazarı, entelektüeline bölücülükten yargılanacakları yıllar sürecek mahkemelerin yolu açılmış olur.

Maydanozlar sizin olsun, bize özgürlüğümüzü verin

Peki, bu gençler ne için yargılanır? 

Sebebi basit bir şiirdir aslında. 

Şiir deyip de geçmeyin, bu ülkede silah kadar tehlikelidir şiir.

1925 yılında yazdığı bir şiirden dolayı İstiklal mahkemelerinde boşuna 15 yıl kürek cezasına çarptırılmamıştır Nazım Hikmet.

İktidarlar Attila İlhan'ı, Can Yücel'i ve daha birçoğunu şiirlerinden dolayı yargılar da, üstelik Kürtçe yazdığı bir şiirden dolayı Musa Anter'i es geçer mi?

Geçmezler! 

Musa Anter 1959 yılı Ağustos ayında İleri Yurt Gazetesi'nde Kürtçe Kımıl (Qimil) adlı bir şiir yazar. 

Kımıl bir süne zararlısının adıdır.

O yılları yaşayanlar bilir. 1980 öncesi radyo programlarında Kımılın ne menem bir süne zararlısı olduğu sıkça anlatılırdı.

Çocuktum. Ben de onu bir şiir olarak bilmezden önce, süne zararlısı olarak kımılı çok iyi tanımıştım.

Şiirde tarlasına süne zararlısı (Kımıl) bulaşan çaresiz bir kızın hikâyesi anlatılmaktadır. Musa Anter altına şu notu düşmüştür:

"Üzülme bacım, seni süne ve sünenin ıstırabından kurtaracak kardeşlerin yetişiyor artık."

Bu notu düştüğü için de ülkede kıyamet kopmuştur.

Genç bir Kürt aydını olarak Musa Anter zaten iktidarın öfkesini üzerine çekmektedir. Dönemin cumhurbaşkanı Celal Bayar tarafından "kafasının ezilmesi" istenmektedir.

Genç Musa derhal gözaltına alınır, hakkında bölücülükten dava açılır.

Bunun üzerine, onu desteklemek amacıyla ülke çapında birçok Kürt aydını tepki gösterir, yazılar yazar. 

İşte sabahın ayazında kolluk güçlerini harekete geçirerek kapılara dayandıran da budur.

Musa Anter'e destek verdiği tespit edilen 16'sı hukukçu 50 Kürt aydını tutuklanır. Bunlardan biri cezaevinde mide kanamasından ölünce geriye 49 kişi kalacaktır.

Araya 27 Mayıs Darbesi'nin girmesi; ülke çapında Kürt aşiret liderleri ve ileri gelenlerine karşı yapılan yeni tutuklamalar, bunlardan 485'inin Sivas Kampı'nda enterne edilmesi, açılan yeni davalar…

Bu karışıklıkta başlayan çoğu idamlar yargılanan 49 Kürt aydının mahkemesi de uzadıkça uzar.

* * *

Musa Anter'in anılarından okumuştum.

Tarihe kırkdokuzlar davası olarak geçen yargılamalar aylarca sürer. Mahkemede zaman zaman ilginç tartışmalar yaşanmaktadır. 

Bunların çoğu da tahmin edeceğiniz üzere Kürtlerin var olup olmadığı üzerinedir.

Duruşmadakiler ana dillerinin Kürtçe olduğunu, çoluğuyla çocuğuyla bu dilde konuştuklarını söyler; dolayısıyla Kürtçenin bir dil olduğunu, bu dili konuşanların da Kürt olduğunu örnekleriyle kanıtlamaya çalışırlar. 

Duruşma sırasında savunmalar, yapılan itirazlar; bu sözcük Türkçedir, şu sözcük Kürtçedir diye günlerce sürer gider. 

Bir ara tartışmalar, maydanoz sözcüğünün kökeni üzerine takılır kalır. Karşılıklı itirazlar oldukça hararetlidir. Duruşma saatlerce uzar, bir türlü bitmek bilmez.

Sonunda tutuklulardan biri dayanamaz, ayağa kalkar:

"Tamam, hâkim bey kabul ediyoruz!" der, "Maydanozlar sizin olsun, bize özgürlüğümüzü verin." 

Salonda, mahkeme heyeti dâhil bir kahkaha tufanıdır kopar.

Koltuklar sizin olsun, bize demokrasiyi verin

Bir yıldır çalışmalarını sürdüren Altılı Masa, cumhurbaşkanlığı seçiminin anahtarını elinde tutan HDP'yi masaya davet etmeye bir türlü cesaret edemez. 

Kürt fobisi bir hayalet gibi masanın üzerindedir ve kimilerinin de bu hayaletten ödü kopmaktadır.

Acaba ne isteyeceklerdir? Kimlik mi, statü mü, ana dil mi?

Sonunda HDP'siz olarak aralarında anlaşır, adayı olarak Kemal Kılıçdaroğlu'nu belirlerler.

HDP yönetiminin ise gönlü Kılıçdaroğlu'ndan yanadır. Ancak, hele bir gelsinler, kapımızı çalıp kahvemizi içsinler diye düşünülür.

Mithat Sancar bir televizyon programında, cumhurbaşkanlığı seçiminde Kemal Kılıçdaroğlu'nu desteklemek için beklentiniz nedir, diye sorulduğunda; bizim özel bir beklentimiz yok der, tek isteğimiz bu ülkeye gerçek demokrasinin gelmesidir. 

İşte bunu duyduğumda, hafızamın derinliklerinde kök salmış eski bir hikâyeyi anımsadım, maydanozlar aklıma geldi, gülümsedim.

Aslında Mithat Sancar, "Koltuklar sizin olsun, bize demokrasiyi verin, yeter." demek istiyordu.

Ve cümle partilere, gerçek bir demokrasi için meydan okuyor, haydi bakalım, hodri meydan diyordu.

Öyle ya, 6,5 milyon seçmeni yok sayarak nasıl demokrat olunuyordu ki? 

* * *

Bu arada merak edenleriniz olmuştur.

Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın, Diyarbakır valisini arayarak kafasının ezilmesini istediği Musa Anter'e gelince.  

Bilenler bilir, idamla yargılanan yazar ceza alır, aftan çıkar. Sonraları hakkında yeni davalar açılır, tutuklanır, toplam 11,5 yıl hapis yatar. Ancak bir türlü kafasını ezmeyi başaramazlar.

Daha sonraları mı?

Celal Bayar'ın o sözünden sonra 40 yıl geçer. 

1992 yılının 20 Eylül'ün de, Diyarbakır'ın Seyrantepe Mahallesi'nde derin devletin adamlarınca sinsi bir tuzağa çekilir, bir sokakta kıstırılır.

Cellatlar bu sefer muratlarına erecektir.

Yaşlı Kürt bilgesi Ape Musa koluna, kalbine ve kafasına sıkılan kurşunlarla oracıkta öldürülür.

Musa Anter, öldürülmeden önce Diyarbakırlı çocuklarla

* * *

Gerçek, tarihe düşülmüş bir kayıttır, zaman ise onun en büyük tanığı. 

Baksanıza nereden nereye geldik. 

Oysaki konumuz maydanozlardı.

Sahi, siz de merak ettiniz mi, maydanozun kökeni nedir.

Söyleyeyim; maydonoz Arapça "makdonus" sözcüğünden alıntıdır. Orta Yunancada "makedonísi", yani "makedonya otu" anlamında olup Makedonya kökenlidir.

Yazarın Diğer Yazıları

Edebiyatın savaşa karşı direnişi

"Söylenmeyen ve konuşulmayanların, kaybedilenlerin ve dışarıda bırakılanların ağırlığı şiirin üzerinde asılı duruyor. Belki de Filistin'dir o. Tarih kadar geniş, ama Gazzeli çocukların son nefesleri kadar küçük" 

Kürt'e pusu

Kürt için düz ovada siyaset yapmak, sırtına ateşten bir gömleği giymek gibi

Masumluğumuzun yüzü şehirler

Liseli yıllarımın, masumluğumuzun yüzü Ardahan'dan, 45 yıl sonra masumluğunu yitirmiş bir ülkeye...