21 Kasım 2018

Gazetecilik ve reklamcılık

Türkiye’de reklam içerikli yazılar yazılıyor, gazeteciler reklam filmlerinde oynuyor, sosyal medya hesaplarını reklam amaçlı kullanıyor

Son günlerde konuşulan bir konu var. Ama konuşulduğu ile kalıyor.

Pek kimse takmıyor. Çünkü ülkemizde pek çok konuda olduğu gibi gazetecilik etik kuralları da yerlerde sürünüyor.

Halbuki; “Gazeteci reklam yapamaz, gazeteci para karşılığı reklam içerikli yazı yazamaz, gazeteci sosyal medya hesabını reklam amaçlı kullanamaz ve gazeteci firmalarının reklam yüzü olamaz”…

Bu ülkenin ‘Amiral Gemisi’ olması ve benim de 30 yılı aşkın bir süre bünyesinde çalışmış olmaktan ‘Onur’ duyduğum Hürriyet Gazetesi genelinde tartışılıyor bu konu.

Ayşe Arman ve Ahmet Hakan’ın yazıları özelinden örneklerle…

Benim hatırladığım, gazetenin ‘Okur Temsilcisi’ Faruk Bildirici’nin bu yazarlarla ilgili birçok ‘tenkidi’ yayımlandı. Aynı zamanda yine ‘Reklam içerikli’ yazılar nedeniyle Cengiz Semercioğlu, Sibel Arna, Osman Müftüoğlu isimlerinin de sıkça geçtiğini biliyorum.

Hürriyet Gazetesi öyle bir gazetedir ki, orada çalışmak büyük sorumluluk ister. Çünkü göz önündesinizdir ve en ufak hatanızı okur affetmez. Reklam içerikli birçok yazının diğer gazetelerde de yer aldığına eminim ama bu yazılar pek tartışma konusu olmaz. Çünkü ‘Hürriyet’ adının yer aldığı yazılar kadar ‘reyting’ getirmez.

Türkiye’de reklam içerikli yazılar yazılıyor, gazeteciler reklam filmlerinde oynuyor, sosyal medya hesaplarını reklam amaçlı kullanıyor. Bunların hepsi ‘maalesef’ yapılıyor. Birkaç yazı hariç, bu konuda ‘duyarlı’ ses de pek çıkmıyor.

Merkezi Brüksel’de bulunan ‘Gazetecilik Etik Kurulu’nun ilkeleri, gazetecilerin ‘Reklam’ içerikli yayınlarını yasaklar. Haberler ile reklamlar birbirlerinden ‘kesin çizgilerle’ ayrılmalıdır ve reklam içerikli metinlerin ‘İlan’ veya ‘Reklam’ olduğunu belirten ifadelerin ‘Kalın Çizgilerle’ belirtilmesi zorunluluğu vardır. 

Bizde de Basın Konseyi’nin 14’üncü maddesi, Türkiye Gazetecilik Hak ve Sorumluluk Bildirgesi’nin 11 ve 12’inci maddeleri de bu konuda nettir.

- Gazeteci, bir bilginin, haberin yayını ya da yayınlanmaması karşılığı hiçbir maddi veya manevi avantajın peşinde olamaz.

-Gazeteci, mesleğini, reklamcılıkla, halkla ilişkilerle veya propagandacılıkla karıştıramaz. İlan-reklam kaynaklarından herhangi bir telkin, tavsiye alamaz, maddi çıkar sağlayamaz.

Benim de Doğan Medya Grubu’nda görev yaptığım dönemde ‘Doğan Medya İlkeleri’ belirlenmiş ve bir dönem titizlikle bu ilkelere riayet edilmesi konusunda hassasiyet gösterilmişti. Bu ilkelerin 23’incü maddesi, çalışanların sosyal medya hesaplarının bile bu ilkelere tabi olmasını zorunlu kılar. 

“Gazete ve dergi çalışanları haber, tweet, blog ve iletilerinde reklam, halkla ilişkiler ve propaganda yapmamalı; ilan-reklam kaynaklarından telkin alarak ve maddi çıkar sağlayarak yazmamalıdır. Gazetecinin yeni medya ortamında yazdıkları, reklam ve ilanlarla iç içe sunulmamalı; gazetecilik ürünlerinde yanıltıcı etiketler konulmamalıdır.”

Hatta bir dönem gazetecilerin masraflarını başkalarının karşıladığı gezilere gidip, oralarda ağırlandıktan sonra söz konusu marka ya da şirketlerin reklamını yapan yazılar yazması da ‘ilkelere’ bağlanmıştı.

Ben Brüksel’de görevdeyken, yabancı meslektaşlarımın çoğu bu türlü gezilere katılamıyor, katılırsa yazı yazmıyor, ya da kendi medya grubunun uçak ve konaklama ücretini karşılaması karşılığında geziye gidiyordu.

Şirketler ya da marka firmalar, gazetecilerin popülerliğinden, çalıştıkları medya organlarının güvenirliği ya da geniş kitlelere hitap etme özelliğinden yararlanmak isterler. Bu onların en doğal hakkıdır. Ancak bir gazeteci ve medya organı buna alet olamaz, olmamalıdır. Gazeteleri yaşatan gelirlerin en başında reklamlar gelir. Ancak gazeteci ilkeleri ile bir medya organının reklam politikası birbirinden kesin çizgiyle ayrılmak zorundadır. Aksi takdirde meslek ilkeleri yerlerde sürünür ve okur, izleyici nezdinde hiçbir itibarı kalmaz. 

Hem gazeteci, hem de reklamcı olunamaz.

Ben, Strasbourg ve Brüksel’de gazetecilik yaparken, birçok meslektaşımın aksine gazetem Hürriyet için ‘İlan’ toplama işini kesinlikle reddetmiştim. Nedeni de tamamen gazeteciliğim ile ilan veya reklam arasına mesafe koymak istememden kaynaklanıyordu.

Le Monde Gazetesi’nin kurucusu Hubert Beuve-Mry'nin "Gazetecilik temas ve mesafe mesleğidir" sözü hep aklımda kaldı. Çünkü gazeteci hem haber kaynağı ile hem de birilerinin reklamını yapmamak için yazısına konu olan kişilerle dengeli bir ilişki kurmak zorundadır.  Bu yakınlıkta ölçü aşılırsa ‘kullanılır’… Buna mani olamaz.

İşte bu nedenle benim içim çok rahat… İçi rahat olan gazetecilerin sayısının Türkiye’de çokça artması dileğiyle…

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Altılı masa ve sarsıntılar

Altılı Masa'nın şunu unutmaması gerekiyor: Bu halk masadan kalkan, zayıf karnından vurulan, masaya tekme atan, iktidarın oyununa gelen, sarsıntılara karşı dayanamayıp sallanan ya da yıkılanı hiç ama hiç unutmayacak

Avrupa-Türkiye karşılaştırması ve terazinin kefesi

Bu ülkede yaşayan gençlerin yüzde 80’inin Avrupa’da yaşamak istemesinin nedeni, Türkiye’de yaşanan bolluğu bırakıp, orada kıtlık içerisinde bir dünya kurmak mı? Sorun bakalım bu insanlara, ‘Terazinin kefesi hangi yönde ağır basıyor?’…

İsrail ile normalleşme süreci

Orta Doğu'da şekillenmekte olan yeni dengeler Türkiye'nin normalleşme çabalarına çok uygun bir zemin sunuyor