28 Şubat Davası'nın gerekçeli kararı açıklandı. Kararda 'Refahyol hükümetinin istifasıyla sanıkların eylemleri arasında nedensellik bağı bulunduğu, faillerin fikir ve eylem birliği içinde ve bir organizasyon dahilinde atılı suçu işledikleri' ifade edildi.
103 sanıklı davada, dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı ve Genelkurmay 2. Başkanı emekli Orgeneral Çevik Bir'in de aralarında bulunduğu 21 sanığın müebbet hapis cezasına çarptırılması, 68'inin beraatı, 14 sanık hakkında da davanın düşürülmesine ilişkin açıklanan gerekçeli kararda, "Dava konusu olayda, hükümeti cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men etme eylemini gerçekleştirmek üzere, bir kısım sanıkların önceden gizlice ittifak etmiş oldukları anlaşılmaktadır" dendi.
'Batı Çalışma Grubu'nun (BÇG) 54. hükümeti düşürme amacıyla faaliyet yürüttüğü' belirtilen kararda İsmail Hakkı Karadayı ve Çevik Bir'in 'hükümetin düşürülmesine yönelik tüm faaliyetlerden bilgileri olduğu ve suça iştirakleri konusunda mahkemenin tam bir vicdani kanaate vardığı' ifade edildi.
Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi, yargılama sonucunda 103 sanıktan Karadayı ve Bir'in yanı sıra dönemin Genelkurmay Harekât Başkanı emekli Orgeneral Çetin Doğan ve eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Halil Kemal Gürüz'ün de aralarında bulunduğu 21 sanığı suç tarihinde yürürlükteki ve lehlerine olan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 147. maddesi uyarınca, "Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni cebren düşürmeye ve devirmeye iştirak" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapse çarptırmış, sanıkların yargılama sürecindeki tutum ve davranışlarını takdiri indirim nedeni kabul ederek, cezalarını müebbet hapse çevirmişti.
Yargılama sürecinde hayatını kaybeden Teoman Koman, Eser Şahan, Salih Eryiğit ve Tevfik Özkılıç hakkındaki davayı ölmüş olmaları, 10 sanık hakkındaki kamu davasını ise zaman aşımı nedeniyle düşüren mahkeme, 68 sanığın ise ise suçları işlediklerinin sabit olmaması nedeniyle beraatına hükmetmişti.
Türkiye'de 28 Haziran 1996'da Refah Partisi (RP) ile Doğru Yol Partisi'nin (DYP) Necmettin Erbakan başbakanlığında kurduğu koalisyon hükümeti gerginliğin artmasına neden oldu.
Başbakan Erbakan'ın 6 Ekim'de Libya'ya yaptığı ziyaret sırasında Muammer Kaddafi'nin Türkiye'ye yönelik sert sözlerine sessiz kalması eleştirildi.
3 Kasım'daki Susurluk kazasının ortaya çıkardıkları da "Sürekli Aydınlık için Bir Dakika Karanlık" eylemlerini tetikledi.
Ayrıca, Erbakan'ın 11 Ocak 1997'de tarikat şeyhlerine resmi konutunda iftar yemeği vermesi, 31 Ocak'ta Sincan Belediyesi'nin düzenlediği ve cihat oyununun oynandığı Kudüs Gecesi, ardından Aczimendilerin Ankara'da bir başka grubun da İstanbul'da "şeriat isteriz" sloganlarıyla düzenlediği eylemler Türkiye'nin laik yapısıyla ilgili endişelerin artmasına yol açtı.
28 Şubat 1997 tarihindeki Milli Güvenlik Kurulu toplantısı bu koşullar altında yapıldı.
9 saat süren toplantıda, MGK bildirisinde laikliğin Türkiye'de demokrasi ve hukukun teminatı olduğu vurgulanırken, hükümetten aralarında 8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmesi, tarikatlara bağlı okulların Milli Eğitim Bakanlığı'na devredilmesi, Kuran kurslarının denetlenmesi ve kılık-kıyafet kanunun uyulmasını da içeren bir dizi eylemi hayata geçirmesi istendi.
Bu toplantıdan birkaç ay sonra RP hakkında "laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu" gerekçesiyle kapatma davası açıldı.
Bu dönemde Genelkurmay Karargahı'na davet edilen gazetecilere, yargı mensuplarına ve üst düzey bürokratlara komuta kademesi tarafından "irtica tehdidine karşı brifingler" verildi.
Daha sonraki yıllarda, bu dönemde Genelkurmay bünyesinde Batı Çalışma Grubu adı altında bir yapı oluşturulduğu ve birçok kişi, kurum ve olay hakkında kayıtlar tutulduğu ortaya çıktı.
Haziran ayında koalisyon ortağı DYP lideri Tansu Çiller, tansiyonu düşürmek adına, Erbakan'ın istifa etmesni ve kendisinin başbakan olmasını önerdi. Bu öneriyi kabul eden Erbakan, istifasını sundu.
Ancak dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, hükümeti kurma görevini Çiller'e değil, Anavatan Partisi Genel Başkanı Mesut Yılmaz'a verdi. Haziran ayı sonunda da Yılmaz, Bülent Ecevit'in lideri olduğu Demokratik Sol Parti (DSP) ve Hüsamettin Cindoruk'un liderliğindeki Demokratik Türkiye Partisi (DTP) ile ANASOL-D koalisyonunu kurdu.
Çevik Bir o dönem Sincan'dan tankların geçmesiyle ilgili olarak "Demokrasiye balans ayarı" demiş, Karadayı'dan sonra göreve gelen Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu da "28 Şubat, 1000 yıl sürecek" diye konuşmuştu.
Türkiye'de 1997 yılında yaşananlar bazıları için ordunun doğrudan siyasete müdahalesi, bir başka kesim için ise laikliğin kurtarılması için yapılmış gerekli bir hamle olarak görülüyor.