12 Ağustos 2022

Özel okul zam haberine bakın siz!

Sadece bu haberin veriliş tarzı bile medyanın kendi ölümünü hızlandırmakta olduğunun bir göstergesidir. Özel okulların zam haberlerini veriyorsunuz fakat hangi okul olduğu belli değil, İstanbul Ümraniye'deki bir özel üniversite şeklinde söylemek suretiyle, izleyiciye hangisi olduğunu siz bulun mesajını vererek, görevinizi yerine getirdiğinizi düşünüyorsunuz!

Çarşamba günü T24'te Habertürk yazarı Sevilay Yılman'ın Habertürk televizyonunda Ebru Baki'nin programında söylediği bu ülkedeki iletişim fakültelerini kapatın sözlerini izledim. Aynı günün gecesinde ise NTV televizyonun haber bülteninde bir özel okulda yapılan zam haberine denk geldim. İkisini birden izleyip düşündükten sonra da bu yazıyı yazmaya karar verdim. Çünkü hakikaten giderek bizden uzaklaşmakta olan haber izleme hakkımız ve yaşananlar konusunda çok ama çok ilginç noktaları içermekteydiler. NTV'de yayınlanan haberin içeriğini olduğu gibi aşağıya aktarıyorum.

Özel okul fiyatlarına getirilen zamları uzun zamandır ekranlara getiriyoruz. İstanbul'da da özel bir üniversitenin yaptığı zam, öğrenciler tarafından protesto edildi. Gösteriye veliler de destek verdi, öğrencilerin iddiasına göre üniversite yönetimi yıllık ücrete yüzde 250 oranında zam yaptı.

Bir Kız öğrenci; yüzde beş sözünü tutmuyorlar.

Muhabir; ne kadardı okul ücretiniz, ne kadar oldu?

Öğrenci; geçen sene ödediğim ücret 18 bin iken bu sene benden istenen ücret 55 bin TL.

Bir Kadın Veli; Geçen sene 15 bin lira ödüyorduk bu sene 36 bin lira dediler. Biz şok olduk yani.

Dış ses; Üniversite öğrencileri ile velileri bir araya geldi. Okullarının aldığı ve hukuksuz olduğunu iddia ettikleri zam kararını protesto etti. Görüntüler İstanbul Ümraniye'de özel bir üniversitede kaydedildi. Öğrencilerin iddiasına göre üniversite yönetimi yıllık öğretim ücretlerine yüzde 250 zam yaptı. Zam kararına tepki gösteren öğrenciler, okulda protesto gerçekleştirdi. (Bu esnada kamera bir öğrencinin elinde tuttuğu Müşteri Değil Öğrenciyiz! Yazısını gösteriyor)

Bir Erkek Öğrenci; okulumuz maksimum yüzde 10 zam yapacağız diye her tarafta koca koca pankartlar astılar bina boyutunda. Ve şu an benim ücretime yüzde 250 zam yapıldı.

Dış ses; yine iddiaya göre üniversite yönetimi zam kararını yatay geçiş dönemi yaptığı için öğrenciler başka bir okula geçme şansını da kaybetti.

Bir veli(erkek) burada yıllık fiyat arttırımı yüzde beş ila on arasında diye söylendi. Pankartlarda vardı, bunun kayıtları da var. Bu yıl 22 bin lira olan geçen yılki ücret 56 bin lira oldu. Ben kızımı başka bir üniversiteye yatay geçiş yaptırtmak istiyorum ama yatay geçiş süresi tarihinin geçmesini bekleyip 9 Ağustos'ta açıkladılar ücretleri, bizim böyle bir hakkımız yok, bu hakkı bizden aldı.

Dış ses; öğrenciler ve veliler zam kararının geri çekilmesini istiyor.

Haberin tamamı bu şekilde aktarıldığı için açıkçası şaşkınlık içerisinde kaldım. Bir tarafta özel okul zamlarını haberleştirdiklerini söyleyen bir televizyon yer alırken öte tarafta verilen haberin içerisinde haberciliğin temel kurallarından olan 5N1K kuralı yani; nasıl, ne, nerede, neden, ne zaman ve kim hakkında olduğuna ilişkin soruların yanıtlarının es geçilmiş olmasıydı. Aslında bu haberleştirme anlayışı son yıllarda ülkemizdeki medyanın halini ortaya koyması açısından ilginç bir durumu ortaya koymaktaydı. Giderek daha az okunan yazılı basının yanı sıra izler kitlesi azalan ve her geçen gün biraz daha fazla objektiflikten uzaklaştığı düşünülen bir medya. Sadece bu haberin veriliş tarzı bile medyanın kendi ölümünü hızlandırmakta olduğunun bir göstergesidir. Özel okulların zam haberlerini veriyorsunuz fakat hangi okul olduğu belli değil, İstanbul Ümraniye'deki bir özel üniversite şeklinde söylemek suretiyle, izleyiciye hangisi olduğunu siz bulun mesajını vererek, görevinizi yerine getirdiğinizi düşünüyorsunuz!

Ayrıca madem böyle bir zam haberi yapacaksınız o halde bu ülkede geçtiğimiz yıl özel üniversitelerde farklı bölümlerde ödenen ücretler nelerdi, bu yıl nasıl bir ücret skalası belirlendi onları belirtebilirsiniz. Tabii benimki tam anlamıyla olması gerekeni ortaya koymak ama uzun zamandır var olan medyamızın bu anlayıştan uzaklaştığını geçtiğimiz gece seyretmiş olduğum haber ile bir kez daha anlamış oldum. Oysa sosyal medya üzerinde özel üniversitelerin belirlemiş oldukları fiyatlarla ilgili olarak bir hayli tartışma yaşandığını hatta bazılarının belirlemiş olduğu fiyatların Amerika Birleşik Devletleri'ndeki okullarla yarıştığına dair mesajlar, son derece ilgi çekiciydi. Yazılı ve görsel medyanın ağırlığı ve hantallığının yanı sıra siyasal anlamdaki angajmanları yüzünden giderek daha az takip edilmekte olduğunu görüyoruz. İlerleyen süreçte bu durum daha da belirginleşecek gibi duruyor çünkü haber almak isteyenler için var olan gazete ve televizyonlar alternatif olabilme vasfına sahip değiller.

Bir diğer üzerinde durulması gereken hususun televizyonun haberde gösterdiği bir öğrencinin elinde tuttuğu pankartta yazılanlar olduğu kanaatindeyim. Pankartta, Müşteri Değil Öğrenciyiz! İfadesi yer alıyordu. Aslında uzun bir zamandan bu yana ülkemiz yüksek öğretiminde de uygulanan anlayışla birlikte sadece vakıf üniversitelerindeki öğrencilerin değil bütün devlet okullarındaki öğrencilerin de bir nevi müşteri olarak nitelendirildiğini görmekteyiz. Misyon, Vizyon, Strateji lafları adı altında dolaşıma sokulan bütün o uygulamaların yanı sıra üniversite-sanayi iş birliği şeklindeki süslü kelimelerin arka planında üzeri örtülü bir biçimde müşterileşme anlayışının yattığı gerçeğini göz ardı etmemeliyiz. Vakıf üniversiteleri adı altında önümüze koyulan tuhaflığın da netleştirilmesinde yarar var.

YÖK'ün son dönemde bu okullara dönük olarak özellikle üniversite öğretim üye ve yardımcılarının ücretleri ile ilgili yapmış olduğu uyarıları ve bu okulların ısrarla bu kişileri yetiştirme konusunda çaba göstermemelerini bir kez daha tarihe not düşmeliyiz. Ama asıl üzerinde durmamız gereken noktanın bu ülkenin eğitim olgusuna ilişkin yaşadıklarımız nedeniyle ülke insanlarının, çocuklarının daha iyi bir eğitim alabilmesi için daha ana sınıflarından başlayarak yapmakta oldukları büyük harcamalardır. Devlet okullarının yeterli olmayacağını düşünen binlerce velinin özel okullara olan ilgisi sadece okul boyutunda kalmadı, ardından bu kez dershaneler ve özel kurslarla devam etti. Üniversite aşamasında da adı vakıf kendisi özel olan üniversitelerle bu durum sürmekte. Şimdi asıl soru bu ülkenin bu kadar çok üniversite mezununa ihtiyacı var mı? Ve bu mezunları yetiştiren üniversitelerin aldıkları paralar karşılığında vermiş oldukları eğitim düzeyleri ne oranda kayda değer bir durum arz etmekte.

Yazının başındaki Sevilay Yılman'ın iletişim fakültelerini kapatın önerisine yeniden dönelim. Sadece iletişim fakültelerini mi yoksa gerçekten işlevsiz hale dönüşen pek çok bölümü mü kapatıp daha işlevsel bir üniversite anlayışını hayata sokmalıyız, asıl bu soruyu daha çok tartışmaya açmalı ve hem üniversite denilen kurumu hem de orada görev alan binlerce kişiyi de yeniden düşünmeliyiz. Adı üniversite olan kurumları, araştırma üniversitesi adı altında nitelemelerle ayrıştırmanın ne gibi katkıları olduğunu, eğer bu üniversiteler araştırma yapacaklarsa diğerlerinin ne yapacaklarını gerçekten tartışmaya açmalıyız.

Ahmet Talimciler kimdir?

Ahmet Talimciler, 1970 yılında İzmir Karşıyakada dünyaya geldi. Karşıyaka spor kulübünün minik ve yıldız takımlarında, Tarişspor kulübünün genç takımında oynadı. 1988 yılında Ege Üniversitesi Coğrafya bölümüne kaydoldu ve iki yıl burada okuduktan sonra tekrar sınava girerek aynı üniversitede Sosyoloji bölümünü kazandı. 

1994 yılında “Futbolun Toplumsal İşlevi” başlıklı lisans teziyle bölümden mezun oldu. Ardından Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde 1998 yılında Türkiyede Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi başlıklı yüksek lisans tezini, 2005 yılında da Türkiyede Futbol ve İdeoloji İlişkisi başlıklı doktora tezini tamamladı. 

2001 yılında Milliyet Gazetesi Sosyal Bilimler ödülünü kazandı. 

1996 yılında Araştırma Görevlisi olarak başladığı Ege Üniversitesi Sosyoloji bölümünden 2019 yılında ayrılarak İzmir Bakırçay Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü Uygulamalı Sosyoloji ana bilim dalına profesör kadrosuyla geçiş yaptı. Halen aynı üniversitede görev yapmayı sürdürmektedir.  

Son yirmi yılda yerel ve ulusal düzeyde gazetelerde, internet sitelerinde yazmıştır.  Mart 2016dan bu yana T24’te başta spor ve gündelik hayata ilişkin olmak üzere gündeme ilişkin yazılar yazmaktadır. Karşıyaka Belediyesinin çıkartmakta olduğu Gazete Karşıyakanın yazarlarındandır.

Bir diğer önemli tutkusu ise radyo yayıncılığıdır, üç yıl boyunca TRT İzmir Kent Radyosunda Sporun Arka Planı programını hazırlayıp sunmuştur. Halen TRT Türkiyenin Sesi Radyosu Memleketim FMde Spor Daima programına cuma günleri konuk olmayı sürdürmektedir. YouTube üzerinden yayınlanmakta olan Geek Futbol programının da yorumcularından birisidir. Evli ve spor tutkunu bir çocuğun babasıdır. 

Kitapları

-Türkiyede Futbol Fanatizmi ve Medya İlişkisi (2003,2014, Bağlam Yayınları)

-Sporun Sosyolojisi Sosyolojinin Sporu (2010,2015, 2018, Bağlam Yayınları)

-Futbol Yazıları (2017, Bağlam Yayınları)

-Türkiyede Futbol En Az Futboldur (2020, Spor Yayınevi ve Kitabevi)

-Saçmanın İktidarı (2021, Sakin Kitap)

-Beklentilerin Tersine Çıktığı Alan: Eğitim (2022, Sakin Kitap)

-İlkelerimizi Kim Yazacak? Cem Can Yazıları (Yayına Hazırlayan- 2012, Moss Spor)

-Fair Play Yemin İstemez (Yayına Hazırlayan-2012, Moss Spor) 

-Şiddet, Şike ve Medya Kıskacında Futbol ve Taraftarlık (2015, Litera Türk Academia, Müge Demir ile)

-Football in Turkey (Editör- 2016, PL Academic Research)

Yazarın Diğer Yazıları

Kupanın adı süper, geride bıraktıkları ise…

Fenerbahçe ve Galatasaray kulüplerinin, ezeli rekabet gibi bir kavramı kullanma hakları ortadan kalkmıştır. Artık kendi duruşlarının mutlak surette doğru olduğunu düşünenlerin, ortak bir paydada rekabet edebilme ihtimalleri kalmamıştır! 

Futbolda yaşananlar yeşil sahayla sınırlı değil

Ülke futbolu, bir karşılaşmada çıkan olaylar sonrasında ülkenin en büyük kulüplerinden birisi olan Fenerbahçe’nin ligden çekilmeyi tartışacağı 2 Nisan tarihindeki genel kurulu ile PFDK sevkleriyle verilecek cezalar arasında sıkışıp kalmış vaziyette

Göz göre göre bugünlere geldik

Toplumsal hayatımızdaki şiddet üreten etmenleri es geçtiğimiz sürece futbol sahalarındaki şiddeti sadece cezai tedbirlerle önleyebilmemiz mümkün değildir. Bu olay sonrasında cezai tedbirlerin arttırılması tekrar gündeme getirilecektir ancak göreceksiniz ki bu da yaraya merhem olmayacaktır