25 Haziran 2021

Koru'dan park olmaz, olsa da koru olmaz!

Ya kentin son kalesi de düşerse! Galiba yaşam olanaklarını çoğaltmanın yolu, Koru'yu korumaktan geçiyor

Bir koru var İstanbul'da, üç bin tondan fazla karbon depoluyor. Yılda dokuz yüz yirmi bir ton toz tutarak soluduğumuz havayı temizleyip, oksijen üretiyor; yüz-yüz elli metresine kadar ısı adası etkisini azaltarak yazın havayı serinletip, kışın rüzgarı keserek doğal bir iklimlendirme sağlıyor. En önemlisi de, -hatta çok önemli- yüz otuz tür kuş, otuz bir tür kelebek, yüzbir tür ağaç, ağaççık, çalı ve ikiyüz tür otsu bitkiyi içinde barındırıyor.

Burası bir koru evet, ama sıradanlaşmış bir koru algısına karşı da tetikte olmak gerekiyor. Zira bir koru, her an bir parka dönüşebilir.

Validebağ Korusu bile...

Validebağ Korusu, betonlaşarak tüm yaşamsal geçirgenliklerini teker teker yitiren kentin son kalesi olarak İstanbul'u koruyor. Ama kendini koruyamıyor, saldırı altında. Üstelik birinci derece SİT alanı olmasına rağmen. Bir ülke; doğal alanları, ormanları, koruları, suları, denizleri, ağaçları, bitkileri, hayvanları, böcekleri kültürel varlıkları olmaksızın tasavvur edilemiyor. Vatan kavramının her bir ögesini binalar, otoyollar vb. değil, işte bu yaşamsal alanlar tanımlıyor. Zira vatan; insan, bitki, hayvan, taş, toprak, böcek, çiçek, ağaç gibi daha nice dirimsel varlıkla bütünlüğünü koruduğu ölçüde vatan olma işlevini görüyor.

Kentin nerdeyse tek soluk borusu olarak varlığını sürdüren Validebağ Korusu, bu yüzden çok önemli. Tabii hemen akla, önemine yaraşır bir itinayla gözlenip, korunduğu geliyor. Doğrusu da bu ama tam zıddı yaşanıyor; değil korunma en belirgin özelliklerinin yok edilmesi tehdidiyle karşı karşıya bu günlerde.

Ancak bu tehdit yeni değil; tohumları on yıllar önce atılmış. Üç yüz elli dört dönümlük bir alandan oluşan korunun elli dönümü Özal döneminde Marmara Hastanesi'nin Onkoloji Bölümü'ne tahsis edilmiş. 1998'de de bu 50 dönüm, Recep Tayyip Erdoğan'ın başkanı olduğu İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisinin tasarrufuna devredilmiş. Bu yetki sonucu 50 dönümün 12 dönümü de kamusal başlıklı bir tasarrufla otopark vs.'ye ayrılmış.

Üç yüz elli dört dönüm büyüklüğünde olan Koru'nun Milli Eğitim ve Sağlık Bakanlıklarınca kullanılan alanlar dışında kalan 261 dönümü İBB'de bulunurken, 2019 seçimlerinden sonra bu alanın tasarruf yetkisi tümüyle Üsküdar Belediyesi'ne devredilmiş.

Koruya yönelik, "Validebağ Korusu, Millet Bahçesi Düzenleme Projesi" adı altında yapılacak düzenleme kararı ise, 2018'de alınmış.

Ocak ayında (2021), Üsküdar Belediyesi, söz konusu projeyi öne sürerek, "temizlik, bakım, güvenlik" için Koru'ya müdahale edeceklerini duyurmuş. Ancak, 2018'deki Millet Bahçesi projesinden başka kurullarca onaylanmış proje bulunmadığından ve koruma kurulu onayı olmadan Koru'da herhangi bir düzenleme yapmak yasal olmadığından ve üstelik Millet Bahçesi projesine karşı Validebağ Gönüllüleri, Validebağ Savunması ve çevre halkının açtığı dava hâlâ sürdüğünden çevre halkının direnciyle karşılaşmış.

Kuytularında kirpiler, kurbağalar, sincaplar ve daha birçok sürüngenleri saklayan koru, hafriyat makineleri ve beton mikserlerle karşılaştığı anda imha olacak!

Üsküdar Belediyesi, her ne kadar "doğal malzeme" kullanacağını söylese de, (granit taş, travers, granit bordür, ahşap ve çim taşı) malzemenin ne olduğu ikinci planda kalacak, zira aydınlatma direkleri için kazılar yapılıp beton temeller atılırken, alanın bitki, ağaç, kuş, hayvan gibi tüm bileşenlerinin yerini bu malzemeler alacak. Geriye ise, renklerini, özelliklerini yitirmiş sıradan bir mekan kalacak.

Uzun yıllardır bunun olmaması için her türlü yolu deneyerek, hukuki olanakları kullanan Validebağ Gönüllüleri ve sivil inisiyatifler bu yüzden teyakkuzda. Aslında Koru'nun akıbeti, sadece çevre halkının, sivil inisiyatiflerin duyarlılığı ve çabasından öte, tüm İstanbul halkını yakından ilgilendiriyor. Zira kentin tek doğal ve kültürel varlığı olarak mevcudiyetini şimdilik koruyan Validebağ Korusu, kısa bir süre sonra başka bir şeye dönüşebilir.

Hatta dönüşmek üzere!

Üsküdar Belediyesi ve ihaleyi alan firma yetkilileri "bakım" gerekçesiyle 21 Haziran'da çevik kuvvet eşliğinde Koru'ya ilk girişlerini yaptılar bile. Ve devamı gelecek...

Koru'dan park olmaz, olsa da koru olmaz. Ya kentin son kalesi de düşerse! Galiba yaşam olanaklarını çoğaltmanın yolu, Koru'yu korumaktan geçiyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Edebiyat sosyetesi, baskıcı iktidar(lar) ve arzunun halleri…

Arzunun ta kendisinin kitap halindeki tasarımcılarıyla karşı karşıyayız. Ve onlar büyümüş bir kibirle nesnelerini piyasaya sürerken "iktidarsız öfke"leri körükleyip, celladıyla kurbanı arasındaki ilişki misali, çift taraflı ulaşılamazlık yanılsaması yaratıyorlar

Trajik kötülük varsa, Thomas Sankara da var!

İçimizden birkaç Thomas Sankara çıksaydı bütün bunları yaşar mıydık?

Gayya Kuyusu’ndaki Gregor Samsa…

Düşman olarak görülenlerin de hakları olduğunu unutmamakta yarar var; öyle ki, düşmanın bile olsa kara çalamazsın, iftira atamazsın!