01 Eylül 2020

Hepimizin hikâyesi: T24, 11 yaşında…

Gazetecilik mecralarının finansal kaynaklarını sorgulamak meşrudur, tartışılması gerekir. Gazetecilik, kendi gerçeğini saklayarak yapılamaz

"Gazete İstanbul'dayken mürettiphaneye, idarehaneye gidip gelirdim. Çok küçüktüm, pek bir şey anlamaz ama gidip gelirdim. An­kara'ya gittiğimizde biraz daha büyümüştüm. O zamanlar Yenigün gazetesinin, Karaoğlan çarşısında oturduğumuz evden yayan üç daki­ka uzaklıkta bir matbaası vardı. Babam İstanbul'dan Ankara'ya kaçarken, birkaç kırık makine parçası da getirmişti beraberinde. Bu makine elle dönerdi. O zaman­lar Yenigün 2 bin 500 tane basılıyordu. Ama iki yaprak olduğu için önce bir yaprak, sonra di­ğer yaprak basılıyordu. O sıralarda Ankara'­da iki gazete çıkardı. Biri, daha sonra 'Ulus' adını alacak olan 'Hâkimiyet-i Milliye', ki 2-3 günde bir çıkardı; diğeri de babamın çıkardı­ğı ve her gün yayımlanan Yenigün."*

Nadir Nadi, Atatürk'ün yanında milli mücadeleye katılmak üzere İstanbul'daki Yenigün gazetesini Ankara'ya taşıyarak "Anadolu'da Yenigün" adıyla çıkaran babası Yunus Nadi'yi anarken, o yıllardaki Ankara basınını böyle tarif ediyor: O sıralarda Ankara'da iki gazete çıkardı…

Yaklaşık 100 yıl sonra bugün, bırakın Ankara'yı Türkiye'de kaç "gazete" kaldı, sorusuna Nadir Nadi'den daha yüksek bir sayıyla karşılık verebilir misiniz? Türkiye, gazetecilik açısından da tarihinin en karanlık dönemlerinden birini yaşıyor. Gazeteciliğin gazetecilikten dışlanmak istenmesine karşı bağımsız bir adım olarak 1 Eylül 2009'da yayına başlayan T24 bugün 11 yaşında. Medya tarihimizin en uzun karanlığına karşı sürekli bağımsızlığın inşası için çıktığımız yolda 11 yıl geride kaldı.

Ardımızdaki 11 yıl için yaptığımız muhasebe, mesleğimiz açısından tarihsel diyebileceğimiz bir gerçeği önümüze koyuyor. Şunu artık rahatlıkla söyleyebiliriz ki, T24; hiçbir kişi, kuruluş, şirket, dernek, fon ve benzeri bir oluşumdan destek almadan, hiçbir ideolojik takıntıya saplanmadan yola çıkıp kurumlaşan tarihimizdeki en sürekli gazetecilik girişimidir.

Hakkımızdaki devlet soruşturmaları, iddianame ve davaların ortaya koyduğu sonuçlar da aynı gerçeği vurguluyor; T24'ün resmi-tüzel, kişi-kurum, yurt içi-yurt dışı, maddi-manevi hiçbir bağlantısı bulunmuyor. Gazeteler ve internet sitelerindeki sütunlarda, televizyonlardaki ekranlarda emir-komuta zinciri altında iftira saçan birkaç zavallı yanaşmayı -kendilerini ne karşılığında ödünç verdiklerini öğrendikçe söz konusu etmek üzere- şimdilik bir kenara bırakıyoruz.

Medya sermayesi ve elitleri

Ancak bir şeyin altını çizelim; evet Türkiye'de yerli ve yabancı, devlet ve devlet dışı kaynaklı bir medya sermayesi dolaştırılıyor. Türkiye'de gazetecilik, bu kaynakların Türkiye'deki medya yapılanmalarının ardındaki motivasyonu da objektif bir yaklaşımla sorgulamalı, tartışmalıdır. Ve elbette bütün gazetecilik mecralarının finansal kaynaklarını sorgulamak meşrudur, mutlaka tartışılması gerekir. Gazetecilik, kendi gerçeğini ortaya koymadan, kendi gerçeğini sakınarak, saklayarak, kaçırarak yapılamaz. Gazetecilik için yola koyulan bir mecranın ortaya koyacağı ilk gerçek, finansal imkânlarının kaynağıdır. Kendi gerçeğini şeffaf bir şekilde paylaşamayan mecralar, böyle yaparak yayınlarının bağlamına şüphe bulaştırır. İlk düğmeyi yanlış ilikleyen bir gazetecilik doğru yolda ilerleyemez.

T24 bu açıklamayı, sonuncusu daha geçen ay olmak ve kurucusu olarak kişisel mal varlığımı da kapsamak üzere, defalarca yaptı. Bunu defalarca yaptık, zira, geçmişten bugüne uzanan süreçte gazetecilik pratiğinde kamuoyunun yanıltıldığı / aldatıldığı konuların başında "finansal kaynaklar" olageldi. Defalarca yaptık, zira okurlarımıza verdiğimiz ilk söz "bağımsızlık"tı. Medya sermayesinin yanı sıra, gazeteciliğin bugün düştüğü durumda sorumlulukları sürekli halının altına süpürülen medya elitlerinin rolü de sorgulanmayı gerektiriyor. Türkiye gazeteciliği, medya elitlerinin günahlarıyla hesaplaşmadan itibar kazanamaz. Çarpık sermaye yapısının, siyaset-devlet-mevzuat baskısının yanı sıra medya elitlerinin de gazetecilikte yarattıkları çürümeyi içermeyen bir medya tartışması daima eksiktir. Bugün insanların, kurumların, fikirlerin itibarlarını, hayatlarını, özgürlüklerini yaylım ateşi altına alan tetikçi propaganda bültenlerini iştahla ortaya saçan maşaların medya elitleri olduğunu unutmayacağız. "Öteki"lerin hayatlarını mahvetmek için, elde ettikleri imkânlar karşılığında kendilerini ödünç veren tetikçi medya elitlerini, çarpık sermaye yapısı ve siyaset/devlet baskısının günahlarıyla temize çıkarmayacağız.

Gazetecilik sadece gazetecilerin meselesi olamaz

İfade özgürlüğünün ana zemini olan gazetecilik, Türkiye'de ifade özgürlüğünün önündeki en büyük engellerden biri olabildi. Gazeteciliğin, sadece gazetecilerin meselesi olmadığını, olamayacağını bir kez daha tecrübe ediyoruz.

T24, medyanın alabildiğine baskı altına alındığı böyle bir dönemde, ideolojik ve finansal takıntılardan bağımsız olarak tam 11 yıldır yayın yapıyor. Yayın politikamızın temelini, "gazeteciler için hiçbir görüş ve inancın gazetecilikten daha değerli olamayacağı" ilkesi oluşturuyor. 

T24'ü, eski ana akım medyaların hastalıklarını taşımayan Türkiye'nin yeni ana akım mecralarının başında konumlandıran bu 11 yıl içinde değişmeyen tek şey "bağımsızlığımız" oldu. Elbette kimselere borçlanmadan, ancak hâlâ büyük mali sıkıntılarla yapıyoruz T24'ü. Örneğin yazarlarımıza telif ödeyemiyoruz. Hâlâ sadece kendi ürettiğimiz mütevazı gelirlerle giderlerimizi karşılıyor, üretmediğimiz hiçbir imkânı tüketmiyoruz. Gazeteciliği imkânlarımız nispetinde yapmaya çalışıyor, mesleğimizin hakkını verecek bir içerik için gelirlerimizi artırmaya çalışıyoruz.

Bilgisayarlarınızda, telefonlarınızda T24'ü açtığınızda ekranlarınızı kaplayan ucuz 'programatik' reklamlarla sizi yorduğumuzu biliyoruz. Bağımsızlığımızın böyle bir bedeli, böyle bir zahmeti de var. Ancak çok yakında, "reklamsız T24" ile karşınıza çıkacağız. Dileyen okurlarımız, abone olarak bağımsız gazeteciliği destekleyip T24'ü reklamsız okuyabilecekler.

Bugün Türkiye'nin, dünyada da izlenen en etkili ve saygın yazarları T24 çatısı altında buluşmuş bulunuyor.
Yıllardır büyük bir çıkarsızlıkla yazılar, yorumlar, analizler kaleme alan yazarlarımız…
Mütevazı imkânlarla gece-gündüz çalışan editör ve muhabirlerimiz…
Ve elbette; ilgilerini, övgülerini, eleştirilerini esirgemeyen siz değerli okurlarımız…
Evet, gazetecilik sadece gazetecilerin meselesi olamaz, T24 hepimizin hikâyesi.
Sağolun…


* Ali Sirmen'in 1983 ve 1986 yıllarında Nadir Nadi ile yaptığı söyleşilerden alıntılarla hazırlanan ve 25 Ağustos 1991'de Cumhuriyet'te yayımlanan derlemeden.

Yazarın Diğer Yazıları

Tolga’yla birlikte bütün hayal kırıklıklarının en güzelini yaşıyoruz!

Çalışmalarıyla mesleğini onurlandıran bir gazeteci, hâkimin büyük bir maddi hatayı da tutanağa geçirdiği bir kararla tutuklandı. Tutuklama talep edenler ve tutuklama kararı verenlere göre, Tolga Şardan “istihbarat örgütünün Cumhurbaşkanlığı’nın talimatıyla yargıdaki yolsuzluk iddialarını araştırdığını yazarak” halkı korku ve paniğe sevk etti!

T24 14 yaşında; nasıl da yılları buldu bir mısra boyu macera…

Bağımsız, sorumlu, güvenilir, yüksek profesyonel ve etik standartlarda gazetecilik, sadece gazetecilerin değil toplumun bütün katmanlarının meselesi haline gelmedikçe, sesimizi kısanlar sadece başkaları olmaz!

Schengen vizesi eziyeti için gazetecilere çağrı, AB başkentlerine mektup

Sığınmacı sorunuyla, üstelik milyonlarca insan eşliğinde Türkiye de muhatap. Ancak bu durumun, örneğin Federal Almanya’nın Volkan Konak, Deniz Türkali gibi sanatçıların da vize başvurularını reddetmesiyle nasıl bir ilgisi olabilir? AB ülkeleri diplomatlarının, sürekli mesai yaptıkları gazetecilere, vize talebi söz konusu olduğunda, “Bizim için Edirne sınırına kadar gazetecisiniz” anlamına gelen tavrı vize rejiminin amaçlarına uygun mu? Peki gazeteciler ve meslek örgütleri, yıllardır süren bu kötü muameleye karşı neden sessiz, neden bu eşitsiz ilişkiyi reddetmiyorlar?