06 Ekim 2024

“Fabrika modeli eğitim bitti!”: Prof. Dr. Erhan Erkut, dijital çağın ihtiyaçlarına yanıt veren eğitim reformlarını paylaşıyor

"Video, çağımız öğrencilerinin tercih ettiği öğrenme yöntemi. Bir de bunun üzerine yapay zekayı eklediğinizde, her bireyin özellikleri, bilgisi, becerileri ve tercihleri doğrultusunda bireyselleştirilmiş bir içerik akışına ulaşmak hiç de hayal değil"

Prof. Dr. Erhan Erkut’un Doğan Kitap tarafından yayımlanan "Sistem Çaresiz, Eğitim Sizde" adlı kitabı, Türkiye'deki eğitim sistemine eleştiri sunmakla kalmıyor, aynı zamanda radikal ve uygulanabilir çözüm önerileriyle dolu bir rehber olarak karşımıza çıkıyor. Erkut, günümüz çocuklarının geleceğe hazırlanması için eğitimin bireyselleştirilmesi, beceri odaklı hale getirilmesi ve evrensel değerlerle yeniden yapılandırılması gerektiğini savunuyor. Y ve Z kuşaklarının kitlesel eğitim modelini aktif olarak reddettiğini belirten Erkut, “Eğitimin geçmişe göre en çok belirsizlik içerdiği bu çağda çocukları dünde kalmış bir sisteme emanet etmek yanlış” diyerek, eğitimde köklü bir dönüşümün zorunluluğunu güçlü bir şekilde vurguluyor.

Sistem Çaresiz, Eğitim Sizde; Prof. Dr. Erhan Erkut (Doğan Kitap)

Bu dönüşümün en önemli adımlarından biri olan YetGen Projesi, Erkut’un tecrübesi ve eğitime dair cesur vizyonunun bir yansıması. YetGen, gençlerin 21. yüzyılın gerektirdiği becerileri kazanmalarını sağlayarak, fırsat eşitliği gözeten bir platform. Proje, yalnızca bilgi değil, dijital dünyanın gerektirdiği yetkinliklerle donanmış bireyler yetiştirmeyi hedefliyor ve Türkiye’nin dört bir yanına ulaşmayı amaçlıyor.

Yeni öğrenim yılı başlarken, eğitim kurumlarının, öğretmenlerin, öğrencilerin, ailelerin, ekonomik zorluklar yanında var olan eğitim sisteminde çırpındıklarını ve zorluklarla başa çıkmaya çalıştıklarını görüyoruz. Bu dönemde, Erhan Erkut’un kapısını çaldım ve eğitim sistemimizin mevcut sorunlarını, yapılması gerekenleri ve büyük bir ilgiyle takip ettiğim YetGen Projesi'ni sordum. Erkut’un “Gelecek daha güzel olabilir, ama bilinçli adımlar gerektiriyor” sözleri, hepimize düşen sorumlulukları hatırlatıyor. Eğitim sistemini sorgulamak, daha sürdürülebilir ve çağdaş bir model oluşturmak isteyen herkes için bu kitap, uyanış niteliğinde bir rehber.

- Sistem çaresiz ve eğitim bizde ise, çocuklarımıza global eğitim sağlayabilmemiz için ne yapmamız gerekiyor? Farklı ne sunabiliriz?

Kronolojik sırayla gidersek, anaokulu öncesinde bebeğe bol bol kitap okumak, bağımsızlığını, iş birliğini teşvik etmek ve etkili bir disiplin vermek önemli. Çocuğun anaokuluna gitmesi çok kıymetli. Anaokulunda çocuğun temel sosyal, duygusal, problem çözme ve çalışma becerilerinin, benlik saygısının ve birlikte çalışma becerilerinin geliştirilmesi gerek. İlkokulda İngilizce öğrenmek çocuğun zengin kaynaklardan yararlanmasını sağlar, ortaokulda ise bir kodlama dilinin öğrenilmesini algoritmik düşünme ve problem çözmeye giriş için hala çok kıymetli buluyorum. Lisede ise yetkinlik ve becerilerin geliştirilmesi, profesyonel gelişimin başlaması, öğrencilerin farklı sektörleri ve çalışma biçimlerini tanıması ve her fırsatta çalışmaları önemli. Yaz kampları, hobiler, stajlar, STK’larda gönüllü çalışma gibi aktiviteler yararlı.

Prof. Dr. Erhan Erkut

- Kitabınızda, Türkiye’de eğitim sisteminin merkeziyetçi yapısının köklü bir değişime ihtiyacı olduğunu savunuyorsunuz. Eğitimi yerelleştirmeyi ve sisteme katkısını biraz açar mısınız?

Türkiye çok farklı coğrafyaları, kültürleri ve yaşam biçimlerini bir araya getiren bir ülke. Bu ülkede eğitimin tek noktadan ve aynı müfredat ile planlanmasını doğru bulmuyorum. Eğitimde kıskanılan bir ülke olan Finlandiya’daki öğretmen otonomisini Türkiye için gerçekçi bulmamakla birlikte okulun bulunduğu yerleşim merkezinin büyüklüğüne, ekonomisine, coğrafyasına, hâkim kültürüne bağlı olarak bir miktar otonomiyi yararlı buluyorum. Örneğin büyük şehirdeki öğrencilerin ilk işlerinin hizmet sektöründe, kırsal kesimdeki öğrencilerin ise ilk işlerinin tarım sektöründe olma ihtimali yüksek olduğuna göre öğrencileri bu alanlarda eğitmek kıymetli olabilir. Veya Trakya’daki bir öğrenci için en kullanışlı yabancı dil İngilizce veya Yunanca iken, Doğu’daki bir öğrenci için Arapça veya Farsça olabilir. Tarih ve coğrafya dersleri de okulun bulunduğu bölgeye daha duyarlı olma hedefi ile farklılaştırılabilirler.

- Hep öğrencileri konuşuyoruz ancak öğretmenlerin mesleki gelişimlerini sürdürememeleri, eğitim kalitesini olumsuz etkiliyor. Ücret politikası bu kadar düşükken, öğretmenlerin değişen dünyaya ve eğitim ihtiyaçlarına adapte olabilmesi için nasıl bir yapılanma gerekli?  

Öğretmenlerin mesleki gelişimleri için her şeyden önce İngilizce bilmeleri gerekiyor. Pandemi döneminde çevrimiçi eğitim için gereken kaynakların tümü İngilizce idi ve ezici çoğunluğu İngilizce bilmeyen öğretmenlerimiz çok bocaladı. İkinci önemli beceri teknoloji okuryazarlığı. Mesleki gelişim için gereken kaynaklara genellikle teknoloji kullanarak ulaşılıyor. Dolayısıyla öğretmenin ileri düzeyde teknoloji okuryazarı olması gerekiyor.  Maalesef büyük çoğunluğu bu alanda temel okuryazarlıktan yoksun. Eğitim fakültelerinin işlerini iyi yapmamasının faturası öğretmenler yükleniyor. Bunların yanında öğretmenlere kendi alanlarındaki yayınları takip edebilecekleri kütüphanelere ulaşım ve yapay zekâ kaynaklarına erişim sağlanması gerekli.

- Eğitim sistemimiz devlet politikalarına göre sürekli şekilleniyor. Eğitim, politikalardan bağımsız bireylerin kişisel özgürlüklerini ve gelişimlerini destekleyecek şekilde nasıl tekrardan düzenlenebilir? Umut var mı?

Ben bu coğrafya ve tarihe sahip bir ülkede eğitimin politikadan bağımsız olabileceğini düşünmüyorum. Ayrıca genel hatları ile belirlenmiş bir devlet politikasının eğitime yön vermesinin gerekli olduğunu da düşünüyorum. Fakat seçimle başa gelen partilerin eğitimi kendi programları doğrultusunda yeniden kurgulamaya ve kendilerine seçmen yetiştirmeye çalışmasını yanlış buluyorum. Rövanşist siyasetin hâkim olduğu ülkemizde eğitimi parti politikalarının üzerine çıkarabileceğimizi ise pek düşünmüyorum. Burada bireyin küresel değerler doğrultusunda gelişimlerini desteklemek için STK’lere ve ailelere görev düşüyor.

Prof. Dr. Erhan Erkut

- Peki Türkiye'de sınav odaklı sistemi, beceri odaklı bir sisteme dönüştürmek için nasıl bir geçiş sürecini öneriyorsunuz? Hepimizin hayatında önemli dönüm noktası olan bu sınavlar şart mı? Alternatifi nedir?

İki ayrı konu. Tüm sistem sınava odaklı olduğundan önce sınav sisteminin değişmesi gerekiyor. Şu anki eğitim sistemi dört yıllık eğitim boyunca alınan notları neredeyse hiçe sayıp eğitimin sonunda verilen merkezi bir sınav ile şekilleniyor. Bunun yerine önce notların güvenilir hale getirilmesi için ciddi bir ölçme değerlendirme çalışması yapılması gerek, sonra da öğrencinin her ödevden, sınavdan ve projeden aldığı notun hesaba katıldığı zamana yayılmış bir değerlendirme gerekli. Daha önemli konu ise yetkinliklerin eğitimin her safhasına entegre edilmesi ve değerlendirmeye dahil edilmesi. Fakat içerik odaklı eğitimden yetkinlik odaklı eğitime geçmek için gereken kaynaklara (öğretmen dahil) sahip değiliz ve önce bunların geliştirilmesi gerekli.

- Köy enstitülerinin kapatılmasının eğitim fırsat eşitliği açısından için büyük yara olduğunu düşünüyorum. Benzer oluşumda günümüze uygun bir yapılanma mümkün mü?  Özellikle sosyo-ekonomik durumu düşük bölgelerde fırsat eşitliğini sağlamak için hangi radikal politikalar izlenmelidir?

Köy enstitülerinin eğitimin tarihimizin en önemli inovasyonu olduğunu düşünüyorum. Kapatılmaları hem eğitime hem de de ülkenin geleceğine önemli bir darbe vurdu. Biraz abartılı gelebilir ama ben Yetkin Gençler Eğitim Kooperatifi’nin modern bir köy (veya şehir) enstitüsü olduğunu düşünüyorum. Benzerlerinin başkaları tarafından hayata geçirilmesini ümit ediyorum. Kanımca ülkede sadece dezavantajlı bölgelerde fırsat eşitliği için değil, eğitimi olması gerektiği yere getirmek için zaten radikal bir politika uygulanması ve eğitimin baştan sona yeniden tasarlanması gerekiyor. Yakın bir gelecekte bunun üzerinde çalışmayı hayal ediyorum.

Prof. Dr. Erhan Erkut

- Sizin de eğitimde fırsat eşitliği yaratmak amacıyla kurduğunuz YetGen projesi hakkında bilgi verebilir misiniz? Kaynak bulma zorluklarına rağmen, bu projeyle gençlere nasıl bir katkı sağlamayı hedefliyorsunuz?

2015 yılında kurduğum YetGen, dünyaya katkı sunmayı ve sosyal etki yaratmayı hedefleyen gençlere, ihtiyaçlarını karşılayacak ve onları bir adım öteye taşıyacak eğitimlerden oluşan bir eğitim kooperatifi.  Öğrenci odaklı ve interaktif öğrenmeyi destekleyen birçok uygulama sunarak yetkinlikler, beceriler kazandıran, eğitim teknolojileri şirketi olma yolunda ilerleyen bir proje. YetGen eğitimleri, Türkiye’nin her noktasındaki bireylere ulaşarak çevrim içi bir program olmasının verdiği fayda ile eğitimde fırsat eşitliğini gözetmektedir. Türkiye’deki gençlerin öz saygılarını destekleyerek, 21. yüzyılda sahip olunması gereken yetkinlikleri deneyimleyebilecekleri bir iç dinamik oluşturuyor. Programı geliştirmek ve ölçeklemek için yeterli kaynakları bulamadık ancak bu konuda çalışmalarımız ve arayışlarımız devam ediyor.

- Türkiye’de okulların disiplin yapısı ve otoriter atmosferi, öğrencilerin özgür düşünme ve yaratıcı potansiyellerini sınırlıyor. Bu durumu değiştirmek için ne yapılmalı?

Sadece okulların disiplin yapısı ve atmosferi mi? Ülke neredeyse tüm kurumları ile özgür düşünmeyi, sorgulamayı, itirazı geriletmeye çalışıyor. Devlet kültürümüz otoriter ve merkeziyetçi. Bu kültürle yetişen bireyler de otoriteyi özgürlüklere tercih ediyor. Böyle bir kültürden girişimci çıkarmanın ne kadar zor olduğunu yıllardır deneyimliyoruz. Bu kültürün eğitimi değiştirerek değişmesini beklemek fazla iyimserlik. Öte yandan 21. yüzyılda başarı için eleştirel düşünme ve karmaşık problem çözme, yaratıcılık ve inovasyon, iletişim ve iş birliği öne çıkıyorlar. Eğer gelecekte iddia sahibi bir ülke olacak isek, bunu ancak gelecekte başarılı olacak bireyler yetiştirerek yapabiliriz. Dolayısı ile, eğitim sistemimiz öğrencilerin özgür düşünmesini, sorgulamasını, proje geliştirmesini, inisiyatif almasını, takım çalışması yapabilmesini desteklemek zorunda.

- Eğitimi bireyselleştirmek gerektiğini belirtiyorsunuz. Türkiye’de kalabalık sınıflar ve kaynak eksikliği göz önüne alındığında, bireyselleştirilmiş bir eğitim sistemini nasıl hayata geçirebiliriz? Bu hayat şartlarında çok maliyetli değil mi?

Eski model ile devam edersek tabii ki maliyetli. Fakat iletişim teknolojilerini kullanarak bireyselleştirmeyi ekonomik kılmak mümkün. Sadece iyi hazırlanmış bir video kütüphanesi ile bile öğrenci istediği malzemeyi istediği hızda, istediği saatte, istediği yerde ve istediği sıralamada öğrenebilir. Zaten video çağımız öğrencilerinin tercih ettiği öğrenme yöntemi. Bir de bunun üzerine yapay zekayı eklediğinizde, her bireyin özellikleri, bilgisi, becerileri ve tercihleri doğrultusunda bireyselleştirilmiş bir içerik akışına ulaşmak hiç de hayal değil. Özellikle lise ve üniversitede eğitimde daha az insan ve daha fazla teknoloji göreceğiz. İnsanın rolü yetişkin eğitiminde aslında hep olması gerektiği yere gelecek (yanı rehberlik, mentorluk, yol göstericilik ve rol modeli olmak.)

Görsel, yapay zekâ ile oluşturuldu

- Türkiye’de özellikle Z kuşağının geleneksel eğitim yöntemlerini reddettiğini görüyoruz. Kendine has kuralları ve anlayışları var. Z kuşağı ile anlamak ve aktive etmek için sistemde nasıl bir değişiklik yapılmalı?

Z kuşağı eğitimin yanlışlığını görüyor ve geçmiş kuşakların aksine bunu kabullenmiyor ya da kabullenmiş gibi yapmıyor ve aktif olarak direnç gösteriyor. Duruşlarını çok doğru buluyorum. Yukarıda sözünü ettiğim türden bir eğitim sisteminin hem Z hem de daha sonra gelecek kuşaklara (alfa kuşağı geldi bile) uyumlu olduğunu düşünüyorum. Bugünden sonra gelecek hiçbir kuşağın fabrika tipi, içerik odaklı, öğretmen merkezli, bilgiyi yücelten, bilenden bilmeye bilgi nakli üzerine kurulu çağdışı bir eğitimi tercih edeceğini düşünmüyorum. Sistem kendini yenileyemezse bütünüyle reddedilecek.

Erhan Erkut Kimdir?

 Erhan Erkut, lisans derecesini 1980’de Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümünden, doktorasını ise 1986’da Florida Üniversitesi’nden aldı. 1985-2005 yıllarında Alberta Üniversitesi İşletme Fakültesinde ders veren Prof. Erkut bu dönemde “INFORMS Teaching of Management Science Practice Award” ile “3M Teaching Fellowship” başta olmak üzere dokuz eğitim ödülü ile Canadian Operational Research Society tarafından verilmiş beş başarı ödülü aldı ve 50’den fazla hakemli dergi makalesi yayınladı.  Eğitim ve araştırmanın yanında birçok endüstriyel projeyi de yöneten Prof. Erkut, Centre for Excellence in Operations adlı bir uygulamalı araştırma merkezi kurdu ve INFORMS Transactions in Education dergisinin kurucu editörlüğünü yaptı.

 2005’te Türkiye’ye dönen Prof. Erkut, 2005-07 arasında Bilkent Üniversitesi İşletme Fakültesi Dekanlığı, 2008-13 arasında Özyeğin Üniversitesi Rektörlüğü, 2014′den bu yana ise MEF Üniversitesi’nde Rektör Yardımcısı görevlerinde bulundu.  İstanbul Erkek Lisesi Eğitim Vakfı, Kariyer Planlama Derneği ve Bilim Kahramanları derneklerinde yönetim kurulu üyeliği yapan Prof. Erkut, son yıllarda Türkiye’de girişimcilik ve yetkinlik gelişimi konularında aktif olarak çalışmaktadır.

 

Ebru D. Dedeoğlu kimdir?

Ebru D. Dedeoğlu, işletme-ekonomi bölümünden mezun oldu. Executive MBA alanında yüksek lisansını tamamladı. İktisat Bankası'nda MT olarak başladığı iş hayatını 13 yıl süresince portföy yönetim şirketlerinin pazarlama biriminde yönetici olarak tamamladı.

Bir yıllık Uzak Doğu serüveninden sonra hayatına yeni bir yön vererek yayıncılık hayatına adım attı ve Doğan Kitap pazarlama biriminde yeniden başladı.

Türkiye'nin çok sayıda yazarlarıyla bire bir geleneksel ve digital medya pazarlama stratejileri üzerine çalıştı.

Cumhuriyet'te Türk/yabancı yazarlarla söyleşiler yaptı. Oksijen gazetesinde de röportajları devam etmektedir.

Yeni yazarlar keşfetti. Doğan Kitap'ta uzun yıllar süren yayıncılık hayatından sonra Ajans Letra'yı kurdu.

Halen Ajans Letra'da çalışıyor ve yazarlara danışmanlık hizmeti veriyor. Aralık 2023'ten itibaren kitaplar, yazarlar, yayın hayatı üzerine T24'te söyleşi yapmaya başladı.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Ensest istismarını ele alan ‘Mavi -Görüldü’nün yazarları: Tuvalete gidip kustuk, nutkumuz tutuldu, kanımız dondu!

Arif Bilgili: Mavi, hikâyesinin istismar edilmiş bütün yaralı yüreklere merhem olmasını istedi. Fakat bir yandan da geçmişinden kurtulmak için -ne acıdır ki- hayata ve insana teslim edemeyeceğini çok iyi bildiği için edebiyata teslim etti hikâyesini

‘Görünmeyen Cemaat: Mürideler'in yazarı Filiz Gazi, tarikatlarda kadınlara biçilen hayatları anlattı

Gazeteci Filiz Gazi: Ölünün ölü yıkayıcısına teslim olduğu gibi teslimiyet isteniyor. İstiyorlar ki hiç soru sorma, düşünme. Deniyor ki, “Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır”

Oya Baydar, "Hatırlamanın ve Unutuşun Kitabı"nı anlattı: Devlet adına işlenen suçlar affedilebilir mi; aşk, suskunluğun getirdiği suç ortaklığını meşru kılar mı?

Kadın hareketinin Türkiye'de en güçlü ve yüksek sesli muhalefeti oluşturduğunu söyleyen Oya Baydar, "İstanbul Sözleşmesi'nin kaldırılması, Orta Çağ zihniyetinin bir yansımasıdır" dedi

"
"