03 Temmuz 2022

Sürgün Bodrum'a olunca; balıkçı denildiğinde Bodrum, Bodrum denildiğinde balıkçı

En bohem Bodrum, en havalı Bodrum, en gerçek Bodrum, en kokteyl Bodrum, en İtalyan Bodrum, en parti WU Bodrum, en disco Bodrum, en beach Bodrum, en turkuaz Bodrum, en sanat Bodrum

Bodrum girişinde solda hapisaneyi her gördüğünde bir hayat hatırlarım. Mavi Sürgün'de anlatılan...

İzmir-Bodrum arası yolculuğun nasıl üç buçuk ay sürebildiğini yeniden düşünüp, bu yolculukla başlayan hikâyenin insanların aklında, kitaplıklarında, anılarında bunca yeri nasıl edinebildiğini, bu beş dil konuşan adamın ruhsal zenginliğinin nerelere kadar ulaşabildiğini hayranlıkla bir kez daha etkisi altına alıyor beni.

Dante'yi özgün dilinde okuyabilen az sayıdaki insanlardan, elinde hep Homeros ve Heredot olan, Anadolu kimliğini çok önemseyen ve türkü seven, denizci olmak isteyip, engel olununca modern tarihçi olan balıkçı...

Türkülerde Bodrum dediğimizde, zeybekler, kisveleri ve dansları ile gözümüzün önünde kuruluveren muhteşem sahne.

Efeler... Efe sözü de Efendi'nin kısası değildir, yoksa Anadolu'da ''Efelerin Efesi'' gibi tanımların anlamı kalmazdı, Efe kelimesi Yeniçeriler ve Bektaşilerle ilişkilidir der Balıkçı.

Ve Bodrum'un hatta Muğla ağzı denilen fonetiğin Türkmen, Nogay, Azeri ve Tatar toplumlarının aktarımı olduğunu anlatır. Özellikle hızlı konuştuklarında veya kavga ettiklerinde asla anlayamadığımız bir dile dönüştüğünü Ortakent Pazarında yaşamışlığım vardır.

Ölümünden sonra ''Carrefour de Provence'' adlı derginin Balıkçıya ayrılmış özel sayısında (1974) Bodrum Türkülerinden birkaçı yayımlanmış.

Bodrumlular Erken Biçer Ekini,
Muğla Zeybeği, ;
Naimem,
Feraye,
Gide gide yoruldum,
Çekirgemin Taburu,

Kerimoğlu Türküsü gibi yüzlerce Anadolu'nun duygu yüklü hayatının yansımalarını aktaran, acıyı, ayrılığı, aşkı, nefreti sözlere döken tınılar.

İstanköy'de yaşanan bir evlat acısı üzerine Tosun Memed'in yaktığı Türkü Yörük Kızı, Çökertme, Satıoğlu üçlemesi olarak anılır..

Bodrum'un olmazsa olmazları var. Unutulmaz anıları taşlara yazılmış... Mazhar 'ın Bodrum Bodrum sözleri hangimizi yeniden sarsmaz? Farklı duygulara taşımaz, Şarkıları, türküleri, şiirleri, aşkları, her sokağın, her evin hatta her pencerenin ayrı hikâyesi var.

Daracık sokaklarda gece boyu oturup hikâyeler anlatan, günün sohbetlerini yapan, bahçesi dağınık ama yüreği hiç dağılmamış çiçekli elbiseli, kollarını kavuşturmuş kadınlar var.

O kadınlar ki, onların Bodrum güneşinde, damlara kar gibi çarşaflar serip üzerinde kuruttuğu domates ve biberin tadına elleri değer.

O kadınlar ki, en güzel kekikleri toplar beş altı farklı türde kekiği ayrı ayrı kurutup paketler, adaçayını demet yapıp iple bağlar, kantaronun yağını çıkartıp şişeler ve pazarlarda eli ile satar.

O kadınlardan unutulmaz bir tanesini bu hafta kaybettik. Aysel... Yetmişli yıllarda Gölköy gerçekten Gölköy iken, ressam Gencay Kasapçı götürmüştü. Bir minik köy evinde pazen elbiseler dizili idi. Roba denilen kısımlarında mor pembe kurdeleler şeritler halinde dikilmişti. Uzun kol ucuna lastik geçirilmiş be büzgü yapılmıştı. Çok uzun yıllar Bodrum'a gelenler onun kapısını çalıp elbiselerinden almıştır. Tatlı sohbetini dinleyip kahvesini içmiştir.

Aysel de Bodrum'un yerel kültürünü taşıyan önemli bir hafıza idi.

Bodrum ile özdeşleşmiş kadınlardan Nazlı Eray'ı, İpekçe'nin İpek'ini, Bodrum'a el emeği ve mozaik üretimi konusunda çok şey katan Neslihan Zabçı, Çomakdağ'da ipek çeyiz kumaşı dokuyan Fatma... Orada 90 yaşında ama hâlâ odun toplayıp onları kış için heykel gibi istifleyen iki büklüm zor hareket eden, ama yaptığı işten de vazgeçip bir köşede oturmayı kendine uygun bulmayan Girit'den göçüp gelmiş başka bir Fatma Kadın.

Sarı papatyaları ile geceleri mis gibi kokan melisaları kurutup paketleyen Nadide...

Şirin mi şirin Yelda... Dereköy sokaklarında gezerken, öyle bir cümle söyler ki sana, öyle bir özümsemiştir ki hayatı içerden, damla damla akar ondan kelimeler, ve şaşırıp kalır insan. Nereden öğrendin sen bunları demek istersin, ayıp olur diyemezsin. Ama bu bilgelik nasıl gelir insana diye günlerce unutamazsın.

İlk kadın kaptan Nüket Tatari'nin Bodrum'a varlığı ile kattığı renk, rengarenk ürettiği suluboya yağlı boya tabloları, bir dakika boş durmadan o şahane bahçeyi nasıl dikkatle koruduğu, köpeklerini nasıl bir sevgi ile kucakladığı, gümüş kocaman kaplar içinde hazırlanmış yemekleri sunuşu çok değerlidir.

Bu kadınlar renktir, dokudur, katman katman masaldır hayatları. Etraflarındaki ışık hiç sönmeyen uç uç böceği dediğimiz yedi noktalı ''uğur böceği'' gibi, nereye kapatsan oradan ışık çıkar.

Belkıs Balpınar gibi bir kadın var mesela. Dünyanın en önemli koleksiyonlarında üç boyutlu kilimleri asılı. Bilgileri, yaşamı, dünya ilişkileri ile Bodrum'da üreten bir kadın.

Serap Aksoy bir gökkuşağı mesela. Anlattığı hayat deneyimleri ile bazen kahkahalara boğulursun, bazen de seni alır çok uzaklara hatta derinlere götürür.

Kolay kolay suyun yüzüne çıkamazsın. Bazen fırtınalar estirir bazen sakin bir meltem olur Serap. Okudukları, düşündükleri, yaşadıkları, aktardıkları onu oyuncu olmaktan öte bilge bir alana savurmuş. Bunu anlamak ve hissettirmek için de çok fırsat yaratan ve bir sahip çıkma duygusu ile alan açan, düne bakışı bugünkü yaşamını, bugün yaşamı ise onun toplumla iç içeliğini yansıtan sıcak ve içten bir kadın Serap.

Setenay Özbek var mesela. Yalıkavak 'da yaşayan, atölyesinde hiç durmadan üreten, arada zaman yaratıp kitap yazan, çocuklara da ders veren Setenay.

O kadar çok örnek var ki, ancak araştırmalar ve bilgi toplamalar ile kaydedilir.

Bodrum için unutulmayacak üreten kadınlar kitabı yapmalıyız ve unutulmayacak erkekler kitabı da olmalı.

Bodrum'da yaşamanın ayrıcalıklarını en erken bilen Hilmi Yavuz mesela.

O duyarlılıkla yazdığı her kelimenin okunduğundan çok daha derin anlamları yüklediği şiirleri ile Hilmi Yavuz...

Çok ilginç kişilik Cenap Tezer artık hayatta olmasa da, Bodrum'a eklediği önemli bir Sanatsal Alan var.

Bodrum'a Mimarlık Kitaplığı hediye eden Süha Özkan gibi...

Maça Kızı'nı vizyonu ile, dokunuşu ile en en en yapan Sahir Erozan var.

Bodrum'a büyük emekleri geçen Uğur Boran gibi... Önemli birçok isim var tabii ki...

Her birini hikâyeleri ile yazmak buraya sığmaz.

En bohem Bodrum, en havalı Bodrum, en gerçek Bodrum, en kokteyl Bodrum, en İtalyan Bodrum, en parti WU Bodrum, en disco Bodrum, en beach Bodrum, en turkuaz Bodrum, en sanat Bodrum.

İnsan için bir yabancılaşma tehlikesi hep vardır. İnsan ne fildişi kulesine kapanan bir varlıktır, ne de kitle hareketlerine katılan bir sürüdür. İnsan, sosyal bir varlıktır ve onu her zaman bir tehlike bekler tetikte. Kültüre yabancılaşma, ya kendini tamamen çekme ya da sürü olma tehlikesi. Bütün bu tehlikelerden uzak, rafine kalabilmek toz duman hayatta Bodrum'da nefes alabilmek ayrıcalıktır.

Esmer Erdem

Esmer Erdem, sanat tarihçi bir anne ile ressam bir babanın kızı olarak Ankara’da doğdu.
Sanatsal projeler ve sanatsal üretim alanında yoğunlaştı.

Hayatında iz bırakan en önemli dönemi, “Urart Okulu” denilebilecek sistem ve Mehmet Kabaş’a borçlu olduğunu vurgular.

Müze replikaları ve özel tasarım ürünlerle markaların üretiminde çalıştı, uzun süre DÖSİMM (Kültür Bakanlığı Döner Sermaye İşletmesi Merkez Müdürlüğü) için heykel, takı ve sanatsal obje  üretti; dünya turizm fuarlarında 300 parçalık Eski Hitit'den günümüze kadar gelen Anadolu Uygarlıkları Replika Koleksiyonu’nu sergiledi.

Armaggan mağazalarının kuruluş, markalaşma ve konsept sürecinin belirlenmesinde yer aldı, "luxury handcraft" akımının Türkiye'de başlatılmasının öncülerinden oldu. Tüm atölye ve tasarım-üretim ekibinin oluşumu, Hereke tezgâhlarında Osmanlı kumaşları dokumasına kadar giden kültürel süreci kurdu. Gaziantep Tasarım Mağazası ile ‘kutnu kumaş’ın kullanım alanlarını genişleterek dünyaya tanıtılmasında rol üstlendi.

Edirne Tasarım, Zeugma Müzesi koleksiyonu, Cumhurbaşkanlığı özel hediyeleri, Ankara CSO tasarım mağazası, Atatürk Kültür Merkezi tasarım mağazası ile birçok kurum ve kuruluşta statü hediyeleri üretimi gibi iş ve sanat projelerinde yer aldı.

Esmer Erdem Sanat Tasarım Üretim Şirketini kurdu, çalışmalarına İstanbul ve Bodrum'da sürdürüyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Semboller ve renkler

Has yaratıcılık budur bence.. Renkler ve sembollerle oynayanların ilkesi ile yaşanacaklar.. Bir anlamda duyguları, duyarlılıkları, hazları, umutları öznel biçimde kurgulamak.. 

'Günlük!' diye başlayan yazılar..

Anılar gelir, aslında kendi kalakalmışlığına ağlarsın; varken hiç düşünmediğin olayları, birlikte geçirilen zamanları anımsarsın..

Özgürlük üzerine..

Acıdan, ayıplardan, baskılardan, hayata dayatılan engellerden ne zaman korkulmaz ve özgürleşilir?