29 Haziran 2022

12 saat boyunca kanama ile sedyede yatan ve uzman doktorun görmediği hastanın ölümünde ihmal yokmuş!

Doktorların, sağlık çalışanlarının nasıl zor koşullar altında çalıştıklarını, nelere maruz kaldıklarını biliyoruz. Tıpkı hayatını kaybeden Erdoğan Toker'in oğlu gibi, doktorlar ve sağlık çalışanları fedakârca işlerini yapmaya çalışıyor. Ancak kimsenin işini yapanların arkasına saklanmaya, sorumluluktan kaçmaya hakkı yok

Yargı, sabah saatlerinde "kanama" şikayetiyle getirildiği hastaneden taburcu edilen, kısa süre sonra kanaması artınca yeniden ambulansla hastaneye getirilen, burada 12 saat boyunca bir sedyede işlem yapılmadan bekletilen ve hiçbir uzman doktor görmeden yine kanama nedeniyle hayatını kaybeden hastanın ölümünde ihmal bulmadı. Adli Tıp da hastanın kanamadan dolayı öldüğünü, uzman doktor gelmeden hayatını kaybettiğini kayıt altına almasına rağmen, yapılan uygulamaların tıp kurallarına uygun olduğu yönünde rapor vererek bu karara zemin hazırladı. 12 saat boyunca kanamayı kâğıt mendil ve peçeteyle durdurmaya çalışan, uzman doktor bakmayacaksa özel hastaneye hastanın sevkini talep eden, defalarca yardım çağrısında bulunan aile karar nedeniyle şaşkın. Aile, karara yaptıkları itirazın olumlu sonuçlanmasını, takipsiz kararının kaldırılarak, dava açılmasını bekliyor.

Yukarıdaki paragrafta anlatılan "tanıdık olaylar", Toker ailesinin başına geldi. Oysa Gazeteci Çiğdem Toker, 84 yaşındaki babasının nasıl hayatını kaybettiğini köşesinde kaleme aldığında kek isteği bir yanıt verilmesi, hesap sorulmasıydı.

Denizli Savcılığı ve Sağlık Müdürlüğü, olaydan sonra ayrı ayrı soruşturmalar başlattı. Bu soruşturmalar kapsamında, Denizli Servergazi Devlet Hastanesi'nin başhekim ve doktorlarının da aralarında olduğu yedi isim hakkında soruşturma izni talep edildi. Ancak valilik, sadece iki doktor hakkında soruşturma izni verdi. Diğer beş doktor için izin verilmemesi kararına karşı yapılan itirazlar ise reddedildi. Denizli Başsavcılığı, iki doktor hakkında soruşturma açtı ve Erdoğan Toker'in ölümünde ihmallerinin olup olmadığının Adli Tıp'tan sorulmasını kararlaştırdı.

Erdoğan Toker

* * *

Tam bu noktada, başa, Toker'in hayatını kaybettiği güne dönelim. 

Toker, 84 yaşında ama sağlıklı, bastonla yürüyebilen, kendi işlerini görebilen bir emekli öğretmen.

6 Mayıs 2021'de, sabahın erken saatlerinde burnunun kanaması nedeniyle Denizli Servergazi Hastanesi'ne başvurdu. Burada Toker'in tomografisi ve manyetik rezonansı çekildi, kan tetkikleri yapıldı. Eşi, doktorlara, bir de kulak burun boğaz uzmanının bakmasının iyi olup olmayacağını sordu. Uzmanın ancak randevuyla bakabileceği yanıtını aldı.

Kanamanın durduğu ve sürse de duracağı söylenerek 09.30'da taburcu edildi.

Toker'in burun kanaması durmuştu. Ancak akşam saatlerinde yeniden başladı. Eşi Methiye Toker, ambulans çağırdı. Erdoğan Toker, ambulansa, 20.30'da yürüyerek bindi. İkinci kez aynı hastaneye götürüldü.

* * *

Pratisyen doktor Z.E., ilk müdahaleyi yaptı. Burnunun iki tarafına da tampon koydu ancak kanama sürüyordu. Gece yarısından sonra, 01.00 sıralarında, aynı doktor, Toker'den ağzını çalkalamasını istedi ve cep telefonunun ışığıyla ağzına baktı. Toker'in, boğazında, damak bölgesinde de kanama vardı. Tahlil sonuçları da kan değerlerinin düşüklüğünü gösteriyordu. Pratisyen doktor, evinde bulunan dahiliye uzmanını aradı. Daha sonra aldığı bilgiyi Toker'in yakınlarına aktardı.

Dahiliye doktoru, durumun riskli olduğunu, hastanede kalması gerektiğini söylemişti. Ancak durumun kritik olmasına rağmen hastaneye gelmemiş, sabah poliklinikte hastayı göreceğini bildirmişti. Üstelik kulak, burun, boğaz doktorunu aramasını da söylemişti kendi verdiği ifadeye göre. Ancak o doktor ya aranmamıştı ya da aranmasına rağmen gelmemişti.

* * *

Toker, burnundaki tampon nedeniyle, gece boyunca boğazına biriken kanı tükürerek çıkartmaya çalıştı. Dik oturtulması gerekiyordu ama sedyede yatar vaziyette, kanlar ağzına birikerek 12 saat geçirdi. Doktorlar, "Biz aileyi dik tutmaları konusunda uyardık" dediler ama ne hikmetse hiçbiri gelip de yardımcı olmamıştı.

Kanama sürdükçe, hasta bakıcılardan, hemşirelerden yardım istenmişti ama onlar da oralı olmamıştı.

Erdoğan Toker'in direnci saatler geçtikçe düşüyordu. Bir serum dahi takılmamıştı. Sabaha karşı kan kusuyordu artık. Yakınları, bunun üzerine, "Doktor gelmeyecekse ambulansla bizi özel hastaneye gönderin" dedi. Ancak teklifleri dikkate alınmadı.

* * *

Toker'in oğlu da İstanbul'da doktordu. Çaresiz yakınları, doktor olan çocuklarını aradı. Kalp ve Damar Cerrahı olan Mehmet Erdem Toker, durumun ciddiyetini anlayarak hemen Denizli'deki pratisyen hekimi aradı. Pratisyen hekim, "Hastanın damağında kanama var. Kulak burun boğaz uzmanı kanamayı yakacak. Hasta şimdi yukarı çıkartılıyor" yanıtını verdi. Doktor Toker, gecikmeyi fark etmişti. "Lütfen, bekletmeden hemen yukarı çıkartın" dedi. Ancak geç kalınmıştı.

* * *

12 saat aktif kanamayla sedyede tutulan Erdoğan Toker, artık yukarıya çıkartılacak durumda değildi. Kanamanın da biriktiği soluk borusundan nefes alamıyordu. Solunumu ve kalbi durdu, 09.30'da yaşamını kaybetti.

KBB uzmanı, dahiliye uzmanı, kardiyoloji uzmanı doktorlar, iki kez hastaneye gelen, kanamalı biçimde 12 saat sedyede yatan Toker'i bir kez bile görmedi. Üstelik, "icapçı", yani çağrı üzerine mesai düzeninde olmalarına rağmen. 

Uzman doktorlar, hayatını kaybeden Toker'le ilgili yazılarını, hiç muayene etmeden yazdılar. Hepsi birbirini kolluyor, gereken müdahalenin yapılmış olduğunu söylüyordu.

Oysa hastayı acil servisteki uzman bile görmemişti. Boğazında biriken kan için aspirasyon bile yapılmamıştı.

* * *

Toker'in ölüm belgesinde, ölüm nedeni yer almadı. Oğlu Mehmet Erdem Toker'in girişimiyle verilen epikriz belgesinde de yatış bulguları, solunum sorunu yaşadığı, kalp masajı yapıldığı yazmıyordu.

Başhekimliğe bu durum iletildiğinde, veraset ilamı belgesiyle başvurulursa, hastane kayıtlarının verilebileceği söylendi. Ancak bu belge çıktıktan sonra verilen belgelerde de klinik gidiş anlatılmıyordu. Sadece uzman doktorların, hastayı görmüşçesine tuttukları notlar vardı.

Toker, 84 yaşındaydı. İki yıl önce felç geçirmişti ancak yatalak değildi. Baston yardımıyla yürüyebiliyor, gündelik ihtiyaçlarını karşılayabiliyordu.

Ölümüne ilişkin belgelerde yer almıyordu ama uzman doktorlardan birinin, kendisi için "debil" (düşkün-güçsüz) ifadesini kullandığına yönelik tanıklıklar da söz konusuydu.

* * *

Şimdi yeniden bugüne dönelim.

Olağan şartlarda, tanık anlatımlarıyla da sabit olan bütün bu yaşananların ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekir.

Ancak öyle olmadı.

Savcılık, Adli Tıp 8. İhtisas Kurulu'ndan görüş istedikten sonra, gönderilen görüş yazısına eleştirel gözle bakmaya bile gerek duymadı.

Sadece o gece görevli doktorların beyanıyla hareket eden Adli Tıp raporu esas alınarak soruşturma takipsizlikle sonuçlandı.

"Adli Tıp raporunda, zamanında otopsi yapılmamasına rağmen, ölümün burun kanaması ve gelişen komplikasyonlar sonucu meydana gelmiş olduğunun kabulünün gerektiği…

… Sabah abondan kanama başlamadan önce acil hekimi tarafından KBB doktorunun arandığı ancak KBB doktorunun acile gelmesinden kısa bir süre önce hastanın abondan kanamasının başladığı ve arrest olması üzerine… KBB doktoru tarafından muayene edilemediğinin anlaşıldığı ancak abondan kanamanın öngörülemez bir durum olduğu dikkate alındığında, yapılan uygulamaların tıp kurallarına uygun olduğu…"

Takipsizlik kararında, rapordaki bu ifadeler özetleniyor ve atfedilecek kusur olmadığının belirtilmesiyle yetiniliyor.

* * *

İstanbul'daki doktor oğlu, gecenin bir vaktinde Adli Tıp'ın ifadesiyle "abondan kanama" olabileceğini kilometrelerce öteden görüyor ama nedense 12 saat sedyede yatan hastanın yakınındakiler bunu göremiyor.

Ölümün burun kanaması ve komplikasyonlardan olduğu belirtiliyor ama saatlerce süren kanamaya neden müdahale edilmediği ve uzman doktorun çağrılmadığının bir açıklaması yok.

84 yaşındaki bir hasta, aç, susuz, kanamaya bağlı güçten düşmüş halde bekletiliyor, düz yatmaya bağlı olarak kanın sürekli yemek borusuna ve soluk borusuna kaçtığı ortada ama normal karşılanıyor.

Eşi ve eşinin kardeşinin çırpınmaları kamera kayıtlarında mevcut. İlerleyen saatlerde burun ve ağız dışında, arkadan da kanama başlıyor ve iki kadın çırpınmaya devam ediyor. Hasta bakıcının, sağlık memuru erkek hemşirenin çağrılara nasıl kayıtsız kaldığı, yardım etmek yerine hasta yakınlarıyla tartıştığı da kamera kayıtlarında var ama buna da bakılmıyor.

Adli Tıp'ın kamera kayıtlarını zerre dikkate almadığı da ortada…

Toker ailesi, bu karara itiraz etti. O gece yaşanan bütün gelişmeleri sıralayarak, savcılığın eksik soruşturma yürüttüğünü belirtti.

* * *

Doktorların, sağlık çalışanlarının nasıl zor koşullar altında çalıştıklarını, nelere maruz kaldıklarını biliyoruz.

Tıpkı hayatını kaybeden Erdoğan Toker'in oğlu gibi, doktorlar ve sağlık çalışanları fedakârca işlerini yapmaya çalışıyor. Ancak kimsenin işini yapanların arkasına saklanmaya, sorumluluktan kaçmaya hakkı yok.

Tel tel dökülen sistemin içerisinde buna benzer, duyulmayan, soruşturulmayan onlarca, yüzlerce olay yaşanıyor.

Bunu düzeltebilmenin tek yolu ise hakkaniyetli, derinlemesine yürütülen soruşturmalarla gerçeğin ortaya konulması. Suç varsa da yoksa da önce hakikate ulaşılması.

Gökçer Tahincioğlu kimdir?

Gökçer Tahincioğlu, 1997’den 2018'e kadar Milliyet Gazetesi'nde yargı muhabirliği, Ankara Haber Müdürlüğü, köşe yazarlığı yaptı. 

Haber, yazı ve fotoğraflarıyla Musa Anter, Metin Göktepe, Abdi İpekçi gibi isimlerin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü ödüllerine layık görüldü. 

Bu Öğrencilere Bu İşi mi Öğrettiler?: Öğrenci Muhalefeti ve Baskılar (2013, Kemal Göktaş’la birlikte), Beyaz Toros: Faili Belli Devlet Cinayetleri (2013) ve Devlet Dersi: Çocuk Hak ve İhlallerinde Cezasızlık Öyküleri (2016), Çünkü Umurumuzda adlı mesleki kitaplara imza attı. Yaralı Hafıza ve Kayıp Adalet adlı derleme kitapların editörlüğünü üstlendi. 

İlk romanı Mühür, 2018de yayımlandı. 2020'de yayımlanan ikinci romanı Kiraz Ağacı ile Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandı. 2018'den bu yana T24 Ankara Temsilcisi olarak çalışıyor.  

Yazarın Diğer Yazıları

Deprem skandalı: Her şeyden sorumlu Cumhurbaşkanlığı, İsias Otel'de, yıkılan tüm binalarda sorumsuz

Kentler yıkıldı, binlerce insan öldü ancak uçan kuştan bile sorumlu Cumhurbaşkanlığı'nın hizmet kusuru olduğunu iddia etmek bile mümkün değil

Devlet, ağzındaki baklayı çıkardı: "Ölmeniz, tedaviden daha ucuzsa…"

Devlet, ölüm durumunda ödeyeceği tazminat yüksek değilse, ilaç bedelini ödemek yerine ölmemizi tercih ediyor

Bir gün tek başına

Her insanın tek başına olduğu bir zaman gelir. Öyle yalnız başına zaman geçirmek gibi değil. Tek başına olduğunu idrak ettiği bir zaman. Çekilmemiş fotoğraflar bazen yüzüne yüzüne de vurur. Düşüncelerini kaplamak gibi değil. Mutlaka olur, anlarsın ya da anlamazsın olanı biteni ama mutlaka olur