19 Nisan 2020

Kendine ait bir cehennem…

Her zaman olduğu gibi yaşadıklarımıza toplumsal cinsiyet perspektifinden baktığımızda ise eşitsizlik daha da derinleşiyor. Küresel bir salgının bedelini yine en çok kadınlar ödüyor...

Ece Ünver*
Uluslararası Af Örgütü Türkiye Direktörü

Bugün evde geçirdiğim onuncu gün. Kendimi bildim bileli bu kadar uzun bir süre evden hiç çıkmadığım olmamıştı. Üçüncü gün sabah nefes alamıyorum diye uyandım. Hastalandığıma o kadar emindim ki evin içerisinde hızla ateş ölçeri aramaya başladım. Nefesimi kesen şeyin hastalık değil de kaygı seviyem olduğunu anlamam hatırı sayılır bir süre aldı. Kaygılandığıma hiç bu kadar sevindiğim olmamıştı. 

Birkaç gün önce balkonda oturmuş kahvemi içerken artık evden sıkılmış hissetmiyordum. Tam tersine bu günlerde evde kalmamı mümkün kılan bir işim ve keyifli bir evim olduğu için huzurluydum. Kendime ait bir evde daha önce hiç tanışmamış olduğum bir gerçeklik içerisinde yeni bir düzen oluşturmuştum. Kendi adıma huzurlu olsam da ilerleyen günlerde uykularım pek çok kez kaçtı. Sıklıkla evden çalışabilecek iken işe gitmek zorunda bırakılan ya da ücretsiz izne zorlanan, bebekleri ve çocuklarıyla bu zor günleri atlatmaya çalışan aileme ve arkadaşlarıma ağladım.

Elbette, üzüntülerim, kaygılarım, kızgınlıklarım sadece birincil dereceden tanıdığım insanlarla sınırlı değildi. Koronavirüsle en ön saflarda yeterli ekipman olmaksızın mücadele eden sağlık çalışanları, hizmet sektöründe hiçbir koruma önlemi olmadan çalışmak zorunda olanlar ya da artık çalışmasına ihtiyaç duyulmadığı için “zorla” izne çıkarılmış ya da işinden edilmiş insanlar, devletin bakım yükümlülüğünde olanlar, mülteciler, evsizler diye uzayıp gidiyordu liste. Son 10 gün içerisinde çaresizlik, hislerimi anlatmak için başvurduğum sık kullanılan kelimeler arasında kendine yer buldu. Koronavirüs bulaşmak için aramızda ayrımı yapmıyordu belki ama hepimizin aynı gemide olduğunu düşünmek de naiflikten öte gitmiyordu. Hayatta kalmak ya da hastalanmamak için eşit koşullarda mücadele etmiyorduk

Her zaman olduğu gibi yaşadıklarımıza toplumsal cinsiyet perspektifinden baktığımızda ise eşitsizlik daha da derinleşiyor. Küresel bir salgının bedelini yine en çok kadınlar ödüyor.

Kadınlar hâlihazırda dünyanın ücretsiz bakım işlerinin çoğunu yapıyor. Uluslararası Çalışma Örgütü'ne (ILO) göre, kadınlar küresel olarak toplam ücretsiz çalışmanın yüzde 76,2'sini gerçekleştiriyor. Bu oran erkeklerden üç kat daha fazla. Asya ve Pasifik'te bu rakam yüzde 80'lere çıkıyor. Sağlık sistemi üzerinde baskı arttıkça Koronavirüs ile enfekte olmuş birçok insanın evde bakım görmesi, kadınların genel yüküne katkıda bulunmasının yanı sıra enfekte olma riskinin artması anlamına da geliyor. 

UNESCO'nun raporlarına göre, 130'dan fazla ülke okulları kapatmış durumda. Şu ana kadar gerçekleşen kapatmalardan dünya çapındaki öğrenci nüfusunun yüzde 80'inden fazlası etkileniyor. Kadınlar, okulların kapanmış olmasından pek çok farklı nedenle etkilenmiş durumda. İşlerini kaybediyor, ücretsiz izne gönderilecek listesinde en tepe de bulunuyor ya da çocuk bakımı ile birlikte evden çalışmanın sınırlarını zorluyor.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından analiz edilen 104 ülkede ise kadınlar sağlık ve sosyal bakım alanındaki işgücünün yüzde 70'ini gerçekleştiriyor. Kendilerine yönelik kişisel risklere rağmen salgınla en ön saflarda mücadele eden bu kadınlar, yalnızca enfekte olma riski taşımıyor. Aynı zamanda uzun çalışma saatleri ve fiziksel/psikolojik yorgunluk gibi birçok sorunla mücadele etmek zorunda.

UN Women'dan Anita Bhatia ise; dünya çapındaki karantina ve sosyal izolasyon uygulamalarının aile içi şiddet mağdurlarına yönelik riskleri arttırdığını belirtiyor. Çin'de kadın hakları aktivistler, milyonlarca insanın karantina olduğu dönemde ev içi şiddet vakalarında ciddi bir artış olduğunu ifade ediyor. Aktivistlerin yaptığı açıklamalara göre, bazı polis karakolları önceki yılın Şubat ayı ile karşılaştırıldığında, bu sene üç kat daha fazla eviçi şiddet vakası raporlamış durumda.

Görünen o ki bazılarımız için dünyanın en güvenli yerine dönüşmüş olan evlerimiz, bazılarımız için adeta kendine ait bir cehennem. Ne var ki, biz kadınlar bu cehennemlerin yabancısı değiliz. Daha önce pek çok kez zorladığımız gibi çıkış kapılarını yine ısrarla zorluyoruz. Belki şu an biraz daha kısıtlı imkanlarla, çoklukla dijital dünyada mücadelemiz sürüyor. Korona sonrası dünyada bir kez daha ve her zamankinden daha güçlü bir şekilde maruz kaldığımız adaletsizlikleri, şiddeti ve eşitsizliği gözler önüne sermek ve haklarımızı talep etmek için sokaklar bizi bekliyor… Biliyorum, omuz omuza isyan edeceğimiz günler yine gelecek.


*Kendine Ait Bir Köşe, Uluslararası Af Örgütü ve T24 işbirliğiyle hayata geçirilen, kadın ve LGBTİ+ hakları mücadelesinde yer alan hak savunucusu ve aktivistlerin kendi deneyim ve gözlemlerini aktarmasını önceleyen bir yazı dizisidir. Bu yazıdaki tespit, görüş, tavsiye ve yorumlar tamamen yazarın kendi görüşlerini yansıtmaktadır. Uluslararası Af Örgütü'nün yazılarla ilgili hiçbir yasal ve idari sorumluluğu bulunmamaktadır.

Yazarın Diğer Yazıları

"Evlendikten sonra dışarıyı unutmuştum, yolları, sokakları"

Uluslararası Af Örgütü Basın Sorumlusu Fatma Yörür'ün söyleşisi...

Sınır, hiçbir yer ve hak ihlallerinde ortaklaşan insanlar

Hayatları hiçe sayılan insanların uğradıkları şiddetin ortaya çıkarılması ve benzer durumların önüne geçebilmek için mücadele etmemiz gerek!

Yeni ve güçlü bir enstrüman: İstanbul Sözleşmesi

Bugün geçmişin bize yüklediği sorumluluk ve geleceğin aydınlık beklentisi ortamın karanlığına karşı direnmede gücümüz