22 Mayıs 2025

Ya Linet bu ülkeden giderse…

Biz burada savaşı lanetlerken ve o savaşta payı olduğunu düşündüğümüz herkesi teşhir etmenin telaşına düşerken, iştahla inşa ettiğimiz ırkçılığın yeni savaşların meşruluğunu ilmik ilmik örmekte olduğunu fark bile etmiyoruz. O yüzden Linet’i sahneye çıkartmıyoruz. Kapısına gidip onu yuhalıyoruz, tehdit mesajlarıyla korkutmaya çalışıyoruz. Sırf ırkı yüzünden bu ülkede barınamasın istiyoruz

Linet, iyi bir insan mıdır yoksa babası Yahudi olduğu için doğrudan kötü bir insan mı?

Linet ne kadar Türktür ve ne kadar Yahudi?

İsrail Filistin’e zulmederken, İsrailli bir sanatçı burada konserler verip şarkılar söyleyebilsin mi söyleyemesin mi?

Hadi hep birlikte, Yahudi ve Türk melezi bir sanatçının karnesini doldurmak için ona notlar verelim. Sanatçının hâl ve davranışlarına bakalım. Sorulara verdiği cevapları toplayalım. Beyanlarını didik didik edelim. Bugüne kadar Filistin’de olanlarla ilgili söylediği ya da söylemediği sözleri arayıp çıkaralım.

İsrail’de askerlik yapmış mı yapmamış mı?

Gazzeli çocuklar için gözyaşı dökmüş mü dökmemiş mi?

İsrail’in Filistin’i işgalini lanetlemiş mi lanetlememiş mi?

Hassas tartılarımızda o sözlerin her bir kelimesini karşılıklı kefelere koyup tartalım. Gözlerimizi gözbebeklerine dikelim. Anlamaya çalışalım. Filistin’deki Müslümanların ölümünde Linet’in parmağı mı var yoksa Linet bir İsrailli olmaktan utanç duyar mı?

Linet’in bu savaşta durduğu yer neresi, gerçekte kim için atmakta o melez yüreği?

Bu insan gerçekte onlardan mı yoksa bizden mi?

“Biz” kelimesi bu dünyadaki kelimelerin en tehlikelisi değilmiş gibi… Rahat rahat konuşalım aramızda, Linet bu ülkede bizimle kalsın mı yoksa gitsin mi?

* * *

Kimin aslen kim olduğunu asla tespit edemeyeceğimiz bir hayatta kimlik siyaseti üzerine inşa edilen iktidarlar tarafından yönetiliyoruz ve buna itiraz etmiyoruz.

Savaşları para sahiplerinin elinde oyuncak olan iktidarlar çıkartıyorlar ve yine o iktidarlar bitiriyorlar. Bunu bilmek de gerçeği değiştirmiyor. O iktidarların bize dağıttıkları roller üzerinden öfkemizin rotasını beliriyoruz ve savaşlarda kendi tarafımızı kaygısızca seçiyoruz.

Savaşları külliyen durdurmanın imkânsız ama o savaşlarda bebeklerin ölmememesinin mümkün olduğuna kanıyoruz.

Savaş ekonomisinin getirileri ile götürülerini kafadan hesaplayan ve dünya çapındaki legal ve illegal para trafiğini en çok savaşlar üzerinden yapan para babalarının ve onların aygıtları halindeki devletlerin umrunda olmayan hassasiyetler sadece bizim kırmızı çizgimiz.

Savaş tüccarlarının ve işbirlikçilerinin ne kırmızı ne de başka bir renkte çizgisi var. Onların hesapları sadece kar ve zarar. O hesaplar yüzünden ölüyor her savaşta kadınlar, erkekler, yaşlılar, gençler ve çocuklar.

Biz burada hassasiyetler üzerinden refleksler geliştirip savaşı lanetlerken ve o savaşta payı olduğunu düşündüğümüz herkesi katrana ve tüye bulayıp teşhir etmenin telaşına düşerken iştahla inşa ettiğimiz ırkçılığın yeni savaşların meşruluğunu ilmik ilmik örmekte olduğunu fark bile etmiyoruz.

Biz, İsrailli kim varsa bu dünyada gün yüzü görmesin diyoruz.

O yüzden Linet’i sahneye çıkartmıyoruz. Kapısına gidip onu yuhalıyoruz. Tehdit mesajlarıyla korkutmaya çalışıyoruz. Sırf ırkı yüzünden bu ülkede barınamasın istiyoruz.

“Linet ve onun gibiler bu ülkeden gitsin” isteyenler… aslında ne istediklerinin farkında değiller.

Kimsenin kimseyi sevmediği ve herkesin bir diğerine sadece ırkı ya da dili ya da inancı ya da rengi ya da tarihi geçmişi ya da potansiyel geleceği yüzünden kolayca düşman olabildiği bir dünyada yaşamayı olağan saymak ve düşman bellediğimiz “insanı” parmakla hedef göstererek zafer çığlıkları atmak içimizi soğuturken, artık bitsin istediğimiz savaşları bizzat harlıyor. O yüzden dünyada savaşların ateşi ezelden beri hiç sönmeden yanıyor.

Ölümlerine gözyaşı döktüğümüz küçücük çocuklar, insanlık tarihinin utanç dolu savaşlarla yazılmış olmasından gocunmaksızın tüm yatırımların geleceğin savaşları üzerine yapıldığı şu rezil dünyada neyi tükettiğini ve neden tükendiğini fark etmeyen insan yüzünden o mezarlarda yatıyor.

* * *

Hâl böyleyken; şimdi bir ülke külliyen aklını kaybetti diye ya Linet giderse? Hatta ya Linet de giderse?

Kendisini kin ve nefret politikalarından arındırma umuduna bir daha neresinden tutunabilir bu ülke?  

Mine Söğüt kimdir?

Gazeteci ve yazar Mine Söğüt, 1968 yılında İstanbul'da doğdu. 1985 yılında Kadıköy Kız Lisesi'nden mezun oldu ve aynı yıl İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Latin Dili ve Edebiyatı bölümüne girdi. Lisans eğitimini 1989 yılında tamamladı ve aynı bölümde yüksek lisansa devam etti.

Gazeteciliğe 1990 yılında Güneş gazetesinde başladı. Daha sonra Tempo dergisi ve Yeni Yüzyıl gazetesine çalıştı. Haberci adlı televizyon belgeselinin metin yazarlığını yaptı.

Çeşitli dergi ve gazetelerde yazı ve röportajları yayınlandı. 2013- 2021 yılları arasında Cumhuriyet gazetesinde köşe yazdı.

Yayımlanmış yapıtları

- Adalet Cimcoz, Bir Yaşamöyküsü Denemesi (Biyografi - YKY 2000)
- Beş Sevim Apartmanı (Roman - YKY 2003)
- Sevgili Doğan Kardeş (Araştırma - YKY 3003)
- Kırmızı Zaman (Roman- YKY 2004)
- Aşkın Sonu Cinayettir - Pınar Kür'le Hayat ve Edebiyat (Söyleşi - Everest Yayınları 2006)
- Şahbaz'ın Harikulade Yılı 1979 (Roman - YKY 2007)
- Dolapdere, Kürt Kediler Çingene Kelebekler (Deneme - Heyemola Yayınları 2009)
- Madam Arthur Bey ve Hayatındaki Her Şey (Roman – YKY 2010)
- Deli Kadın Hikayeleri (Hikâye – YKY 2011)
- Darbeli Kalemler (Derleme – Getto 2011)
- Gergedan, Büyük Küfür Kitabı (Hikâye- YKY 2019)
- Alayına İsyan (Deneme - Can Yayınları 2020)
- Başkalarının Tanrısı (Roman – Can Yayınları 2022)

 

Yazarın Diğer Yazıları

Susanla susmayan hiç bir olur mu?

Yasaklar ve sansürler aslında iyidir; iyi olmayan, aksine tehlike kusan tek şey otosansürdür. Otosansür kötülüğün kayda geçmesini engeller. Korkudan susan, sesini çıkarmayan insanlar tehlikeli iktidarların aslen kirli olan sicillerini temiz tutmalarına yarar

Bilmek ve anlamak arasındaki fark

Sokakların gücünden, muhalefetin enerjisinden ve güzel günler göreceğimizden emin olamaktan vazgeçelim...

Konstantiniyye’nin fethi ve Konstantinopolis’in işgali

Atalarımızın fetihlerine sevindiğimiz ve işgalin, istilanın gerçekte ne anlama geldiğini hiç düşünmediğimiz sürece yeryüzünde güzel günler göremeyecek hiç kimse

"
"