05 Mayıs 2025

Barış isteyen de var, istemeyen de

“Telef” olmaktan dem vuran bir dil AKP’nin şimdiki politikasına uygun olan dil. “Şimdiki politika”nın doğru politika olup olmadığını düşünmeye yönelmek AKP’den beklenebilir mi?

Mayıs ayıyla birlikte “karşıt” diyebileceğimiz karakter taşıyan, ama buna rağmen aynı köklerden kaynaklanan iki olay birlikte gündemde yer aldı: Sırrı Süreyya Önder’in ölümüyle onun cenaze töreninde Özgür Özel’in uğradığı çirkin saldırı. Tören etkileyiciydi. Kürt sorununun barışçı bir süreçle çözülmesini isteyen insanların nasıl bir çoğunluk oluşturduğunu gösteriyordu, bu kesimin bu isteğinin ne kadar yoğun olduğunu da gösteriyordu. Dolayısıyla asıl önemli haber oydu. Ama saldırının da olumsuz çağrışımlarıyla önemsiz olduğunu düşünemeyiz, söyleyemeyeceğiz. Saldırıyı yapan adamın gösterdiği hastalıklı psikolojik yapı eyleminin ciddiyetini eksiltmiyor.

Sırrı, yeri doldurulamayacak bir kişiydi. “Vakitsiz” diyebileceğimiz ölümü renk ve ruh kattığı sürecin başarıya ulaşmasını umarım zedelemez, umarım durdurmaz; ama giderilmesi müşkül bir eksiklik olacağı kesin. Kesin olan bir şey daha var şüphesiz: Sırrı, sağlığında yaptığı gibi, ölümüyle de, bu toplumun karşıt uçlarını kişiliklerini kaybetmeden birbiriyle ilişkilendiren, dayatmacı monologları diyaloga çağıran bir insandı. Onun kişiliğiyle bizlere ilettiği çağrı, o çağrıyı almaya hazır kitleleri daha fazla perçinleyecektir.

Ancak, “o çağrıyı almaya hazır” olmayan çok sayıda yurttaşımız olduğunu görmezden gelemeyiz. 

Özgür Özel’e saldıran adamın akli yetilerinin yerinde olmadığı tartışma götürmez herhalde. “Yerinde olmama” sabıkalarından anlaşıldığına göre şiddete açık bir kılığa girmeye teşne. Böyle insanlar kolay etkilenebilir. Bu olayda onu yönlendiren birileri olup olmadığını henüz bilmiyoruz, ama varsa, bu bilginin özellikle gizli tutulacağını tahmin etmek güç değil. Onu doğrudan doğruya ikna eden, teşvik eden birileri olmasa da, genel ideolojik ortamı bu tür davranışlarda bulunmaya yatkın hale getiren bir atmosfer yaratılmasına katkıda bulunanlar var. Başta Cumhurbaşkanı, iktidar kesiminin muhalefet hakkında söyledikleri, siyasi tartışma için kullanmayı uygun buldukları dil, yeterince provokatif. Bu dili kullanırken “Gidin, bu muhalefetin önderlerine saldırın” demek istemiyorlar herhalde. Ama bir toplumda türlü türlü insan var. İktidarın muhalefet üstüne söylediklerini dinleyen, bundan feyz almak gerektiğini düşünen biri bunlardan kendine nasıl pay çıkarır?

Örneğin Cumhurbaşkanı daha nice CHP’linin “telef” olacağını söyledi. Saldırıya geçen adamın Türkçe bilgisi eksik olsa da bir sözlüğe erişmek imkansız olmasa gerek. Türk Dil Kurumu’nun sözlüğü “telef etme”nin anlamını öncelikle “öldürmek, yok etmek” olarak veriyor. Dünyaya bugünkü iktidarın gözünden bakmayı seçmiş bir Türkiye yurttaşı bu tanımdan haberdarsa bu söylenenleri nasıl anlamlandırmalı? Saldırgan, saldırısını yumrukla yapıyor. Yani “telef olacak” sözünün anlamını yumuşatmış.

Özgür Özel enerjik bir muhalefet üslubunu sürdürüyor. Ama “enerjik” demek böyle ölüm çağrışımı yapan bir dil kullanmak demek değil. Bu olayda da kendi başına geleni bir kan davasına çevirmemeye özen gösteriyor; dolayısıyla “telef” edebiyatını kurcalamak yerine Cumhurbaşkanı’nın “geçmiş olsun” mesajını kale alacağını söyledi. Doğru da yaptı. 

“Doğru yaptı”, çünkü CHP olsun, muhalefetin çoğunluğu olsun, Bu toplumun birbirinden nefret eden iki kesimden oluşmuş bir toplum olma durumuna son verme politikası yürütmeye öncelik veriyorlar. Ancak iktidar bu havada değil. Özellikle de, İmamoğlu atağını yapan, diplomasını iptal etmek gibi absürt “çare”lerden medet uman bir iktidarın bir yandan toplumsal kardeşlikten söz etmesi mümkün mü? “Mümkün” olsa da inandırıcı olur mu?

Sanmıyorum. Dolayısıyla “telef” olmaktan dem vuran bir dil AKP’nin şimdiki politikasına uygun olan dil. “Şimdiki politika”nın doğru politika olup olmadığını düşünmeye yönelmek AKP’den beklenebilir mi? Bunu da sanmıyorum.

Murat Belge kimdir?

16 Mart 1943'te Ankara'da doğdu. İngiliz Erkek Lisesi'ni ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Aynı bölümde asistanlık ve doktora yaptı. 1969'da İngiltere'deki Sussex Üniversitesi'nde araştırmacı olarak bulundu. Christopher Caudwell ve Marksist estetik konulu teziyle 1980'de doçent oldu.

Genç yaşlarda yaptığı William Faulkner ve James Joyce çevirilerinin yanı sıra 1964'ten itibaren Yeni Dergi, Papirüs gibi dergilerde çıkan eleştirileri, yorum yazılarıyla tanındı. Namık Kemal, Behçet Necatigil gibi yazarlar üstüne incelemeler yaptı. 1970'te Halkın Dostları Dergisi'nin kurucuları arasında yer aldı. 12 Mart 1971 muhtırasıyla başlayan darbe döneminde iki yıl cezaevinde kaldıktan sonra 1974'te üniversiteye döndü. 1975'te Birikim dergisini kurdu. 1981'de YÖK'ün kuruluşunun ardından üniversiteden istifa etti. 1983'te İletişim Yayınları'nı kurdu, 1984'te Yeni Gündem dergisini çıkartmaya başladı. Denemelerini Tarihten Güncelliğe (1983), 12 Yıl Sonra 12 Eylül (1992), Edebiyat Üstüne Yazılar (1994) kitaplarında topladı. 1980'lerde Sadık Özben mahlasıyla düzenli olarak mizah yazıları yazdı. 1991'de Helsinki Yurttaşlar Derneği, Türkiye şubesini kurdu. 1997'de profesör oldu; 1995'ten bu yana Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü'nde akademik çalışmalarını sürdürüyor.

Marksist estetikten militarizme, edebiyattan yemek kültürüne, Osmanlı ve İstanbul tarihine dek birçok farklı alanda 26 tane kitabı ve çok sayıda makalesi yayımlandı. Halkın Dostları, Birikim, Yeni Dergi, Yeni Gündem, Milliyet Sanat, Papirüs dergilerinde ve Cumhuriyet, Demokrat, Milliyet, Radikal, Taraf gazetelerinde yazdı. Hale Soygazi ile evli.

Kitapları

- Tarihten Güncelliğe (Alan, 1983; İletişim, 1997)

- Sosyalizm, Türkiye ve Gelecek (Birikim, 1989)

- Marksist Estetik (BFS, 1989; Birikim, 1997)

- The Blue Cruise (Boyut, 1991)

- Türkiye Dünyanın Neresinde (Birikim, 1992)

- 12 Yıl Sonra 12 Eylül (Birikim, 1992)

- İstanbul Gezi Rehberi (Tarih Vakfı, 1993; İletişim, 2007)

- Türkler ve Kürtler: Nereden Nereye? (Birikim, 1995)

- Boğaziçi'nde Yalılar ve İnsanlar (İletişim, 1997)

- Edebiyat Üstüne Yazılar (YKY, 1994; İletişim, 1998)

- Tarih Boyunca Yemek Kültürü (İletişim, 2001),

- Başka Kentler, Başka Denizler 1 (İletişim, 2002)

- Yaklaştıkça Uzaklaşıyor mu: Türkiye ve Avrupa Birliği (Birikim, 2003)

- Osmanlı: Kurumlar ve Kültür (Bilgi Üniversitesi, 2006)

- Başka Kentler Başka Denizler 2 (İletişim, 2007)

- Genesis: "Büyük Ulusal Anlatı" ve Türklerin Kökeni (İletişim, 2008)

- Sanat ve Edebiyat Yazıları (İletişim, 2009)

- Balkan Literatures in the Era of Nationalism (Jale Parla ile birlikte, 2009)

- Sadık Özben'in Toplu Eserleri (Helikopter, 2010)

- Başka Kentler, Başka Denizler 3 (İletişim, 2011)

- Edebiyatta Ermeniler (İletişim, 2013)

- Başka Kentler, Başka Denizler 4 (İletişim, 2014)

- Militarist Modernleşme-Almanya, Japonya ve Türkiye (İletişim, 2014)

- Linç Kültürünün Tarihsel Kökeni: Milliyetçilik (Agora, 2006; Berat Günçıkan ile söyleşi)

- Step ve Bozkır - Rusça ve Türkçe Edebiyatta Doğu-Batı Sorunu ve Kültür (2016)

- Şairaneden Şiirsele / Türkiye'de Modern Şiir (İletişim, 2018)

- "Siz isterseniz…" – Popülizm Üzerine Yazılar (İletişim, 2018)

- Sanat ve Edebiyat Yazıları II (İletişim, 2019)

Çevirileri

- Hegel Üstüne: W.T. Stace

- Martin Chuzlewitt: Charles Dickens

- Döşeğimde Ölürken, Ağustos Işığı, Ayı: William Faulkner

- Dublinliler, Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi: James Joyce

- Arabadakiler, Patrick White

- 1844 Elyazmaları: Karl Marx

- Bir Zamanlar Europa'da, Leylak ve Bayrak: John Berger

- Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla: Leo Huberman

- Yazıcı Bartleby: Herman Melville

- Kayıp Kız: David Herbert Lawrence

- Yurtsuzların Ülkesi: Dugmore Boetie

- Lenin ve Felsefe: Louis Althusser (Bülent Aksoy ve Erol Tulpar ile birlikte)

- Yanya Sultanı – Tepedelenli Ali Paşa: William Plomer

 

Yazarın Diğer Yazıları

Daha kötüsü her zaman mümkün

Erdoğan ve Bahçeli… “İsrail’in bir sonraki hedefi” diyorlar. Ola ki bu doğru tespittir. Peki nasıl hazırlanıyor iktidar böyle bir saldırıya? Ekrem İmamoğlu’na savaş açarak...

“Ölmek”

Türkiye’de kimlerin muhafazakâr olduğu ve neyi muhafaza etmek istedikleri benim bir türlü çözemediğim bir bilmece olmuştur. Neyse ki, “bilenler” var. Kimin öldüğünü, kimin geberdiğini bildikleri gibi, ne zaman ve nasıl gebereceğimizi de onlar biliyor

İyi, doğru, faydalı

Neredeyse bütün felsefe tarihi üç “moment”i bulma çabalarıyla doludur. Oysa ne kadar kolay. Ben iyiyim, iyi ve doğruyum; o halde benim işime yarayan şey de iyidir ve doğrudur. Her şeyin bir kolayı var...

"
"