23 Haziran 2025

Dünya potansiyel felaket senaryolarını konuşurken memlekette baskıyı artırmak

Dünyanın, yakın coğrafyanın bu kadar kritik bir dönemden geçtiği anlarda, içeride demokrasiyi, hukuku hakim kılmak son derece önemlidir. Hiçbir gözaltı, tutuklama, haksızlık normalleştirilmemeli, muhalefetsiz iktidarlar hem kendine hem memlekete kaybettirir

Hem dışarıyla, hem içeriyle ilgili olarak…

Her gece bir mutsuzluğa, tedirginliğe uyuyup…

Her sabah yeni bir mutsuzluğa, tedirginliğe uyanıyoruz…

Hemen yakınımızdaki savaş…

İsrail’in İran’a saldırısı…

Ardından ABD’nin İran’ın nükleer tesislerini vuruşu…

Trump’ın bu durumla ilgili yaptığı ilk açıklamada ‘dünyada bu gece yaptığımızı yapabilecek hiçbir ordu yok’ diyerek güç gösterisi…

Gücün-güçlünün, hiçbir kural-kaide, uluslararası düzen-diyalog-diplomasi tanımadan her şeyi yapmaya hakkı olduğunu varsayması…

Olanları sessizce izleyen (yer yer destekleyen) ‘batılılar...'

Başta, Birleşmiş Milletler dünya devletlerini bir arada tutan, denge sağlayan örgütlerin hiçbir ağırlığının kalmaması….

Ekonomileri, enerji nakillerini etkileyebilecek Hürmüz Boğazı’nın kapanma riski…

Suriye’de bir kiliseye saldırısı…

Ölümler, yaralanmalar, acılar…

Bugünün ve geleceğin büyük belirsizliklere, ne yazık ki olumsuz gelişmelere işaret ediyor olması…

Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın dün sabah saatlerinde yaptığı şu açıklama kritik:

"Türkiye, ABD’nin İran İslam Cumhuriyeti’nin nükleer tesislerine yönelik saldırısının muhtemel sonuçlarından derin endişe duymaktadır. Yaşanmakta olan gelişmeler bölgesel ihtilafın küresel düzeye taşınmasına neden olabilecektir. Bu felaket senaryosunun hayata geçmesini istemiyoruz."

Dışişleri küresel anlamda ‘potansiyel bir felaket senaryosu’ndan bahsediyor. Peki böyle bir dönemde kendi memleketinizde ne yaparsınız, yapmalısınız? Hukukun, demokrasinin, dayanışmanın, bir arada olmanın-durmanın gereğini değil mi?

Ya ne oluyor içeride?

Her geçen gün artan sayıda soruşturmalar, davalar, gözaltılar, tutuklamalar…

Toplumun geneli tarafından endişe ile izleniyor.

Bir yanda yüksek mahkeme kararlarına rağmen hapiste tutulanlar. Selahattin Demirtaş, Osman Kavala, Can Atalay, Figen Yüksekdağ

Öte yanda özellikle 19 Mart sonrası merkezinde CHP’nin, ana muhalefetin, cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun olduğu sonu gelmeyen ‘adli’ yeni dalgalar.

Bu kez…

Aileler; anneler, babalar, çocuklar da daha öncekilerden farklı olarak, daha yoğun bir şekilde ‘radarda...' Bazen sahip oldukları bir arazide kazı bazen bir banka hesabının tartıştırılması.

Tüm bunlar yaşanırken Ekim 2024’te MHP lideri Devlet Bahçeli’nin kamuoyuna mâl ettiği, arkasında durduğu Kürt sorununun çözümüne dair bir süreç de sürdürülmeye çalışılıyor. CHP lideri Özgür Özel de İmamoğlu da üzerlerindeki baskıya rağmen süreçten, buna destekten hiç vazgeçmedi. İmamoğlu ‘Barışın Yolunu Açmak’ konferansına gönderdiği mesajda insanlarımızın eşit vatandaşlıkta buluştuğu güçlü Türkiye’ vurgusunu yaparak şu notu paylaştı:

"Çözmemiz gereken meselelerin en önemlisi, Kürt meselesidir. Ekim 2024’te başlayan ve örgütün fesih açıklamasıyla devam eden Terörsüz Türkiye süreci, tarihi bir önem taşımaktadır. Türkiye’de barış ancak silahların susması, güçlü bir demokratik siyaset ile toplumun her kesiminin konuşması, taleplerini dile getirmesi ile mümkün olacaktır."

Bitirirken…

‘Her kesimin konuşması’… Güzel dilek peki mümkün mü? Ya da bedeli nedir?

Fatih Altaylı youtube kanalında yaptığı bir yorumda ‘tehdit var olduğu’ gerekçesiyle tutuklandı. Aslında ana konunun Altaylı’nın son dönemde ‘etkili bir muhalefet’ yapması olduğunu herkes tahmin ediyor. Tutuklanması gazeteciler üzerinden uzun süredir devam eden baskının yeni aşamasıdır.

Muhalif duruşları nedeniyle tutuklu olanlar ve Altaylı’nın en kısa zamanda özgürlüklerine kavuşması gerekir. Tarihin her döneminde konuşarak bedel ödemek, susmaktan göz yummaktan onurlu, değerli olmuştur. Muhalefetsiz iktidarlar hem kendine hem memlekete kaybettirir.

Dünyanın, yakın coğrafyanın bu kadar kritik bir dönemden geçtiği anlarda, içeride demokrasiyi, hukuku hakim kılmak son derece önemlidir. Hiçbir gözaltı, tutuklama, haksızlık normalleştirilmemeli, sadece kendi mahalle ya da tanıdıklar için değil hukuksuzluk her kime yapılıyorsa demokratik çerçevede itiraz edilmeli.

Murat Sabuncu kimdir? 

Murat Sabuncu İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Protohistorya ve Ön Asya Arkeolojisi bölümünü bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi'nde İşletmecilik Sertifikası programını tamamladı. İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde Medya ve İletişim Sistemleri konusunda yüksek lisans yaptı.

Dergi, gazete, radyo, televizyon, internet haber sitelerinde muhabirlik, editörlük, yayın koordinatörlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı yaptı.

En uzun süre Milliyet gazetesinde çalıştı. Tempo dergisinde genel yayın yönetmenliği, Fortune dergisinde kurucu yönetmenlik yaptı. Skytürk 360'da ekonomiden politikaya değişik programlar hazırladı, sundu. Halk TV'de yorumculuk yaptı. 

Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni oldu, ikinci ayında tutuklanıp Silivri Kapalı Cezaevi'ne gönderildi. Hapsedildiği cezaevinde 1,5 yıl tutuklu kaldı. 

T24'te köşe yazarlığı, yapıyor. 2016 yılından beri pasaportu ve sürekli basın kartı verilmiyor. Yargıtay'ın iki kere verdiği beraat kararına rağmen 7,5 yıl hapis cezası talebi içeren dosyası, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda bekliyor.

Bölgeden tanıklıklarını ve izlenimlerini "Gazze: Mahsuscuktan Bir Aşk Hikâyesi" adıyla yayımlanan kitabında paylaştı. Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti "En İyi Köşe Yazısı" ödülü ve Ayşenur Zarakolu Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü sahibi. Sorbonne'da hukuk doktorası yapan avukat oğlu, Nuri isimli bir kedisi var.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Silahların bırakıldığı, barışa adım atıldığı gün, Erdoğan’a ‘Kürt sorunu daha çok demokrasi ile çözülür’ dediğini hatırlatalım

20 yıl önce ‘Kürt sorunu benim de sorunumdur’ diyen Erdoğan aynı konuşmada sorunu ‘daha çok demokrasi’ ile çözeceğinden de bahsetmişti. Bugün gelinen noktada toplumun ağırlıklı olarak seküler değerlerini savunanlar,  başta ana muhalefet partisi ciddi ‘demokrasi sorunu’ ile uğraşıyor. Toplumun özellikle ‘silah bırakma ile gelebilecek demokratikleşme beklentisi’ iktidara çok şey söylüyor

Öcalan’ın çağrısı, ‘Hayırlı Cuma’ ve Barrack neden ‘Osmanlı millet sistemi'ni övdü?

Bir yanda tarihsel geçmişi çok derin ve bölgesel bir sorunun çözümü noktasında önemli adımlar. Öte yanda içeride muhalefete ağır baskı. Silahların bırakılması, barış için adım atılması önemli. Bu fırsat demokrasi ve hukukun da ardından geleceği bir noktaya evrilmeli

Özgür Özel, Parti Meclisi’nde silahların bırakılması ile ilgili ne söyledi?

“Türkiye kendi iç barışını hızla sağlayıp dünyayı yakalayamazsa bundan sonra lider ülkelerden, önder ülkelerden değil yönetilen ülkelerden biri haline gelir”

"
"