02 Mart 2022

Putinciler

Rusya’nın Avrupa Konseyi üyeliğinin askıya alınması hukuki açıdan doğrudur. Rusya ve dört ülke bu karara katılmadılar. Muhteşem beşliden biri de çekimser oyuyla Türkiye oldu

Rusya'nın Avrupa Konseyi üyeliğinin askıya alınması hukuki açıdan doğrudur. Rusya ve dört ülke bu karara katılmadılar. Muhteşem beşliden biri de çekimser oyuyla Türkiye oldu. Avrupa Konseyi'nin ilk üyelerinden ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini yazanlardan olan bir ülkeye bu tutum hiç yakışmadı. Bizi Avrupa Konseyine yerleştiren İsmet İnönü'nün de, Celal Bayar'ın da, Adnan Menderes'in de, eminim, kemikleri sızladı. Hukukun gereğini yapmadık.

Buna karşılık, Montrö Sözleşmesi'nin 19ncu maddesinin işletimesi hukuki açıdan çok doğrudur, zaten Türkiye'nin Sözleşme'den doğan hukuki yükümlülüğüdür. Rusya'nın işine gelmese de hukukun gereği budur (Montrö'nün sadece ABD'nin işine gelmediğini söyleyip duranlar şimdi Montrö'ye için için kızıyor olabilir.)

Montrö'nün 19. maddesini uygulamak zorunludur, çünkü Rusya ile Ukrayna arasında savaş yaşanmaktadır. Uluslararası hukukta buna savaştan başka bir şey denilmez. Evet! Hukuk açısından bakmayı sürdürelim: Rusya Ukrayna'yı istila ve işgale girişmekle saldırganlık suçu işlemektedir. Uluslararası hukukun, eski deyişimizle devletler hukukunun en vahim suçu işlenmektedir. Bir ülke diğer bir ülkenin egemenlik hakkına, toprağına tecavüz etmektedir.

Böyle savaş durumlarında tarafların insancıl hukuka ya da diğer bir deyişle savaş hukukuna (dört Cenevre Sözleşmesi ve iki protokolu) uymaları beklenir. Olan biteni televizyonlardan izliyoruz. Rusya vahim savaş suçlarını gözünü kırpmadan işlemektedir.

Savaş Avrupa Konseyi'nin iki üyesi arasındadır. Her iki üye de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (AİHS) taraftır. Dolayısıyla savaş halinde bile bu sözleşmenin uygulanması gereken geniş bir alan vardır. Rusya'nın buna aldırmadığını, AİHS'nin sağladığı hakları, başta yaşam hakkı olmak üzere barbarca ihlal ettiğini görüyoruz.

İdeal bir uluslararası hukuk düzeninde Rusya'nın yaptıkları yanına kalmaması gerekir. Herhalde Rusya aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde devlet davası ve binlerce kişisel dava açılacaktır. Ukrayna'nın Uluslararası Adalet Divanı'na başvurusu da doğrudur. O divandaki Rus yargıç bakalım ne yapacak? Öte yandan Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin savcısı Karim A. A. Khan Ukrayna konusunda soruşturma açmaya karar vermiş. Bakalım ne çıkacak?

İdeal bir uluslararası hukuk düzeni içinde, savaş suçu işleyen Afrikalı liderler gibi Putin'in de Uluslararası Ceza Mahkemesine çıkarılması gerekir. O zaman, eminim, "NATO genişleyerek beni tahrik etti, ben de Ukrayna'ya saldırdım" diyecektir. Sık sık basında görüyoruz: saldırıcı "Beni tahrik etti. Saldırdım" der, katil "Beni tahrik etti. Öldürdüm" der. Tahrik var veya yok, suç işlenmiştir. Tahrik argümanı yapılan suçu aklamak, olmazsa cezayı hafifletebilmek için kullanılır. Putin'in de siyasal propaganda düzeyinde yaptığı budur. Yakın tarihi bile araştırmaya üşenen zihin tembellerinin akılarını çelmeye çalışmaktadır.

Putin'in NATO ile ilgili iddiası 1990'dan bu yana NATO – Rusya ilişkilerinin ayrıntılı incelenmesini gerektirir. NATO'nun iddiaları da tam karşı yöndedir. Konuyu bilmeden, son olaylar ışığında hiç değilse sanal ortamda araştırmadan konuşan çok bizim ülkemizde. NATO otuz yıldır genişliyor. Bizim Putincilerin otuz yıldır bu konuda fikir beyan ettiklerini işitmedik. NATO genişlemesi oybirliğiyle olur. Şimdiye kadar kimse "Hükümetimiz şu veya bu ülkenin NATO üyeliğini önlesin" demedi. Afedersiniz ama aklınız nerdeydi? Bugün, akıldışı bir Batı düşmanlığı içinde Putin'i haklı ve mazur göstermeye çalışıyorlar. Konunun içinden gelen biri olarak söyleyeyim: NATO, Napolyon değildir.

Türkiye NATO üyesi olarak Rusya'nın tehdit algılaması içinde yer alır. Onun için bulmuş Putin bizimkileri, Türkiye'yi NATO'dan ayırmaya çalışıyor kaç yıldır. NATO üyeliğine şimdi başvuruyor olsaydık, Bay Putin "Türkiye NATO üyesi olamaz. NATO'nun beni alttan sıkıştırmasına izin vermem" derdi. Montrö olmasaydı, bugünkü koşullarda Putin Montrö'ye izin verir miydi acaba?

Putin'in ruh akrabası olan Beşar Esad sevgili ağabeyinin tarihi düzelttiğini söylemiş. O zaman tarihi iyice düzeltsin Putin, Kırım'ı, kadim sahibi olan Türklere geri versin. Bu çağda sınırlarla zor kullanarak oynanmaz.

Umrunda mı Putin'in? Rus milliyetçilik zehirinden içmiş. Ukrayna'yı ayrı bir ülke olarak göremiyor, Ukrayna'nın egemenliğine, tercihlerine saygı göstermek istemiyor. (Ukrayna istediği örgüte üyelik için başvurabilir.) Kendi etnik imparatorluğunu kaba kuvvet kullanarak kurmak için Avrupa'nın, dünyanın barışını tehlikeye atıyor. Nükleer silahlardan söz edecek kadar barbar bir söyleme başvurabiliyor. Putin Rusya'ya yazık ediyor. Rusya bugünkü görünümünü hak etmiyor.

ABD emperyalizmine haklı olarak karşı çıkmak, Putin'in emperyal emellerini, Çin emperyalizmini desteklemeyi gerektirmez. Hepsine karşı çıkmak gerekir.

Putin'in yaptıklarına da önce hukuk düzeyinde bakmak gerekir, şu veya bu ülke ya da blok açısından değil. Eğer Türkiye'de hukuk devletini gerçekten isteyen, savunan biriyseniz Putin'in uluslararası hukuku, savaş hukukunu ve insan hakları hukukunu ihlal etmesini haklı ve mazur göstermeye çalışmazsınız. Kaldı ki, buna hukukta "Suça övgü" derler.

Putin asıl demokrasiden çekiniyor, Ukrayna yoluyla gelebilecek demokrasiden. Putin ifade, basın ve gösteri özgürlüklerini hiçe sayıyor. İnsan haklarını ve demokrasiyi içselleştirmiş bir kişinin böyle bir Putin'i desteklemesi olanak dışıdır. Hem demokratım, falan filanım diyeceksin, hem de Putin'i destekleyeceksin. Böyle şeyler ancak bizim ülkede olur...

Yazarın Diğer Yazıları

Washington ve Ramallah

Özgür Özel’in Ramallah’a gitmesi “özel” bir anlam, önem taşıyacaktır. Ramallah’a, yerel seçimleri kazanmış, ülkesinin birinci partisi haline gelmiş bir siyasal hareketin lideri olarak gidecektir. CHP’nin sadece Filistin değil, Orta Doğu’ya ilişkin vizyonunu ortaya koyması, Ramallah’dan uluslarararası topluma Türkiye’nin yeni sesi olarak seslenebilmesi önemlidir

Ölüm ana

Yaşamamıza izin veren Ölüm Ana olduğunu düşünüyorlar. Ondan medet umuyorlar. Ölümün yaşamdan güçlü olduğunu görüyorlar. Yılda yirmi, otuz bin cinayetin işlendiği bir ülkede ölüme "insaf et, bizi yaşat" diyorlar. Hayat o kadar ucuz olunca ölüme yakıştırılan güç artıyor. Ölümde ana rahminin, kucağının sıcaklığı aranıyor

Meksika'daki kadın

İnanılır gibi değil ama gerçek! Meksika'nın dini Guadalupe Bakiresi dinidir. Başka bir deyişle, bizim açımızdan önemli olan, Meksika'nın kendine özgü bir hristiyanlık, nerdeyse yeni bir din benimsemesidir. Başat figürü de bir kadındır. İşte maço Meksika! Ey Kibele! Sen nelere kadirsin!