20 Ağustos 2021

Türkiye - Afganistan ittifakı

Taliban'a verilecek mesajlar onları şeriat yolunda teşvik edici nitelikte olmamalıdır. Taliban'a kadın hakları, Şiilere karşı ayırımcılık yapılmaması, hukuk devleti, demokrasi, uluslararası insan hakları hukuku anımsatılmalıdır. Yoksa Afganistan’da kabaran gericilik tsunamisi bütün Müslüman ülkeleri, biz dâhil etkileyebilir.

Çok kaygılıyım. Çok endişeliyim.

Pakistan’ı ve birkaç açıdan Çin’i saymazsak, Taliban’a en yakın duran yönetim bizimki.

Taliban "Türkiye'yi bir düşman olarak değil müttefik olarak görüyoruz” demişti. Taliban’ın böyle konuşması boşuna değilmiş. Biz de aynı yönde açıklamayı yaptık işte. 1921 Türkiye – Afganistan Dostluk Anlaşması’na dayanan bir ilişkiden ve ahde vefadan, yani bu anlaşmanın uygulanmasından söz ettik. Söz konusu anlaşmaya göre, yorumlarsak, iki ülkeden biri saldırıya uğrarsa diğeri gerekli yardımla desteği sağlayabilecek. İşte böyle. Artık askerlerimiz müttefik Afganistan toprağında rahatça kalabilir, şakayla karışık söylersek, Taliban'la mücadele için değil, Taliban'ı dış saldırılara karşı korumak için. Yaptığımız açıklamalardan çıkan hukuki anlam budur. Çok matrak bir durum değil mi? Bir NATO ülkesi Taliban'la müttefik.  NATO nasıl bir üyeye yapılan saldırıyı hepsine yapılmış sayıyorsa,  Türkiye – Afganistan ittifakı da biraz öyle. Kime saldırılırsa yanında Türkiye (!)

Bizimkilerin anlayışına göre, Dostluk Anlaşması Afganistan’ı kim yönetirse yönetsin geçerlidir. Anımsayalım: 1928’de yenilenen o anlaşma dönemin modernleşmeye yönelmiş iki Müslüman ülkesi arasındaydı. 1 Mart 2021 günü yüzüncü yıl dönümünü iki ülkenin bir törenle kutladıkları bu anlaşma bir bakıma uygarlık ve ilerleme ortaklığıydı. Atatürk, Taliban gibi karanlık güçlerle öyle bir anlaşma yapar mıydı? Hukuki inceleme bir yana, bir ahde vefa olacaksa anlaşmanın ruhuna göre, yani modernleşme yönünde olmalıdır. Taliban'ın yönü nedir? Daha önemlisi; biz Taliban’ı hangi yönde görüyoruz? Doğru yönde mi görüyoruz?

1980’li yıllarda Afgan mücahitlerinin direnişi Türkiye’deki dinselci kesimin en çok ilgilendiği konulardan biriydi. Afgan mücahitlerinin “dinsiz komünist Ruslarla” mücadelesi efsanevi boyutlarda algılanıyordu. Hikmetyar kahraman olarak görülüyordu. O dönemde Batı da pek severdi Afgan mücahitlerini. Afganistan’da geçen Rambo filmini anımsayın. Sonra koşullar değişti. Afgan mücahitlerinden biri Talibanı kurdu, bugünlere geliverdik. Taliban gericiliğin sembolüdür bugünkü haliyle. Bakın Taliban liderlerinden Waheedullah Haşimi Reuters’e konuşmuş: “Hiçbir şekilde demokratik bir sistem olmayacak. Tartışmayacağız çünkü bu açık; bu şeriat kanunu ve o kadar.”

Güya biz Taliban'ın ılımlı açıklamalarını memnuniyetle karşılıyormuşuz. Bu son açıklamayı da öyle karşılıyor muyuz? Taliban'a verilecek mesajlar onları şeriat yolunda teşvik edici nitelikte olmamalıdır. Taliban'a kadın hakları, Şiilere karşı ayırımcılık yapılmaması, hukuk devleti, demokrasi, uluslararası insan hakları hukuku anımsatılmalıdır. Olacaksa işbirliğimiz bu evrensel ilkelere Taliban'ın uyum sağladığı ölçüde olmalıdır. Taliban en kısa sürede bir uluslararası konferans ve onu takip edecek bir BM Güvenlik Konseyi kararı yoluyla zaptürapt alınmalıdır. Yoksa Afganistan’da kabaran gericilik tsunamisi bütün Müslüman ülkeleri, biz dâhil etkileyebilir.

Atatürk’ün kurduğu laik sistem ilerlemek isteyen bütün Müslüman ülkeler için modeldir. İnsanlık tarihinin Türkiye’ye yüklediği misyon da bu sistemi Taliban'lara karşı savunmak, yaymaktır. Gel gör ki, Türkiye’nin kendi içinde bile bu sistemin sarsılması dış ilişkilerimizi de olumsuz yönde etkilemektedir. Müslüman Kardeşler filan derken, bir de Taliban çıktı başımıza...

Bizimkiler güya antidemokratik diktatör Esad’a karşı demokrasiyi, insan haklarını savunmak üzere Suriye işine müdahil olmuşlardı, hem de silahlı şekilde. Hâlâ öyle diyorlar... Peki, o zaman, antidemokratik Taliban'a nasıl olumlu yaklaşabiliyorlar? Aslında Müslüman Kardeşlerin de, Taliban'ın da hedefleri birdir: bulundukları yerlerde kendi kafalarına göre bir şeriat düzeni kurmak.

Bilmiyorum Ferit Edgü’nün son kitabı Orhan Duru (Ölmeden önce / Ölmeden sonra) ‘yu okudunuz mu? Ferit Edgü yine ‘az söz- çok öz’ ustalığını sergiliyor. Yakıcı bir cümleyi aktarıyorum: “Öyle sanıyorum ki, bizler, lâik cumhuriyetin son çocuklarıyız.”

Çok endişeliyim. Çok kaygılıyım.

Yazarın Diğer Yazıları

Ölüm ana

Yaşamamıza izin veren Ölüm Ana olduğunu düşünüyorlar. Ondan medet umuyorlar. Ölümün yaşamdan güçlü olduğunu görüyorlar. Yılda yirmi, otuz bin cinayetin işlendiği bir ülkede ölüme "insaf et, bizi yaşat" diyorlar. Hayat o kadar ucuz olunca ölüme yakıştırılan güç artıyor. Ölümde ana rahminin, kucağının sıcaklığı aranıyor

Meksika'daki kadın

İnanılır gibi değil ama gerçek! Meksika'nın dini Guadalupe Bakiresi dinidir. Başka bir deyişle, bizim açımızdan önemli olan, Meksika'nın kendine özgü bir hristiyanlık, nerdeyse yeni bir din benimsemesidir. Başat figürü de bir kadındır. İşte maço Meksika! Ey Kibele! Sen nelere kadirsin!

Okuyan kadın

Kadını kitaptan ayıramazsın, yoksa elma boğazına takılır