28 Mayıs 2022

Putin'in Ukrayna'sı, Erdoğan'ın Rojava'sı

Putin'le Erdoğan'ın kendi bölgelerinde -ister operasyon, ister harekât, ister saldırı, nasıl adlandırırsanız adlandırın- giriştikleri işin gerekçesi tıpa tıp aynı: ülkeye yönelen yaşamsal tehdit, yani beka sorunu. Karşı taraftan saldırı geldiği, gelmemişse de gelmesi ihtimali harekât gerekçesi olarak ileri sürülüyor

Benzerliklerine şaşmaktan bir türlü kendimi alamıyorum. Hele de Putin, NATO şemsiyesiyle kendini güverce altına almaya heveslenen Ukrayna'ya saldırdığından bu yana iki liderin kibarca "operasyon" (bizde daha çok sınırötesi harekât) denilen savaşı meşrulaştırma gerekçeleri: ülkenin dış güçlerin saldırısıyla karşı karşıya bulunduğu, güvenlik tehditinin de ötesinde beka sorunu yaşandığı savı; milliyetçiliği körükleyerek siyasal rant devşirme ve ülkedeki ekonomik bunalımı perdeleme çabaları, savaş karşıtlarına uygulanan baskılar, yasaklar, tehditkâr dış siyaset, yayılmacılık ve bilinçaltındaki (ya da üstündeki) emperyal hayaller…

Putin'in Ukrayna'sı, Erdoğan'ın Rojava'sı bir sürü farklılığa rağmen aynı zihniyetin sonucu. 

Kobani bu defa düşecek mi?

Şimdi bölgeye yeni ve çok kapsamlı bir sınırötesi harekât söz konusu. "Kobani düştü düşecek" diye kınalar yakıldığı, ülkenin de bölgenin de toz duman olduğu günden (7 Ekim 2014) bu yana yıllar geçti. Suruç'un hemen karşısındaki Kobani IŞİD'in eline geçmişti, sınırlarımız IŞİD tehditi altındaydı. Bu tehdit o günlerde AKP iktidarını korkutmuyordu. Ne de olsa din kardeşi değil miyiz! Nüfusunun ezici çoğunluğu Kürtlerden oluşan Kobani'yi IŞİD'den YPG kurtardı. ABD'nin, aynı zamanda Rusya'nın YPG'ye desteklerinin bölge hâkimiyeti mücadelesi yanındaki ikincil nedenlerinden biri de buydu.

Rojava'da (Suriye Kürdistanı ya da Batı Kürdistan) Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi kurulduğundan bu yana bölge, Türk-İslam zihniyetinin kadim Kürt fobisi ve düşmanlığı nedeniyle Erdoğan AKP'sinin, daha sonra da Cumhur İttifakı'nın gözündeki mertek oldu. Türkiye her fırsatta tekrarlanan sınırötesi harekâtlarla yer yer sınırın 30-32 km derinliğine kadar Suriye topraklarına girerek "güvenlik koridoru" (aslında Kürtlerden arındırılmış kuşak) oluşturmayı sürdürdü. Ancak bu koridor bazı bölgelerde kopuyor, çeşitli nedenlerle bir türlü tamamlanamıyordu. Şimdi iktidar başladığı işi tamamlamaya soyunuyor. (Bölge'deki gelişmeler ve Türkiye'nin bölge siyaseti için Fehim Taştekin'in Duvar'daki 26 Mayıs tarihli yazısı).

Erdoğan'a acele bir "zafer" lazım

Erdoğan iktidarının fena halde sıkışmış durumda olduğu, seçmen çoğunluğunun gözünde siyasal ve moral üstünlüğü yitirdiği görülüyor. Bunu kendileri de biliyorlar. Sadece Erdoğan ve kurmayları için değil vakıfları, tarikatları, SADAT'ları, 5'li çete ve onların yavruları, devletteki-yargıdaki aparatları, kısaca çıkarları ve bekaları tekadam rejimine bağlı olan kişi ve grupların tümü için önümüzdeki seçim siyasî mücadelenin çok ötesinde, bir hayat memat meselesi. Ekonomi asla düzelmeyeceğine, pahalılık ve zamlar durmayacağına, halkın yoksulluğu ve tepkisi giderek büyüyeceğine göre, seçimlere doğru gidilirken Erdoğan'ın elindeki tek koz bir zafer algısı yaratmak. Zafer pazarlamanın KDV'si de var: bir yandan vatan-millet-şehit edebiyatıyla milliyetçi dalgalar kabartılırken vatan kurtarma gerekçesiyle her türlü muhalif sesi, özellikle barışçı, özgürlükçü kesimleri baskı ve şiddetle susturmak; farklı düşüneni, farklı yaşayanı, farklı inananı din düşmanı, vatan haini, ahlâk düşkünü, terörist ilan etmek; bu yolla muhalefetin elini dilini bağlamak…

Şu sıra köy köpeksiz görünüyor

Putin'in Ukrayna'da başlattığı savaş dünyada olduğu gibi bölgede de güç dengelerini, stratejik konuşlanmaları, dostlukları düşmanlıkları sarsıyor, değiştiriyor. Rusya'nın Ukrayna savaşı nedeniyle bölgeden kuvvetlerini çektiği, ilgisini azalattığı; Amerika'nın ise NATO üyesi Türkiye'ye (şimdilik) muhtaç olduğu böyle bir dönemde, Suriye ve Irak köpeksiz köy gibi görünüyor.

Cumhur İttifakı'nın harcı olan Sünnî-Müslüman, şoven milliyetçi, savaşçı, yayılmacı siyaset için bulunmaz bir fırsat bu. Başlanan iş bitirilecek! Başlanan iş, bir yandan toprak bütünlüğüne saygılı olunduğu mavalı okunan kuzey Suriye topraklarına 30-32 km. derinliğe kadar girip Irak'ta da devam eden sınır boyunca Kürtlerden arındırılmış bir nüfuz bölgesi, resmî adıyla "güvenlik koridoru oluşturmak. Bu koridorda bazı bölgeler Rusya'nın veya ABD'nin yeşil ışık yakmamaları, Suriye ordusunun müdahalesi, ama özellikle yerel unsurların YPG'nin direnişi nedeniyle alınamamıştı. Şimdi bu iş tamamlanacak…

Kuzey Irak'ta, kara ve hava harekâtı sürerken eli kulağındaki yeni Rojava ya da Kobani harekâtının gerekçesi; oradan gelen saldırılar ve tehditler. "Bölgelerimize saldırıların yarattığı yaşamsal tehdit yüzünden bu operasyonu yapmak zorundayız" diyor Erdoğan. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu da "Ne zaman bize saldıracaklar diye bekleyemeyiz" diyerek Erdoğan'ı teyid ediyor. 

Putin'le Erdoğan'ın kendi bölgelerinde -ister operasyon, ister harekât, ister saldırı, nasıl adlandırırsanız adlandırın- giriştikleri işin gerekçesi tıpa tıp aynı: ülkeye yönelen yaşamsal tehdit, yani beka sorunu. Karşı taraftan saldırı geldiği, gelmemişse de gelmesi ihtimali harekât gerekçesi olarak ileri sürülüyor.

Sormaktan korktuğumuz sorular

Televizyon kanallarını dolaşıyorum, ekranları tarıyorum, sıkı muhalif bilinen kanalların sunucularını, gedikli uzmanlarını, yorumcularını, gazetecilerini de dinliyorum. Erdoğan'ın yaşamsal ihtiyacı olan "zafer" neredeyse hepsi tarafından "satın alınmış". Müdahale kararını aşkla, şevkle, heyecanla karşılıyorlar. Tam zamanı olduğunu, geç kalınmaması gerektiğini söylüyor, Suriye'nin kuzeyinde sınırlarımız boyunca uzanan böyle bir koridorun yararlarını sayıp döküyorlar.

Kafama takılan soruları dile getiren olur mu diye bekliyorum, olmuyor. Şoven Türk milliyetçiliği, devlet tapıncı ya da korkusu, farklı olan öteki'ne düşmanlık, savaşçılık (ki eril şiddetin en üst biçimidir), milletin genlerine, beyinlerine kazınmış, terör umacısı aklı, vicdanı karartmış. Muktedirler terör maymuncuğunu kullanarak, korkuları büyüterek iktidarlarını perçinliyorlar.

Örneğin kimse, Suriye'den Türkiye'ye (sınırlarımızın içini kast ediyorum) halen bir saldırı var mı, diye sormuyor. Evet; Türk askerine ve Türkiye'nin desteklediği ÖSO misali veya SADAT yetiştirmesi paramiliter yapılara saldırılar geliyor. Ama nerede? Suriye topraklarında Türkiye'nin yerleştiği koridorda veya kurduğumuz ileri karakolların bulunduğu yerlerde. Dışişleri Bakanı "bölgelerimize" saldırılabileceğini söylerken bunu kastediyor. O bölgeler Türkiye'nin dışında. Oralarda her soydan Cihatçıdan PYD'ye, Suriye kuvvetlerinden ABD veya Rusya'ya kadar türlü çeşitli güç var, birbirlerine ve işgalci saydıkları yabancı güçlere karşı savaşıyorlar. Tepelerine bomba yağdırıldığında, kara harekâtı yapıldığında, köyleri toprakları hallaç pamuğu gibi atıldığında elleri armut toplayacak değil ya, karşılık veriyorlar. Tekrar ediyorum: Bizim topraklarımızda, sınırlarımız içinde değil Suriye ya da Irak topraklarında, yani elin memleketinde.

Bizim anlı şanlı, bugünlerde epeyce canlı muhalefetimiz, "orada ne işimiz var" sorusunu sormuyor, soramıyor. Çoğu zaman koroya katılıp savaş goygoyculuğu yapıyor.

Bir başka soru: Irak'ta, Suriye'de yitirdiğimiz canlarımıza fatiha okumakla, ailelerine başsağlığı dilemekle, düşmanı lanetlemekle yetinenler, "Evlatlarımız nerede, ne uğruna, kimin iktidarının bekası için şehit oluyorlar?" sorusunu sormuyor, akıllarından geçse bile dillendirmeye cesaret edemiyorlar. Çünkü, iktidarın yıllardır yürüttüğü algı operasyonuyla vatan haini, terörist, gayrı millî ilan edilmekten korkuyorlar. "Gerçek vatan hainleri, millet düşmanları kendi bekaları ve yayılmacı emelleri yüzünden evlatlarımızı savaşa sürenlerdir, sizlersiniz!" diyemiyorlar. Ölen her evladımızda, öldürülen her insanda, dökülen kanda, yıkımlarda, acılarda, el kaldırdıkları, hayır diyemedikleri sınırötesi harekât tezkerelerinin suç payını akıllarına bile getirmiyorlar.

Önümüzdeki günlerde bu soruları sorabilmek daha büyük önem kazanacak. Bu soruları soranlar üzerindeki baskılar artacak. Suskunluk ve tepkisizlik, hele de hangi gerekçeyle olursa olsun savaşa destek, Erdoğan'ın zafer algısı yaratmasını kolaylaştıracak. Erdoğan, 6'lı muhalefetin bu zaafına güveniyor. Seçimlerde önünde büyük engel olarak gördüğü HDP'yi, Kürt oylarını, demokratları, barışçıları, muhalefetin "millî cephe"de kendi yanında hizalanmasıyla tasfiye etmeyi planlıyor.

Erdoğan'ın sahte zafer propagandasını boşa çıkarmak için muhalefetin bu soruları sorması, doğru cevapları kitlelere iletmesi, halkın yaşadığı bütün güçlüklerin, bunalımın, çıkmazın esas nedeninin bu zihniyet olduğunu cesaretle sergilemesi gerekiyor. Erdoğan'ın zaferine ortak olunmak istenmiyorsa tabii…

Yazarın Diğer Yazıları

Desteğim DEM Parti'ye, oyum İmamoğlu'na

İstanbul Büyük Şehir'de İmamoğlu'na verilmemiş her oy Cumhur İttifakı'na, özünde Erdoğan'a gidecek

Vicdanını yitirmiş dünyanın vicdanını, ahlakını yitirmiş siyasetin ahlakını savunmak 

Ahlakını yitirmiş siyaset ve onun kadroları aşılmadıkça toplumdaki çürümenin önüne geçmek mümkün değil...

CHP, kuş mu deve mi olacağına karar veremezse…

Tek adam rejiminin yol açtığı toplumsal-siyasal çürümeyi engelleyecek, ortak vatanda hak, hukuk, adalet içinde ortak yaşamı sağlayıp ülkeyi yaşanabilir kılacak güçlü ve -sözde değil özde- demokratik bir muhalefete ihtiyaç var. Ana muhalefet partisinin kendini toparlaması ve demokratik güçleri kendi etrafında toplaması (6'lı Masa gibi değil, turnusol kağıdı Kürt meselesi olan gerçek demokratik güçler) bu yüzden önemli