08 Şubat 2015

"Ben yaptım oldu" sistemi

Başkanlık sistemi olmadan da bu ülke AKP tarafından istenilen keyfiyette yönetilmektedir.

Bir ülkenin yönetim ve devlet sistemini kökünden değiştirecek bir karardan söz ediyoruz. Devlet değişecek, yönetim mekanizmaları değişecek ve yepyeni bir sistem kurulacak.

Niye?

Cumhurbaşkanı Erdoğan “devlet aksadığı” için diyor.

Devlet nerede aksıyor?

Cumhurbaşkanına göre yargı yürütmenin önünü tıkıyor. Şöyle diyor;

“Pek çok kez önümüz tıkandı. Abdullah Bey ile Ahmet Bey ile olan durumumuz farklı ama bu sistemde bir üçlü kararnamede bir atama yapmak çok zor. Ben istediğimle çalışırım ama bu sistemde sizinle gelen sizinle gitmiyor. Mesela yargı bunu engelliyor. Yargı ile 11 kere görevden alınan 12. kez geliyor.”

“Yargı ‘gıcıklık’ olsun diye mi böyle bir tasarrufta bulunuyor, yoksa verdiğiniz örnekteki atamalarda bir hukusuzluk olabilir mi?” sorusunu refiklerimiz sormadığı için yanıtı bilmiyoruz. Ancak Erdoğan’ın başkanlık sistemini hukukun karşısına koyması -gibi bir talihsizlik- ile gerekçesini izah etmesinin bile sorgulanmadığı bir durumla maluluz.

Türkiye 12 yıldır AKP iktidarı tarafından yönetiliyor. “Vesayet rejimleri” ana başlığında askeri, cumhurbaşkanlığı, yargı, bürokrasi ve akademik “vesayetlerine” karşı iktidarın bütünüyle hegemonyasını bina ettiği bir süreci yaşıyoruz.

Yani Efkan Ala’nın ünlü tapelerde “Yasa kararına gerek yok, ne lazımsa çıkar…biz yasa yapan yeriz, gerekirse hangi yasa yapılıyorsa onu yapar, sizin yaptığınızı suç olmaktan çıkarırız” söylediği iddia edilen bir dönemi geride bıraktık. Üstelik Ala’ya izafe edilen ve Meclis’te soru önergesi verilen o konuşmalarda Umut Oran Meclis’te şu soruyu soruyordu;

“Arama kararı vermiyorsa da suçu önlemek için girsinler. Biz her türlü koruruz sizi. Kapıyı kıracak, alacak adamı. Böyle kepazelik olmaz. Suçu işliyor şu anda. Hiç burada mahkeme kararına bile lüzum yok’ demenizin gerekçesi nedir? ‘Her türlü koruruz’ ne demektir? Bu suç ve suçluyu korumak değil midir? ‘Savcı bir şey diyorsa savcıyı da alın’ ne demektir? Yasama, yürütme, yargı bu ülkede en azından kağıt üzerinde ayrı değil midir?”

Konumuz Ala değil ama iktidarın kendisine vehmettiği gücün göstergesi olması açısından son derece çarpıcı bir örnek. Yani başkanlık sistemi “yüzde 50 oyumuz var. Yaptığınızı suç olmaktan çıkarırız” şeklindeki bir cüretten öte daha ne olabilir ki?

İktidarın siyasi, bürokratik rekabetten bütünüyle azade olduğu, yasaları da bu güçle istediği gibi eğip bükebildiği bir dönemde başkanlık sistemi için yargının ayak bağı olduğunu iddia etmek acaba ne kadar ikna edici?

Devam edelim.

Başkanlık sisteminin iktidarın istediği kadrolarla çalışması ve yargının buna engel olması gerekçesi 17-25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturmaları sonrasında ayan beyan geçerliliğini yitiren bir iddiadır. Bu dönemde binlerce yargı görevlisi ve polisle ilgili iktidar tasarrufu görülürken nasıl inandırıcı olunabilir? Kaldı ki eğer ki yargıda iktidarın “hızını kesen” ve istediği kadrolarla çalışmasını öngelleyen Cemaat vb. bir klik varsa bu tasarruflarla  gücünü yitirdiği de düşünülebilir. Yani başkanlık sistemi olmadan da bu ülke AKP tarafından istenilen keyfiyette yönetilmektedir.

İktidarın isteyip de yapamadığı ne var?

Önemli bir sorudur. Zira  başkanlık sisteminin gerekliliği için söylenen “hızımız kesiliyor” ya da “dünya devleti olmak istiyoruz” şeklindeki gülünç ifadelerle 12 yıllık performans arasında bir illiyet bağı olmadığı açıktır.

Hükümet dış siyaset, ekonomi, gibi “dünya devleti” olmayı sağlayacak sektörlerde bugüne kadar yaptıklarıyla seçim meydanlarında övündü. Erdoğan’ın “nerdeeeen nereye” diye yaptığı kıyaslamalarda bir engelle karşılaştığına ilişkin -başkanlık sistemi tartışmaları öncesinde- bir gerekçe yerine böbürlenme yok muydu?

Sözün özü 1993 yılında başkanlık sistemini “Amerikan emparyalizminin oyunu” diye niteleyen Genç Erdoğan ile Bursa konuşmasında “400 milletvekili ile partiyi iktidara getirin ki başkanlık sistemini kuralım” diyen tarafsızlık yemeni eden Cumhurbaşkanı Erdoğan’daki siyah ve beyaz arasındaki fark oportünizmden değil, pragmatizm ve “tek adam” olma iştiyakından kaynaklanıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Suna Kıraç'ın ardından: Yaşamı ve yaptıklarıyla ölüme inanmadı, ömründen uzun idealleri vardı…

Suna Kıraç’ın ‘teamüllere aykırı’ tek tercihi bir Koç profesyoneli olan İnan Kıraç’la evlenmesi olmadı. Çiftin aldığı bir başka karar, yine o dönem ve temsil ettikleri ‘sınıf’ açısından büyük bir devrimdi. Mademki çocukları olmuyordu onlar da bir çocuğu evlat edineceklerdi

Suriyeli mültecilerin hatırlattıkları (1)

Ensar’lıktan ‘halkta büyük tepki’ ya da ‘büyük sorunlar çıkması’ gerekçesine evrilen sürecin miladı, en kolay ikna edilebileceği öngörülen AKP tabanında bile yaşanan oy kaybı ve bu oy kaybında Suriyeli mültecilerin rolüydü. İdeolojik olandan pragmatik ve hak ihlallerini barındıran dönüşümde de bu anketlerin rolü vardı

Satın alınan demokrasi

Demokrasi için cebinden para harcayıp oy veren seçmen kazandı; devletin parasını ve demokrasinin değerlerini harcayanlar kaybetti.