24 Nisan 2022

Emekle dokunan gelenek: Yolsuzluk

Tıkır tıkır işleyen bir hafıza, lanet mi, armağan mı? AK Parti'nin kendinden önceki siyasi partilerden en büyük farkı, hafızaları allak bullak etmesi. Kimsenin bugün olanları düşünmekten dünü hatırlamaya hâli kalmadı

Ziraat Bankası, Demirören Grubu'nun Doğan Medya'yı satın alırken kullandığı 750 milyon dolarlık kredinin akıbetine ilişkin sorusuna yine aynı cevabı verdi: "Ticari sır, açıklayamayız efendim!" Aslında bu yılki cevaba aynı demek biraz haksızlık. Tamam, yine bilgi verilmiyor ama CHP Ankara Milletvekili Ali Haydar Hakverdi'nin üç yıldır ısrarla sorduğu soruya banka geçen yıl, "müşteri sırrı" değerlendirmesi yapmıştı. Arada hiç değilse sözcük çeşitliliği açısından bir fark var. Belli ki Hakverdi 2020'den beri sorduğu soruyu 2023'te de soracak, bakalım seneye nasıl bir cevap alacak?

Geçmişten bugüne yolsuzluk iddiaları karşılaştırıldığında bariz fark, değerlendirmelerin nitelikten niceliğe dönmesi. Örneğin 1969'daki bir milyon 200 bin dolarlık bir yolsuzluk, Adalet Partisi (AP) Genel Başkanı Süleyman Demirel'in "ailesine yaptığı kıyak" olarak hafızalara kaydedilirken bugün, yolsuzluk hayatın bir gerçeği olarak kabul edildiğinden olsa gerek, aynı kayıt yapandan ya da yaptırandan bağımsız, miktarlarıyla kaydediliyor: "750 milyonluk kredi!" Zaten Hakverdi'ninki gibi hatırlatmalar olmasa kimse ne geçen yılki ne de hatta geçen haftaki iddiaları hatırlıyor. Bir sonraki doza geçiliyor sadece: 750 ne ki, trilyon götürmüşler! 

Millet İttifakı'nı oluşturan dört parti ile DEVA ve Gelecek Partileri’nin ortak toplantılarında temel hak ve özgürlükler başlığı altında kamu yönetimi maddesi de görüşülmüştü. Bu madde kapsamında, yolsuzluk ile mücadele için Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu olan Greco'nun tüm tavsiye kararlarına uyulması noktasında uzlaşıya varılmıştı. Alınan kararlar uygulanırsa, 17-25 Aralık dosyaları gündeme geldiğinde Meclis’te yaşanan meydan muharebeleri artık yaşanmayacak demektir

Geçmiş zaman olur ki…

İnsan hafızasının tuhaf bir işleyişi var; nedense geçmişte, gençlikte olanları daha bir yumuşak, daha bir komik hatırlama taraftarı. İnsan kendini, "Hiç değilse o zaman…" derken buluyor sıklıkla. Hep bir aklama hali kısacası. Oysa bugün yaşananların tohumları geçmişte ekili. Ee, toprak da verimli olunca sonuca çok da şaşırmamak lazım.

Meclis'in iktidar üzerindeki denetim yetkisini nasıl kullandığı başkanlık sistemine geçilirken sıklıkla tartışılmıştı. Eski sistemin ne kadar işlevsiz olduğunu kanıtlamak üzere resmi devlet haber ajansı, Anadolu Ajansı (AA) o sıralar epey haber servis etmişti. AA'nın, 2017 tarihli arşiv çalışması görünümlü yeni sistem propagandalarından birinde şöyle deniyordu: "Türk Parlamento tarihinde gensoru önergeleri 1909 yılından beri veriliyor; ancak verilen önerge sayısı ile düşürülen bakan ya da Hükümet sayısına bakıldığında, bu Meclis denetim yönteminin pek de amacına uygun kullanılmadığı gözleniyor." Çalışmaya göre, 1909'dan 2017'ye, Türk Parlamento tarihinde toplam 494 gensoru önergesi verilmiş ve gensorular neticesinde iki bakan iki de hükümet düşürülmüştü.

27 Mayıs 1960 askeri darbesinden sonra yapılan ilk genel seçimlerden sonra kurulan ve Türkiye'nin ilk koalisyon hükümeti olan CHP- AP koalisyonu, tüm uyumsuzluğuna rağmen, dört gensoru ile tuhaf biçimde hakkında en az gensoru verilen hükümet oldu. İnsan şüphe duyuyor, yoksa her partinin diğerinin ensesinde olduğu koalisyonlar tek parti yönetimlerinden daha mı iyi diye?

AP'nin 1965 seçimlerinde yüzde 53 gibi rekor bir oy alarak kurduğu hükümetten sonra ise gensoruların ardı arkası kesilmedi. 1965-69 döneminde tam 84 gensoru verildi hükümet hakkında.

Benzetmek gibi olmasın, o gün de bugünküne benzer sorunlar yaşanıyordu. Yine yatırım harcamaları karşılanamıyor, dış ticaret açığı büyüyor, döviz sıkıntısı had safhada… Sorunun aşılması için, bugünkü YUVAM hesabı projesinin atası olan kredi mektuplu döviz tevdiat hesabı uygulaması başlatılır. Prof. Dr. Yalçın Karatepe Medyascope'daki yayınında bu tekerrür halini çok güzel anlatıyor.

Bu dönemde verilen gensoru önergeleri arasında en fazla ses getiren ve iktidar partisi içinde bile fırtınalar koparan yolsuzluk iddiası ise Demirel'in kardeşlerine sağladığı ekonomik avantajlar olmuştu. (Zihin yine oyunlar oynamaya başladı, ne günlerdi o günler nakaratı geçiyor alt yazı olarak). 

Süleyman Demirel'in kardeşleri Ali ve Şevket Demirel'in şirketlerine Ziraat Bankası üzerinden usulsüz kredi verdirdiği iddiaları ilk kez 1969 yılında günlük gazetelerde manşet haber haline gelir. Ardından da konu Meclis gündemine taşınır. Bugünkünden farklı olarak iddialar AP içinde de ciddi tepki doğurur. Hatta AP içinde 72'ler olayı patlar. AP'li 72 milletvekili ve senatör, iddiaların cevaplanması için Demirel'e bir muhtıra verir. Muhtıra sahiplerinden bir kısmı tatmin edici cevap alamamış olacaklar ki, o yıl bütçe oylamasında kırmızı oy vererek bütçenin reddine neden olurlar. Tabii bu reddin ciddi sonuçları olur ve partiden 26 milletvekili ihraç edilir. Meclis'te oluşturulan araştırma komisyonu çalışmalarına devam ederken bu kez de yine Demirel kardeşlere Avrupa Ekonomik Topluluğu'ndan (AET) alınan yatırım kredisinin yaklaşık yarısının usulsüz biçimde verilmesi gündeme gelir. 

Avrupa Yatırım Bankası tarafından Türkiye'deki çeşitli sanayi dallarını, özellikle makine ve elektronik gibi sahaları teşvik etmek üzere Devlet Planlama Teşkilâtı (DPT) ve Sanayi Kalkınma Bankası'nda bekleyen projelere verilmek üzere Türkiye'ye açılan 2,5 milyon dolarlık kredinin 1,2 milyonluk kısmı sırada bekleyen yüzlerce yatırımcıya değil, yeni kurulmuş olan Terakki Kollektif Şirketi'ne verilir.

Şirketin ortakları, Başbakan Demirel'in kardeşleri Hacı Ali ve Şevket Demirel ile, Demirel'in eşi Nazmiye Hanım'ın erkek kardeşi Yılmaz Şener'dir. O sırada Devlet Planlama Teşkilatı'nın başında Turgut Özal, genel müdür yardımcılıklarında da Yılmaz Ergenekon ve Muammer Dolmacı vardır. Demirel kardeşlere kredi tahsisinde değerli katkıları olan Yılmaz Ergenekon 1969 seçimlerinde Demirel'in özel isteğiyle seçimlere katılır ve maliye bakanlığı da kendisine emanet edilir.

Gelelim oylamaya

Her biri yeni bir siyasi kriz yaratacak pek çok belgeden mahalle dedikoduları tadında laf sokmalara, pek çok şeyin ortaya döküldüğü TBMM genel kurul toplantı tutanaklarını okumak çok keyifli, tavsiye ederim. Gelelim, Demokratik Parti Cumhuriyet Senatosu Trabzon

Üyesi Ömer Lûtfi Hocaoğlu ile Konya Milletvekili Özer Ölçmen'in, "yakınlarına ve kardeşlerine sağlamış olduğu kredilerin temin edilişinde ve yatırım indiriminden istifade ettirilmelerinde Beş Yıllık Kalkınma Plânına aykırı hareket edildiği ve bu fiilin T. C, Kanununun 240'ncı maddesi kapsamına girdiği iddiasıyla Başbakan Süleyman Demirel hakkında soruşturma açılmasına dair" verdikleri soru önergesinin oylamasına. Bu arada bir parantez açıp Ömer Lûtfi Hocaoğlu hakkında bilgi vermekte yarar var. Hocaoğlu, 1966 Senato seçimlerinde Meclis'e AP'den girse de yolsuzluklar nedeniyle partisinden istifa edip Demokratik Parti'nin kurucuları arasında yer almış ancak sonradan yeniden AP'ye dönmüş bir parlamenterdir. 

24 Mayıs 1972'de Başbakan Süleyman Demirel hakkında Meclis Soruşturması açılıp açılmamasına dair esas komisyon raporu oylaması sonucu şöyledir: Üye sayısı 633, oy veren 362, kabul 61, ret 300, çekimser 1, katılmayan 260, açık üyelik 11. Oylamaya katılmayanların büyük kısmı Zonguldak Milletvekili Bülent Ecevit dahil CHP ve Millî Birlik Grubu milletvekilleridir. Katılıp oy vermeleri durumunda 300'e redde karşılık 322 kabul oyu çıkacaktır aslında. CHP oyununu seçimlere sırtında kredi yolsuzluğu iddiası, Orma ve Terakki şirketleri şaibesi, özel okul ve arsa suistimali rivayeti ile lekelenmiş bir Adalet Partisi ve Süleyman Demirel ile girme planları yapmıştır. 1973 seçimleri katılımın en düşük olduğu seçimlerden biri olsa da CHP makus talihini yenerek, birinci parti olarak çıkmayı başarır. 

Dört sene sonra, 24 Mart 1976'da CHP Millet Meclisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Sakarya Milletvekili Hayrettin Uysal ve İstanbul Milletvekili Ali Nejat Ölçen'in, hayali mobilya ihracatı nedeniyle görevlerini kötüye kullandıkları iddiasıyla Başbakan Süleyman Demirel, Maliye Bakanı Yılmaz Ergenekon ve Ticaret Bakanı Halil Başol haklarında gensoru önergesinin görüşülmesi sırasında bu konu tabii ki gündeme gelir. Demokratik Parti Meclis Grubu adına söz alan Mehmet Altınsoy, Terakki Kolektif Şirketi'ne 1969'da verilen usulsüz kredinin uluslararası bir boyut alan hayali ihracat skandalına dönüşmesinden CHP'yi sorumlu tutar ve "O zaman bu soruşturma açılmış olsa idi, Türkiye'nin bugünkü siyasî manzarası her halde bir başka türlü olacaktı," der.

Reddedilen soruşturma neticesinde olanlardan da kısaca bahsetmek lazım. Soruşturma Komisyonu raporu sonucunda, evrak sahtekârlığı tespit edilmesi nedeniyle Ziraat Bankası Isparta Şubesi Müdürü ceza olarak, sadece Çankırı Ziraat Bankası Müdürlüğü'ne nakledilir, daha alt düzeydeki görevliler de ufak tefek cezalara çarptırılır.

Yolsuzluk konusunda faturayı AK Parti'ye kesmek, ülkenin bu konudaki geleneğine ciddi bir haksızlık. Bu noktaya, iktidar muhalefet el ele adım adım geldik.

Yazarın Diğer Yazıları

Dağlılar’dan Yaylacılar’a

Muhalefet zor, parti içi muhalefet daha zor, lidere karşı çıkmak ise çok çok zor ve de bir kişinin ne kadar keskin muhalefet yaptığı bir ölçü değil… Örneğin; bir bakanlık kaptı mı, partisinin en önde savunucusu olabilir!

Diyarbakır ilçe, Van belde olsun

Bir yerde seçim mi kaybettin, eskiden olsa illiğini elinden alır, rütbesini ilçeliğe indirirdin! Neyse ki Türkiye büyük bir gelişme kaydetti de sadece seçilenin mazbatasını vermeyerek iş hallediliyor. Peki fatura kime kesilecek? Onun da kolayı var: Sarol Formülü!

Süleyman hep başbakan!

Seçimlerin gönül rahatlığıyla oy kullanacağım tek bölümü, muhtarlık seçimi olacak. Ne varsa yerelin en küçük biriminde var. Gözle görülür tek değişim orada olabilir. Ne demişler; yakın komşu, uzak akrabadan iyidir