08 Temmuz 2022

Bir hekimi öldürmek

Bir hekimi öldürmek sanıldığından çok daha ağır bir şeydir; abartı gibi gelebilir ama bir çocuğu öldürmeye benzetilebilir. Çünkü hekimler, çocuklar gibi öldürülebileceklerini hiç akıllarına getirmeyecek kadar masumdurlar

Bugünü hepimiz, Konya’da görevi başında, kafasına kurşun sıkılarak öldürülen meslektaşımız, kardiyoloji uzmanı Ekrem Karakaya’nın acısı ile geçirdik. Ülkemizin hemen her sağlık biriminde hekimler uzun zamandır ilk kez sadece “hekim” olarak ve kendiliğinden bir araya geldi ve yapılan dayanışma toplantılarına bazı kurumlarda başhekimler de katıldı. Yine her zamanki gibi, birçok yetkili açıklamalar yaptı, cenaze törenine katılan sağlık bakanı yuhalandı ve Ekrem Karakaya’nın ailesine edilen telefonların ise hemen hiçbir anlamının kalmadığı görüldü.

Hemen söylemeliyiz ki, Ekrem Karakaya’nın öldürülmesi, ülkemizde hekimlik mesleği ile ilgili yetkililerin hafifsediği, görmezden geldiği derin krizin bir bulgusudur ve o yüzden bugün hekimler her yerde, Ekrem Karakaya’nın şahsında, öfkeyle kendi yaşamlarına, emeklerine sahip çıktılar. Yine dün, Hacettepe Tıp Fakültesi Mezuniyet Töreni’nde sınıf birincisi öğrencinin, kararlılık ve berrak bir zihinle söylediği gerçekleri de Ekrem Karakaya’nın kan sıçramış önlüğünün hemen yanına koyabiliriz. Belki aslında, bu iki olay arasındaki benzerliği ileri götürürsek, iktidarın en iyi Gaziantep valisinin sözlerinde dile gelen “ Bu olayı sağlıkta şiddet olarak göremeyiz” gibi  bir tutuma sahip olduğunu, yani Hacettepe Tıp Fakültesi dekanının öğrencinin sözlerine son verme tavrı gibi bir tutum içinde olduğunu, konunun esası ve nedenleri ile etkili ve samimi bir şekilde ilgilenmediğini, bir şekilde hekimleri “horladığını” ve onları kolay bir hedef haline getirdiğini, şehir hastanelerinin o devasa boşluğu içinde hekimleri yalnız bıraktığını, kadınlar gibi hekimleri de korumadığını/koruyamadığını, bunun yerine İstanbul’da olduğu gibi hekim eylemlerine kaba ve sevgisiz  bir şekilde müdahale etmeyi seçtiğini ve giderek samimiyetini tamamen yitirdiğini söyleyebiliriz.

Oysa ve yetkililerin körlük içinde oldukları gerçek ise şudur: Bir hekimi öldürmek sanıldığından çok daha ağır bir şeydir; abartı gibi gelebilir ama bir çocuğu öldürmeye benzetilebilir. Çünkü hekimler, çocuklar gibi öldürülebileceklerini hiç akıllarına getirmeyecek kadar masumdurlar. Bir hekim beyaz önlüğünü giydiği andan itibaren ve her sabah aslında kendinden yeni bir insan yaratır. Bu insan, istisnaların dışında, hemen daima insanlara güvenir, onlara iyilikle davranır ve hastaların/hasta sahiplerinin de kendisine aynı şekilde davranacağını, hislerinin karşılıklı olduğunu varsayar. Hekim hasta ilişkileri, eşitsiz ve hekimlerin daha belirleyici, güçlü olduğu ilişkiler gibi görünebilir ama poliklinik odalarında insan olma temelinde ve John Berger’in “Sashall’ın iyi bir doktor sayılmasının sebebi, hastanın aklındaki somut ama tam formüle edilmemiş kardeşlik duygusunu karşılayan bir tutum içinde olmasıdır. Doktor onları tanır. Onu başarılı kılan hastalarını tanımaya çalışan bir adamın bitmek tükenmez iradesidir” sözlerinde anlatılan bir kardeşlik yaşanır. O yüzden hekimleri pusuya düşürmek, poliklinik odasına girip öldürmek daha kolaydır.

Bugün Metin Akpınar’ın söylediği gibi, gerçekten de öldürülen sadece Ekrem Karakaya değil; “onbinlerce doktorun meslek aşkıdır”. Evet, hekimlik, belki tiyatro sanatı gibi, ancak meslek aşkı ile yapılabilir ve politikacıların ve artık hiçbiri kendisi olamayan bakanların, devlet yetkililerin anlayamadığı, horladığı esas olarak budur.

Biz hekimler, bugünlerde ucuz manipülasyonlar ile içeriği boşaltılmaya çalışılan Hipokrat andına yürekten bağlıyız ve elbette bu karanlıktan da yara yara çıkarak mesleğimizin “temiz töresini” koruyacağız. O zaman işte, “her şeyin fiyatını bilen ama hiçbir şeyin değerini bilmeyen” (Oscar Wilde) ya da “bir dinleri olduğu için ahlaka ihtiyacı kalmamış gibi davrananların” (Amin Maalouf) saltanatına son vereceğiz ve Ekrem Karakaya’ların öldürülmeyeceği bir dünya kuracağız.

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Dr. Gönül Tanır’ı kaybettik

Gönül içimizdeki en naif, sözünü sakınmayan, belki de bu yüzden kendini koruyamayan kişiydi. Sonraki yıllarda ülkemiz çok değişti ve Günül, bu insafsızların dünyasında çok haksızlığa uğradı ve çocuk enfeksiyon servisine verdiği o büyük emeğin karşılığı, çok hakkı olan profesörlüğü ondan esirgendi

"İleri Diyabet Tedavileri ve Teknolojileri-ATTD 2024" kongresinden izlenimler: Teknolojiye adil erişim çağrısı

Öncelik dezavantajlı olanların yaşadığı engelleri ortadan kaldırılmaya verilmeli, yani önce diyabet teknolojilerine adil erişim sağlanmalıdır

SGK’nın sensörleri SUT kapsamına almasını talep ediyoruz!

Gelişmişlik düzeyi dikkate alındığında ülkemiz sensörler konusunda adım atmakta geç kalmıştır ve bunu hem tip 1 diyabetli çocuk yakınlarına hem de diyabet uzmanlarına izah etmek mümkün değildir