30 Temmuz 2022

Malva Marina Trinidad Reyes'in trajik öyküsü

Hayatı boyunca yoksulların, acı çekenlerin yanında olmuş Neruda'nın kendi hayatındaki insanlara dair verdiği zalim kararlar yok sayılabilir mi?

Beyoğlu'nda bir salı sabahı. Saat 07.00, dışarıda yaz serini bir hava. İstiklal Caddesi'nde bu saatte insan değil ama, araba kalabalığı var. Mağazalara mal yetiştiren kamyonlar, bir şeyler dağıtan kargo arabaları, büfelere, lokantalara malzeme getiren envai çeşit araç. Aralarından slalom yaparak işe gidiyorum bisikletimle. Günün sevdiğim anı, müzik listemde rastgele çal düğmesine basıp bekliyorum. Zerrin Atakan'ın o güzel sesi doluyor içime bir sabah esintisi gibi. "Halkım ben parmakla sayılmayan/Sesimde pırıl pırıl bir güç var/Karanlıkta boy atmaya, sessizliği aşmaya yarayan". Cadde bitiyor, Gezi Parkı'na kırıyorum gidonu. Şarkı o unutulmaz sözlerle bitiyor "Biz halkız/Yeniden doğarız ölümlerde." Yeni Türkü'nün ilk albümüne adını veren eser, Selim Atakan bestesi "Buğdayın Türküsü". Hilmi Yavuz'un çevirdiği sözlerse, büyük şair Pablo Neruda'ya ait.


Pablo Neruda ve Maryka Hagenaar

Gezi Parkı'nda soluklanıyorum biraz, içim burkuluyor Pablo Neruda'yı kafamdan büyük şair diye geçirirken. Daha birkaç gün önce öğrendiğim gerçek, beynimi yakıyor. "Pablo Neruda'yı büyük sıfatıyla anabilir misin?, Pablo Neruda'yı büyük sıfatıyla anabilir misin?" diye söyleniyor içimdeki huzursuz ses. Isabel Allende'nin 'Denizin Uzun Taç Yaprağı' isimli romanını bitireli birkaç gün oldu. Kitap 1938 İspanya iç savaşından başlayıp Pinochet diktatörlüğünün sonlandığı 1990'lara uzanan bir dönemde Cumhuriyetçilerin saflarında yer alan bir ailenin Şili'ye kaçışı ve orada yaşadıklarını anlatıyor. Gerçek olaylardan yola çıkarak sağlam bir araştırmayla yazılmış kitabın eksenindeki olay, Winnipeg gemisiyle Fransa'dan Şili'ye götürülen 2 bin 200 göçmen. 

İspanya İç Savaşı'nın hemen öncesinde Pablo Neruda ya da gerçek adıyla Ricardo Eliezer Neftalí Reyes Basoalto, önce Barcelona sonra Madrid'deki Şili Konsolosluğu'nda diplomat olarak görev yapar. Savaş patladığında Cumhuriyetçileri destekler. Franco'nun liderliğindeki Milliyetçiler 1939 yılında kontrolü ele aldığında, Franco'nun 36 yıl sürecek diktatörlüğü başlar. İspanya, özellikle Madrid ve Barcelona kan olup akmaktadır. Sorgusuz sualsiz katledilir on binlerce Cumhuriyetçi. Hayatta kalanlar akın akın komşu Fransa'ya geçer. Günümüzdeki mülteci trajedilerine benzer bir durum Fransa'nın İspanya sınırında kurulan kamplarda yaşanır. Az yiyecekle ve çok kötü hijyenik koşullarda yaşamaya çalışan mültecilerden bir çoğu kamplarda hayatını kaybeder. 

Pablo Neruda bu insanlara yardım etmek ister. Şili Devlet Başkanı Pedro Aguirre Cerda'yı da ikna ederek çok sayıda göçmeni Şili'ye götürmek üzere harekete geçer. Kendisine verilen görev, nitelikli işçileri kapsayacak bir grubu Şili'ye getirmekken Neruda, entellektüelleri, siyasetçileri, edebiyatçıları da işin içine katar. Normalde 97 yolcu kapasitesi olan bir kargo gemisine 2200 yolcu biner. SS Winnipeg isimli gemi 4 Ağustos 1939'da yola çıkar ve bir ay sonra Şili'nin Valparaiso Limanı'na ulaşır. 

Isabel Allende romanında bir belgesel titizliğiyle bütün olayları gerçek karakterlerden esinlenmiş bir kurgu içinde anlatıyor. Her zaman yaptığımı bu sefer de yaptım. Kitabı okurken içini kazmaya başladım. Bazen bir kişinin, bazen bir olayın, bazen bir resmin, bazen bir şarkının peşinden başka yolculuklara çıkarım okuduğum kitaplarda. Bu sefer Neruda'nın peşinden gittim. Gencecik yaşında yaptığı olağanüstü bir şeydi. 2 bin 200 insanın hayatını kurtarmıştı. Ama detaylara girdiğimde karanlık köşelerine rastladım Neruda'nın hayatının ve hiç tereddüt etmeden daldım o sokaklara ve işte öyle öğrendim Malva Marina Trinidad Reyes'in yıllarca gizli kalmış trajik öyküsünü.

Hikâye 1930 yılında Endonezya'da başlar. Java Adası'nda Şili Konsolosluğu'nda çalışan, sonraları şair Pablo Neruda olacak genç diplomat Ricardo Reyes, Hollandalı bir kolonyalistin kızı olan Maryka Hagenaar'la şehrin tenis klübünde tanışır ve kısa süre sonra evlenirler. Neruda, Maruca diye çağırır karısını. Beraber Buenos Aires'e giderler. Neruda orada şair Federico Garcia Lorca ile tanışır. 

Buenos Aires'in yazar, çizer ve entelektüellerden oluşan bohem dünyası ve gece hayatına Maruca uyum sağlayamaz. Şairle uzaklaşmalarının başlangıcıdır bu. Kısa süre sonra Maruca hamile kalır ve tam tersi etki yapması gerekirken bu durum evdeki tansiyonu daha da arttırır. Kısa süreli bir düşük tehdidinin ardından Maruca toparlar ve birlikte önce Barcelona'ya sonra Madrid'e giderler. 18 Mart 1934'te Maruco, Malva Marina'yı doğurur. Bebek, babasına çok benzer ancak hidrosefaliktir. Beyinde su dolu havuzcukların genişlemesiyle karakterize bir hastalık olan hidrosefali nedeniyle çocuğun kafası çok büyüktür. Doğru düzgün beslenemez. İlerdeki yaşamında konuşamayacak ve yürüyemeyecektir de. 

Kısa süre içinde Pablo Neruda kızından uzaklaşmaya başlar. Bir arkadaşına "muhteşem derecede garip bir varlık, üç kiloluk bir vampir" diye tarif eder Malva'yı: "Bütün gün onu beslemeye uğraşıyoruz, tuhaf ortopedik ayakkabılar ve türlü ilacın yazıldığı reçeteleri temin etmek için dolaşıp duruyorum." 

Çocuklarının doğumu ve engelli olması çifti daha da uzaklaştırır birbirlerinden. Bu arada Neruda yeni bir aşka yelken açar. Paris'te sanat okumuş, tanıştıklarında Neruda'dan yirmi yaş büyük olan Arjantinli komünist Delia del Carril girer hayatına. Temmuz 1936'da Madrid'de durum kötüleşir, iç savaş çıkmıştır. Neruda karısını ve kızını Barcelona'ya yollar. Delia'yla yaşamaya başlar. Aralık 1936'da, kızını ve karısını bu kez Monte Carlo'ya götürür, bu bir ayrılık kararıdır. Nikâhlarında sağdıcı olan Barend van Tricht'e emanet eder ve her ay düzenli para göndermeye söz verir, ancak sözünü her zaman tutamaz/tutmaz. Bundan sonraki yıllar Maruca ve Malva için gerçek bir trajedidir. 

Neruda sevgilisiyle Paris'e gider. Komünist hareket içinde çalışmaya başlar. Maruco aynı dönemde bir Şili vatandaşı olarak İspanya'dan Şili'ye dönmek için Şili hükümetine başvurur, ancak kocasının böyle bir niyeti yoktur. 1937 Temmuz'unda Maruca Hollanda'ya Den Haag'a gider. Neruda'nın zaman zaman gönderdiği para, hasta bir çocukla geçimlerine yetmez. Gouda şehrinde bir bakıcı aile bulur ve çalışmaya başlar. Neruda Şili'ye geri döner. Artık ünlü bir şairdir. Maruca ise Hollanda'da İspanyol Konsolosluğu'nda iş bulur. (Sonradan ünlü bir yazar olacak Jose Semprun'un babası bölüm şefidir.) Ancak, kazancı yeterli değildir. 18 Kasım 1938'de Neruda'ya bir mektup yazar. Mektup "Sevgili Domuzcuğum" diye başlar. Kazancının tamamını vermesine rağmen Malva Marina'nın bakımına bu paranın yetmediğini, ona bakan iyi insanların ses çıkarmadıklarını ancak onlara borçlu olduğu için utancından kızını bile görmeye gidemediğini, son parasını bu mektubu göndermeye harcadığını, Neruda'nın mali durumunun iyi olduğu ve kendisine onlarla ilgileneceğine dair bin defa söz vermesine karşın vurdumduymaz olduğunu yazar.

Tam bu sıralarda Neruda'nın desteklediği Halk Cephesi'nin lideri Pedro Aguire Cerda devlet başkanı seçilir. Neruda onu ikna eder ve Winnipeg gemisiyle mültecileri Şili'ye getirmek üzere Fransa'nın yolunu tutar. Yaptığı iş olağanüstüdür, 2 bin 200 insanın kaderini değiştirir, bir hayat verir onlara. Bu arada Maruca ayrı yaşamakla birlikte hâlâ evli olduğu eşi nedeniyle İspanyol Konsolosluğu'ndaki işinden atılmıştır. Neruda 1939 Ağustos ve Kasım aylarında kızını görmeye gider, bu ziyaretler onu son görüşüdür. 

Neruda Şili'ye geri döner. 1940 Mayıs'ında Naziler Hollanda'yı işgal eder. Maruca'nın yıllar boyunca bitmeyecek yardım çığlıkları sel olup akmaya başlar. 1940 Haziran'ında bir diplomatik misyon tarafından Santiago'ya ulaşan yardım çağrısı yanıtsız kalır. İşsiz, işgal altında, hasta bir bebekle baş başa bir kadın. Babası dünyanın tanıdığı ünlü bir şair ve o aralarda Meksika'da konsolos olarak göreve başlamış bir diplomat. Ağustos sonunda Şili'nin Berlin'deki büyükelçisi Neruda'ya ulaşır, gönderdiği seyahat çeklerini Maruca bozduramamıştır, yine de ona bir miktar para verdiğini söyler ama umutsuzca daha fazla paraya ihtiyacı olduğunun haberini verir. 

1941 Aralık'ında Maruca söz verdiği aylık 100 doları alamadığını diplomatik kanallarla tekrar iletir Neruda'ya (Geçen bir yılda neler olduğu, nasıl geçindiğiyle ilgili bilgi yok). Neruda kendisine söz verilen maaş zammı yapılmadığı için para gönderemediği cevabını iletir. 1942 Nisan'ında Meksika'da yerel bir avukat aracılığıyla boşanma davası açar Neruda. Gazete ilanı verilir, üç gün içinde yanıt gelmezse boşanmış sayılacaklardır. Bir dünya savaşının ortasında Maruca'nın tabii ki bundan haberi olmaz. Hollanda'da yaşam güçleşmiştir. Yiyecek bulmak bile sorunlu hâle gelmiştir. 

1942 Kasım'ında Neruda'ya Santiago'daki Dışişleri Bakanlığından bir not ulaşır. Hollanda'daki eşi Meksika'ya gelerek kendisiyle bir araya gelmek istemektedir. Maruca'nın Meksika mahkemelerinin verdiği boşanma kararından haberi yoktur, kaldı ki Şili mahkemeleri boşanmayı onaylamamıştır. Neruda bu talebe yanıt vermez. 1943 Şubatı'nda New York'a gider. Şiir resitalleri, şiir akşamları, gazete ve radyo röportajlarıyla büyük başarı kazanır. Neruda'nın New York'daki şan, şöhret dolu günleri trajik bir haberle sarsılır. Şili hükümeti Nazi Almanya'sıyla ilişkilerini kestiği için, İsviçre'deki Bern Konsolosluğu Şili vatandaşlarının işleriyle ilgilenmektedir. Konsolos Carlos Morla Lynch, eşi Maruca Reyes'ten gelen haberi kendisine ulaştırır. "Kızımız Malva Marina, 2 Mart 1943'te acı çekmeden öldü."

Bilindiği kadarıyla Neruda kızının ölümüyle ilgili duygularını ne düzyazı, ne de şiir olarak ifade etmiştir. Bu, şairin hayatındaki gizemli noktalardan biridir. İkinci Dünya savaşı devam ederken ve Neruda insanlık için canını dişine takıp uğraşırken, kendi insanlığı 1943 Mayıs'ında dibe vurur. Maruca Reyes, işgal altındaki Hollanda'dan Şili'ye gitmek için Şili Dışişleri Bakanlığı'na başvurmuş ve olumlu geri dönüş almıştır. Neruda eşi olarak buna izin vermez ve başvurunun reddedilmesini sağlar. Maruca 1965 yılında ölümüne kadar sefalet içinde yaşar. Yine de kızının mezarının bakımını ihmal etmez. Neruda'nın bu mezarı ziyaret edip etmediği bilinmiyor. 

Malva Marina'nın adı bir kez, tek bir şiirinde geçer. 'Federico Garcia Lorca'ya Yanık Şiir' isimli şiirinde*. "Evimdeki hastalıklar" ve "Annelik" isimli şiirlerinin de kızının hastalığıyla ilgili olarak yazıldığını savunan edebiyat tarihçileri vardır. Yakın arkadaşı Federico Garcia Lorca ise adlı adınca "Malva Marina Neruda'nın doğumuyla ilgili Ayetler" isimli bir şiir yazmıştır. Ne yazık ki şiirin ne Türkçe, ne İngilizce çevirisini bulabildim. "Malva Marina, aşkın ve yaşlı dalgaların yunusu, kim görebilir seni?" dizesiyle başlayan bir şiir (Malva Marina'yla ilgili bir makaleden alıntı). Şiirin İspanyolcasını*** ilgilenenler için yazının altına alıntılıyorum. 

Gezi Parkı'nda tekrar pedallara bastığımda içimdeki karanlık bulutlar dağılmamıştı. Nasıl dağılsın ki, aşkın, insanlığın şiirini yazmış, hayatı boyunca yoksulların, acı çekenlerin yanında olmuş Neruda'nın kendi hayatındaki insanlara dair verdiği zalim kararlar yok sayılabilir mi? Hasta çocuğunu öylece bırakıp gitmek, hayatının bir bölümünde beraber olduğu bir insanı savaşın ve açlığın içinden kurtarmayı reddetmek (Bir de anılarında itiraf ettiği hizmetçisine tecavüz hikâyesi var). Bütün bunlar yazdığı şiirlerin üzerine kocaman karanlık bir perde gibi iniyor. Sekiz yaşında hayatını kaybeden Malva Marina, edebiyat tarihçilerinin kazılarında ve şarkılarda**** yeniden hayat buluyor.


* https://epigraf.fisek.com.tr/index.php?num=964

** https://www.antoloji.com/evimdeki-hastaliklar-pablo-neruda-siiri/

*** http://poesiadelorca.eu/poemassueltos3/VersosenelnacimientodeMalvaMarinaNeruda/

****



Kaynaklar

  • David Schidlowsky on Maria Hagenaar and Malva Marina - malvamarina.blogspot.comMatilde Sánchez, 9 oktober 2015
  • Matilde Sánchez, March 08, 2018
  • The Tragic Story Of Pablo Neruda's Abandoned Daughter
  • Jose Antonio Cobena Fernandez 
  • Malva Marina, un lamento siempre vivo en Pablo Neruda, 20/09/2021

Talat Kırış kimdir?

Talat Kırış, 1961 yılında İstanbul’da Süleymaniye Doğumevi’nde dünyaya geldi. Sırasıyla Ataköy İlkokulu, İstanbul Erkek Lisesi ve İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi’ni bitirdi.

Öğrenciliği sırasında yurtiçi ve yurtdışında kaza cerrahisi ve beyin cerrahisi kliniklerinde staj yaptı. Prof. Dr. Türkan Saylan’la birlikte Van’da lepra hastalığı üzerine saha çalışmalarına katıldı. Konya Devlet Hastanesi Acil Bölümü’nde mecburi hizmetini; 1986-1992 yılları arasında İstanbul Tıp Fakültesi Nöroşirurji Anabilim Dalı’nda ihtisasını tamamladı. Uzmanlık tez çalışmasıyla Beyin Araştırmaları Derneği ve Japon Nörotravma Derneği’nden ödül aldı. Uzmanlık sonrası Kartal Eğitim Araştırma ve Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları hastanelerinde çalıştı.

1995-1996 yıllarında Amerika Birleşik Devletleri, Arizona, Phoenix’te bulunan Barrow Nöroloji Enstitüsü’nde burslu olarak, kafa kaidesi tümörleri ve beyin damar hastalıkları üzerine üst ihtisas yaptı. İstanbul Tıp Fakültesi Nöroşirurji Anabilim Dalı’nda 1999 yılında doçent, 2006 yılında profesör oldu.

2006 yılında 9. Uluslararası Serebral Vazospazm Kongresi’nin başkanlığını yaptı. Türk Nöroşirurji Derneği Yeterlik Kurulu kurucu üyeliği, Nörovasküler Eğitim Öğretim Grubu başkanlığı, Nöroonkoloji Eğitim Öğretim Grubu başkanlığı, Temel Kurslar eş başkanlığı, yönetim kurulu üyelikleri, Türk Nöroşirurji Dergisi ve Turkish Neurosurgery dergileri baş editörlüğü, Nöroonkoloji Derneği ikinci başkanlığı ve Türk Nöroşirurji Derneği başkanlığı yaptı.

Avrupa Nöroşirurji Dernekleri Birliği Araştırma Komitesi üyeliği görevinde bulundu. Akdeniz Beyin Cerrahları Derneği Eğitim Komitesi Başkanı olan Kırış, 2017-2021 yılları arasında Dünya Nöroşirurji Dernekleri Federasyonu Beyin Damar Hastalıkları Komitesi Başkanlığı yaptı.

Dünya Nöroşirurji Dernekleri Federasyonu'nda Türk Nöroşirurji Derneği'ni temsil eden delege olan Prof. Dr. Talat Kırış, meslek yaşamını Vehbi Koç Vakfı Amerikan Hastanesi ve Koç Üniversitesi Hastanesi Beyin Cerrahisi bölümlerinde sürdürüyor.

Kırış’ın editörleri arasında bulunduğu İngilizce iki kitabı, 100’den fazla kitap bölümü, ulusal ve uluslararası dergilerde makaleleri yayımlandı; çok sayıda ülkede beyin cerrahisinin çeşitli alanlarında eğitim kursları ve konferanslar verdi, yurtiçi ve yurtdışında eğitim amacıyla çok sayıda beyin cerrahının izlediği canlı ameliyatlar yaptı.

Tıbbiye öğrenciliği yıllarından itibaren 40 yılı aşan öğretim üyeliği ve hekimlik hayatını, 2021’de yayımlanan “Beyne Giden Yol / Bir Beyin Cerrahının Anıları” adını verdiği kitabında anlattı. TEDx ve farklı sosyal platformlarda konuşmaları yayımlanan Kırış, aynı zamanda kıdemli bir denizci olarak Güney Amerika’dan Antarktika’ya kadar uzanan yelkenli seyahatler yaptı, Grönland’da kanoyla Kuzey Kutup dairesi geçiş yaptı. Anılarında hayalini, “Bir Şehir Hatları Vapuru'na ismimin verilmesini isterim. Kimbilir, kısmet...” sözleriyle paylaştı.

Gençlik yıllarından itibaren yazın dünyasıyla ilgilendi, 1984 yılında Düşün dergisi masal yarışmasında mansiyon kazandı. Argos sanat dergisinde öykü ve denemeleri, Cumhuriyet ve Radikal gazetelerinde yazıları yayımlandı. 2012 yılından Yacht Türkiye dergisinde yazmaya başladı.

Ağustos 2019’dan itibaren T24’te düzenli yazılar yazıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Bir devlet görevlisiyle bir vatandaşın diyaloğu

"Yok Can Atalay, yok Osman Kavala, yok Selahattin Demirtaş... Onlar ne isterse, nasıl isterse öyle oluyor, olacak"

Mert katillerin ülkesi

Mamafih Sabahattin Aliler de, Uğur Mumcular da, Abdi İpekçiler de, Bedrettin Cömertler de, Bahçelievler'de katledilen yedi genç de, 1 Mayıs 1977'de üzerlerine ateş açılıp vurulanlar ve saymakla bitmeyecek pek çok vatansever gibi Hrant Dink de, birilerinin gözünde mert olan katillerce katledilmişlerdir

Gökkuşağı bebekler

Artık yağmurlar renkli yağıyordu dünyaya...