15 Mayıs 2022

Udi Refik Kara'nın hikâyesi

Mayıs ayının dolunay öyküsü çocukluğumda yazlık sinemada izleyip gözyaşlarımı tutmaya çalıştığım Yeşilçam filmlerine bir nazire...

Ali, benim Konya'da, mecburi hizmetten komşum Hilmi Bey'le, Serap Hanım'ın oğlu. İstanbul'da edebiyat öğretmenliğinde okurken arada bana uğrardı. Sohbet ederdik. Yanlışlıkla bu e-postayı bana atmış. Ulaşmaya çalıştım ama, ulaşamadım. Merak da ettim, umarım yolda başına bir şey gelmemiştir. Belki Tahire Hanım okur diye Ali'nin yazdıklarını ve gönderdiği ses kaydının deşifresini buraya olduğu gibi alıyorum.


"Tahire, sevgili Tahire, eskiden sevgililer birbirine mektup yazarmış. Şimdi e-posta var. Sana bu e- postayı yoldan yazıyorum. Diyeceksin biz sevgili değiliz. Haklısın değiliz, sana bir türlü açılamamıştım. Ama bu gece Refik Abi'nin hikâyesini dinledikten sonra, yolu yok, sana bunları yazmalı, göndermeliydim. Bir kamyon şoförünün, yolda durup cep telefonundan sevdiğine e-postayla hikâye yollaması tuhaf gelebilir. Belki de değildir, hep yolluyorlardır. Kamyon şoförleri ne hisseder, nasıl yaşar bilmiyorum. Ama ben aslında kamyon şoförü değilim, edebiyat öğretmeniyim. Mecbur kaldım, yeni başladım bu işe. Kurada çıkmadı bir türlü ismim, tayin olamadım, ama kamyondaki yükü indirip dönünce, geleceğim İzmir'e. Pasaport'ta buluşur bir çay içeriz. Anlatırım sana olan sevdamı.

Tahire, sevgili Tahire, sana bu gece radyoda dinlediğim bir hikâyeyi anlatacağım, hatta daha iyisi, sen de dinleyesin diye kaydettim. Her salı, gece yarısı 'Şarkılar ve Hikâyeleri' diye bir program var Radyo Mazi'de. Hastasıyım. Radyoda hep o program olsa, hayatımın sonuna kadar kamyon şoförlüğü yapabilirim. Lafı uzattım, çisil çisil yağmur yağarken, kenara çekip senin için kaydettiğim hikâyeyi dinle şimdi, bu hikâyeden sonra artık sensiz olamam, mümkün değil Tahire, dinleyince sen de bana hak vereceksin."

"Kıymetli Radyo Mazi dinleyicileri, 'Şarkılar ve Hikâyeleri'nde yine birlikteyiz. Bu akşam ama, size bir şarkının değil de bir müzisyenin hikâyesini anlatacağız, daha doğrusu kendisi anlatacak. Refik Abi hoşgeldin. Kıymetli dinleyiciler bu gece Udi Refik Abi size hikâyesini anlatacak, bir Yeşilçam hikâyesi, ama film değil, senaryo değil, gerçekten yaşanmış bir hikâye."

"Kemalcim beni programına davet ettiğin için teşekkür ederim. Ben bütün hayatımı bir kaktüs gibi yaşadım. Çölde yalnız bir kaktüs. Hayatımda bir kez çiçek açtım, o çiçeği de kopardılar. Beş yaşındaydım Behiç Amca'lara gitmiştim. Oğlu Hasan'la yaşıtız, bazen o bize gelirdi bazen ben onlara giderdim. Biz oynarken bir araba kazası olmuş. Annemle babam o gece öldüler. Başka kimim kimsem de yoktu. Behiç Amca, karısı Aysel Teyze sahip çıktı bana. Behiç Amca iyi adamdı, ama sertti. Hasan'la beni çok döverdi. Yaramazdık biz de. Aysel Teyze korumaya çalışırdı ama nafile. Dolunay Müzikholü'nün müdürüydü Behiç Amca. Bendeki yeteneği de o keşfetti. Bir gün müzikhole götürmüştü bizi. Program başlamamıştı. İlk kez udu elime o zaman aldım, bir daha da bırakmadım. Hasan da okumadı, ben de. Hasan kabadayı oldu, ben Udi Refik. On yedi yaşında Hasan ıslahaneye giderken, ben pavyondan hallice müzikholün, mütevazi orkestrasında ud çalmaya başlamıştım. Aksaray'da küçük bir odada kalmaya yetiyordu yevmiyem. Aysel Teyze yaşlanmıştı ama hâlâ eli üzerimdeydi. Behçet Amca altmışına gelmeden kalp krizinden göçmüştü. Hasan ıslahevinden çıkmış, Cemil Bey'in fedaisi olmuştu Menekşe taraflarında takılıyordu. Benim hayattan bir beklentim yoktu. Ömrümün sonuna kadar Dolunay Müzikholü'nde ud çalsam bana yeterdi. 

Taaa ki o güne kadar. Yani Yasemin gelene kadar. Aradan belki on yıl geçmişti. Benim çöldeki kaktüs hayatımda bir değişiklik yoktu. Bizim assolist Ayla'nın arkasında vokal yapsın diye almışlardı Yasemin'i. O da benim gibi öksüz yetimdi. Güzel sayılmazdı ama bir albenisi vardı. Ben binadan içeri adımını attığı anda aşık olmuştum ona. Aşk nedir bilmezdim ama, işte şarkılar vardı her gece çaldığımız. Onlardan duyduğum kadarıyla. O güne kadar yalnız tellere vururdum, müzik kendiliğinden çıkardı. Yasemin geldikten sonra değişti her şey. İlk bestemi de o zaman yaptım. Ayla öyle bir okudu ki, Aksaray koptu. Arkadan bi daha, bi daha. Artık basit bir müzisyen değildim, şarkılarım çalınır olmuştu İstanbul gazinolarında. Hatta radyoda bile. Bir gece Zeki Müren' den bile dinledim eserimi radyoda. Udi Refik Kara'nın bestesi diye anons etmişti spiker. Kaktüs çiçek açmıştı hayatında ilk defa. Yasemin'le Beyoğlu'nda Lebon'da çay içmiştik bir akşamüstü. Belki de çölde kaktüs olmaktan kurtulacaktım. Bir hayatım olacaktı. Küçük bir ev, Yasemin, çocuklarımız...

Aysel Teyze'nin cenazesinde Hasan'la karşılaştık uzun zaman sonra. Yeni çıkmıştı hapisten. Biz Yasemin'le gitmiştik. Hasan Yasemin'i görür görmez tutuldu. Ölen sevgilisine benziyormuş. Sık sık müzikhole gelmeye başladı. Biz kardeş sayılırdık. Etme dedim biz evlenicez. Gözü dönmüştü dinlemiyordu. O benim olacak Refik dedi, şimdiye kadar seni vurmadıysam kardeş bildiğimdendir, vazgeç bu sevdadan, ikinizi de öldürürüm. Hayattayken cenneti bulmuşken, birden cehenneme düşmüştük. Kaçmaktan başka çaremiz yoktu. Aysel Teyze'nin ölmeden verdiği altınlar, benim biriktirdiğim üç beş kuruş şimdilik yeterdi. O akşam programdan sonra gidecektik. Topkapı garajından doğru Ankara'ya. Askerlik arkadaşım Cevat'ta kalıp yıldırım nikahıyla evlenecektik. Sonra kısmetse Almanya'ya işci olarak gideriz diye planlamıştık.

O gece hiç olmamalıydı, ama oldu. Dolunay Müzikhol yıkılalı epey var. Sağda solda çaldım bir zaman. Roman arkadaşlarla Çiçek Pasajı'nda, Beyoğlu'nda sokaklarda çaldık. Tam dibe batmışken, sağolsun Kemal sahip çıktı bana radyoda iş buldu. Sigortam da var. Arada yine çalıyorum orkestralarda, eski arkadaşlar arıyorlar. Geçinip gidiyoruz.

O gece ne mi oldu? Hasan içkiliydi. Esrar da çekmişti. Geldi önde bir masaya oturdu, içti, içti. Sonra kalktı, hiçbir şey demeden karşıma geldi. Önce beni vurdu, sonra Yasemin'i, sonra da kafasına sıktı. Akşamüstü Yasemin'e evlenme teklif etmiş, o da ben Refik'i seviyorum biz evlenicez demiş. Bana sıktığı kurşun sağ akciğerimi delip geçmiş, ameliyat edip kurtardılar. Yasemin de ölmedi, kurşun sekmiş kafatası kemiğini kırmış, kemik beynine batmış. Onu da, beni de Çapa'da ameliyat etmişler. Yan yana ameliyathanelerde aynı saatlerde ameliyat olmuş, aynı yoğun bakımda yan yana yatmışız. Zavallının o zamandan beri sağ tarafında kısmi felç var, konuşamaz da, zorla, işaretle falan derdini anlatır. Hasan orada ölmüş. Biz evlendik Yasemin'le sonradan. Ben her akşam Yasemin'e 'Yıllar var ki biz seninle bakışarak konuşuruz, bu şarkıyla kavuşuruz' şarkısını çalarım. Yemeğini, tatlısını, kahvesini eksik etmem. Kendime iyi bakmaya çalışıyorum. Yasemin ölmeden ölmeye hakkım yok. Onu canımdan çok seviyorum. Hâlâ Dolunay Müzikhole girdiği ilk günkü gibi aşığım ona. İşte benim hikâyem böyle. Yeşilçam filmi gibi ama her cümlesi doğru, her anı yaşanmış."

"Sevgili Tahire ne aşklar var görüyor musun? Kısmet olur da şu yükümü Mersin Limanı'na sağ salim bırakırsam, sen de istersen, artık bize de cennet olur bu dünya. Ah Refik Abi sen ne adammışsın be. Biz boşuna yaşamışız bugüne kadar. Aşkı, sevdayı bu gece senden öğrendim. Öğrendim de itiraf edecek cesareti buldum. Allah sana uzun ömür versin."

Yazarın Diğer Yazıları

Endülüs’te Solan Bahçe

Her şey Flamenko’nun ezgilerinde kalsaydı, kalabilseydi keşke. Ama bizzat flamenko da böyle bir şeydi. O huzurun, sükunetin müziği değildi

Seçimden seçmeler saçmalar

Enteresan ülkeyiz vesselam, biri kendini devletin sahibi sanır, diğeri bir yüzyıldır falan kendinden başka bu ülkede vatansever olmadığını iddia eder

Bir devlet görevlisiyle bir vatandaşın diyaloğu

"Yok Can Atalay, yok Osman Kavala, yok Selahattin Demirtaş... Onlar ne isterse, nasıl isterse öyle oluyor, olacak"