14 Nisan 2022

Bu korku filmini daha önce gördük; cezaevlerinin 'eza' evleri olması bu ülkenin utancıdır

Cezaevlerinden işkence açıklamaları, ölüm haberleri geliyor; dışarıdaki -görece- daha özgür ve duyarlı bireylerin, aktivistlerin cezaevlerindeki hak ihlallerini takibi, gündemleştirmesi yaşamsal önem taşıyor…

Ülkenin neresinde işler demokratik kaidelere göre yürüyor ki cezaevlerinde yürüsün,  diyeceksiniz belki ama bizimki gibi  'siyasi tutsaklar'la dolu cezaevlerinde hak ihlalleri 'memleketin en iyi günlerinde' dahi berbattı!
'Siyasi tutsak' deyip geçmeyin; ırksal öçten ideolojik nefrete, kişisel düşmanlıklardan çıkar çatışmalarına kadar çeşit çeşit işkence ihtimaliyle karşı karşıya yaşamaya çalışan insanlardan söz ediyoruz.
Sonuçta 'siyasal farklılıkların' sokakta bile ne kadar güvende olduğu epey tartışmalı, cezaevlerini düşünemiyorum bile…
Her koşulda dışarıdaki -görece- daha özgür ve duyarlı bireylerin, aktivistlerin cezaevlerindeki hak ihlallerini takibi, gündemleştirmesi yaşamsal önem taşır.
Şimdi o aktivistlerin, gazetecilierin ve hatta sadece 'duyarlı vatandaşların' dahi 'siyasi tutuklu'  olduğu veya şanslı olanlarının kendi davalarıyla boğuştukları düşünülürse cezaevlerinde yaşanan ihmallerden haberdar olmak  daha da güçleşti.

Bu durumda bireysel mücadeleler görmeye başladık.
Eziyet gören tutuklu ve hükümlülerin durumlarını telefon görüşmelerinde delillendirmeye, başına bir iş geldiği takdirde arkasında somut veriler bırakmaya başladığını görüyoruz.

Medyaya ulaşmanın, haber olmanın yolu artık yaşadıklarını anlattıkları bir ses kaydıyla ve maalesef bazen ancak öldükten sonra mümkün olabiliyor.
Son dönemde de yurdun dört bir yanından cezaevleriyle alakalı iddialar gündemde.
Bakınız bu hafta Silivri 5 No'lu L Tipi Kapalı Cezaevi'nden  iki 'kalp krizi ' haberi geldi.
Biri, yoğun bakımda olduğu haberleri geldikten sonra Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü'nce hakkında "sağlık durumunda bir sorun olmadığı" açıklaması yapılan Halil Kasal.
Hastaneye kaldırılmasından kısa bir süre önce annesini telefonla arayarak ses kaydı yapmasını istemiş ve "Bize zulüm yapıyorlar, ortada hiçbir şey yokken gardiyanlar gelip bize tokat atıyor, hakaret ediyor. Karşı çıkınca bahçeye alıp dövüyor, aç bırakıyorlar, pislik içinde yatırıyorlar" diye anlatıyordu iddialarını.
Ve aynı muameleye maruz kalan arkadaşlarının isimlerini sayıyor, "Bizi intihara yönlendiriyorlar" diyordu.
Diğeri ise  maalesef hayatını kaybeden 29 yaşındaki Ferhan Yılmaz'dı.
Tahliyesine de sadece iki gün kalmıştı.
Evrensel'den Meltem Akyol'a konuşan ağabey Hikmet Yılmaz cenazeyi yıkamak üzere gasihaneye girdiğinde  gördüklerini şöyle anlatıyordu:

"Kardeşimin üst dudağı patlamış, gözleri morluk ve şişten görünmez halde, göz altlarında ise kan vardı.  Göğsünde morluklar, boğazında 20 santimlik bir iz -sanki boğulmuş gibi-, burun deliklerine kanamayı durdurması için pamuklar tıkılmış, burnu kırılmış kadar tahripli görünüyordu…
Kardeşimin nasıl öldüğüne dair yapılan açıklamalar ve gördüklerim birbirini tutmuyor. Suç duyurusunda bulunacağız."

Şiddete uğradığı iddia edilen diğer tutuklu ve hükümlülerin de kendi ailelerini arayarak "Bizi öldürecekler" dediklerini, Ferhan Yılmaz'ın ölüm haberinden  sonra tüm iddia sahibi mahkûmların aile ve avukatları, görüş taleplerinin reddedildiğini, ne durumda olduklarını bilmediklerini, haber alamadıklarını anlatıyorlar.
Yani ölüm olayından sonra diğer şikâyetçi tutuklu ve hükümlülerle dışarıdan iletişim olanakları cezaevi yönetimi tarafından kesilmiş!

İddialar, açıklamalar, tanıklıklar ortada; Silivri 5 No'lu Cezaevi'nde bir süredir tutuklulara sözlü ve fiziksel işkence yapılıyor, ip vererek adeta intihar etmelerine zemin hazırlanıyordu.
İddialar çok ciddi ve ürkütücü, geride bir de ölü var!
"Kalp krizi" deniyor ama belli ki değil.

Ferhan Yılmaz'ın vücudundaki darp izlerini gördükten sonra tepki gösteren ailesine "Ayaklanma çıktı cezaevinde, bastırılırken kalp krizi geçirdi öldü" diye değiştiriyorlar "durup dururken kalp krizi geçirdi" yönündeki beyanlarını…
Oysa tahliyesine iki gün kalmış…
Nereden baksanız, nereden tutsanız korkunç.

Aynı günlerde başka cezaevlerinden de benzer iddiaların dile getirildiğini de düşünürsek tüyler ürperten bir tabloyla karşı karşıya olduğumuz gerçeğiyle burun buruna buluruz kendimizi.
Bu hafta bir diğer şüpheli ölüm haberi de  Iğdır S Tipi Cezaevi'ndeki bedensel engelli  Sinan Kaya'dan geldi.
İntihar ettiği yönünde bilgi verilen aile morgda Sinan Kaya'nın kollarında morluklar ve yaralar tespit ettiklerini, Sinan'ın cezaevinde tuttuğu günlüğünün de kayıp olduğunu söyledi.
Eş zamanlı olarak Patnos Cezaevi'nden de bazı işkence haberleri geliyor.

Bu ülke bu filmi daha önce gördü.

Daha geçmişin yaraları sarılmadan yenileri, üstelik aynı yerden açılıyor.
Adalet Bakanı ise sessiz; bu vahamet karşısında tenezzül edip elle tutulur bilgi verme,  tutuklu ve hükümlü yakınlarını ve kamuoyunu aydınlatma ihtiyacı duyan yok!
Çöküş gün geçtikçe arsızca, umarsızca derinleşiyor…

Yazarın Diğer Yazıları

Kobani duruşmasında umut yeşerten tek hamle "yeni CHP"den geldi!

Kobani davasının geleceğe dair umut yeşerten hamlesi, CHP’nin duruşmayı izlemek üzere bir heyet yollaması oldu. Yeni CHP, "Barış masası olacaksa kimse bu masa için Erdoğan’a mecbur değil" mesajı vermeye devam ediyor. Umarım bu tavrı tüm siyasi tutukluların davalarında da gösterirler…

Türkiye'de âdetten değildir ama, bu bir özür ve özeleştiri yazısıdır!

Politik bir tutum olarak sandığa gitmedim… Ülke insanına, sandığa topyekûn bir inanç kaybı ve küskünlük yaşadığımı anlayamamışım… Küserek hakkımı aramaktan vazgeçme noktasına savrulmuşum, bunun özeleştirisini vermekle yükümlüyüm… Ben bu seçim sonuçlarını öngörememiş olmanın özrünü değil, insanımıza dair girdiğim bu inançsızlaşma süreci için özür diliyorum… Ve evet CHP'de 'iyi çalışan' o azınlığı görmezden geldiğim için de o CHP'li azınlıktan özür diliyorum…

Gökhan Zan’ın sorumluluğu Erkan Baş’ta da değilse kimdedir?

Çevrelerinden kimseyi bir Gökhan Zan kadar beğenememiş olduklarından, adayları üstelik de böyle kritik bir kentte, bu kişi olmuş-olabilmiş… E tabii ‘Kaf Dağı’ tenha olur, şüphesiz!.. TİP’i uzun zamandır böyle açıktan konuşmak -masalarda bırakmamak-gerekiyordu aslında. Elbette hepimiz her şeyin farkındayız, belki de sizlerin vekillik kariyerlerinden uzundur buralardayız! Ama dinlemediniz, ama duymadınız, ama sözüm ona yasakladınız!