21 Nisan 2022

Dünya kırmızı halılar mı seriyor; bu 'Türklük' tam olarak nasıl bir mertebedir arkadaşlar?

Çöken ekonomiden iktidar yerine 'yabancı lobileri' sorumlu tutabilenden bir farkın kalmadığını, değişen siyasi rüzgârlara göre 'mültecilerin başımızın üzerinde yeri vardır'dan 'misafirlik de bir yere kadar' aşamasına nasıl gelindiğini göremiyorsan senin için ne yapabiliriz kardeşim?..

Bilmem kaçıncıdır bu konuyu yazıyorum, yazıyoruz -bir avuç insan-
Yapmayın etmeyin, "Siz de başkalarının siyahısınız" diyoruz. "Başkaları da size aynı muameleyi yapmıyor mu" diye soruyoruz.
"Mülteci sorunu bir sistem sorunudur, hesabı siyasi liderlerden sorulmalıdır" diyoruz.
"Mülteci sorununa tahammül edemeyenler önce savaş karşıtı olmak zorundadır" diyoruz
"Savaşın en hafif sonuçlarından biri mülteci akınıdır" diyoruz
"Ülken başka ülkenin 'meselelerine' fiziki katılım gösterirse, yıkılan hayatların sınırından içeriye 'hayatta kalma çabasıyla' akın edeceğini bilerek hareket edilmesini en baştan yüksek sesle dile getirmen gerekirdi" diyoruz.
"Savaşları alkışlayıp, mülteci sorununun muhatabı olmaya isyan edemezsin" diyoruz.

Ama yok.
Vatan, millet, Sakarya!
Mülteciler yani aslında özellikle Suriyeli sığınmacılar en büyük sorunumuz, deniyor.
Bizim yiyecek ekmeğimiz yok onları mı besleyeceğiz, deniyor
Suç işliyorlar, karılarımıza kızlarımıza başka gözle bakıyor, taciz ediyor, rahatsızlık veriyorlar, deniyor.
Çeteleştiler kirli işlere girdiler, deniyor.
Ucuz işçiler, bizler onlar yüzünden işsiz kalıyoruz, deniyor.
Ülkesini savaşta bırakıp kaçmış adama ben neden kapımı açıyorum; ülkesini bırakan şerefsizdir, deniyor.

Desen: Selçuk Demirel

Yani kardeşim sen Bağdat Caddesi'ndeki, Alsancak'taki, Tunalı Hilmi'deki bembeyaz sokağında bombalar patlamadan, torun-çoluk-çocuk korkudan titremeden önce karşındakini anlayamıyorsun diye topyekûn bu insanları bir kör kuyuya mı gömelim istiyorsun?
Sen ısrarla ama ısrarla faturaları güçlüye değil de güçsüze, sorumluya değil de mağdura kesme eğilimden vazgeçemiyorsan…
Sıkıntı oluştuğu an 'yabancı'ya suç atmak atalarından kalan -senin de tutkuyla bağlı olduğun- bir mirassa…
Bu 'milliyetçilik aşkı'yla manipüle edilmeye feci şekilde açıksan…
Kürdüne, Ermenisine, Yahudisine, Arabına, velhasıl Türklük dışında alayına kılsan…
Hem Müslüman hem Türk hem de bembeyaz olsun, diyorsan…
Bunları demenin de makul olduğunu sanıyorsan, senin için ne yapabiliriz ki?

Çöken ekonomiden, iktidar yerine 'yabancı lobileri' sorumlu tutabilenden bir farkın kalmadığını göremiyorsan, biz senin için ne yapabiliriz ki arkadaşım?
Değişen siyasi rüzgârlara göre 'mültecilerin başımızın üzerinde yeri vardır'dan 'misafirlik de bir yere kadar' aşamasına nasıl gelindiğini göremiyorsan…
Daha iyi bir yaşam ihtimali oluşsa kim 'buralarda' kalır ki?

Sağın solun Avrupa'da yaşam için fırsat kollayanlarla dolu değil mi arkadaşım?

Peki ya sen o çok beğendiğin ve yaşamsal önceliği olduğunu iddia ettiğin 'Türklüğünle' dayandığında Avrupalının kapısına kendini hangi özelliklerinle 'bu pis Araplardan' ayırmayı düşünüyorsun, sakin sakin bir anlat da bilelim.
Ucuz işçi olmayacağın…
"Memleketini bırakan bir şerefsiz" olarak adlandırılmayacağın…
"Kadınlara niyet bozan" olarak algılanmayacağın…
Kara görülmeyeceğin…
Suça bulaşan olarak algılanmayacağın…
İstenmeyeceğin…
Pis ve mikrop yuvası olarak adlandırılmayacağının kesin olduğu bir senaryoyu bize de şekillendir de anlayalım bu herkesten üstün 'Türklüğün alameti farikasını…'

Türk'ün Ukraynalıdan, Suriyeliden, Iraklıdan, Mısırlıdan ne farkı var bir anlatın Allah aşkına.

'Türk' denince İsveçlisi, Danimarkalısı, İngilizi, Fransızı kapılarda mı karşılar mesela?
Oralarda çok beğenilen, aman da gelsinler diye beklenen bir mertebe midir bu Türklük?

Bakınız, mülteci sorunu bir sistem sorunudur.
Tüm dünyanın 'başına bela' bir sorundur.
Bu belayı başımıza saran da liderlerdir.
Daha çok kazanmak isteyen ve sadece daha çok kazanacak olana hizmet eden liderler!
Türkiye de hem kendi hesapları hem de sınır komşuluğu dolayısıyla bu sorundan en çok etkilenen ülkedir.

Özetle ve tekrar tekrar yazalım; bu sorunu yaratan savaştan kaçarak ilk bulduğu yere sığınan insanlar değil, iktidar sahipleridir.
Hesap sokakta gördüğünüz garibanları döverek değil saraylarda oturan ve o imzaların sahibi siyasetçilerden sorulur.
Savaşlar mevzubahis olduğunda koşulsuz savaş karşıtı olanlara çeşitli kulplar takmak yerine, olaya tüm dünyaya ve en önemlisi insanlığa vereceği zarar üzerinden bakılır, değerlendirilir ve ortaya çıkacak vahim tablo önceden görülür.

Suriye'de savaşa Türkiye'nin de 'bulaşması'na şiddetle hayır diyenlere 'Baasçı bunlar' diyenler, bakıyorum şimdi en büyük mülteci düşmanları aynı zamanda…
İnsan "Bilal'e anlatır gibi" anlatmaktan yoruluyor bazen ama başka şansımız da yok; daha iyisini hayal ediyoruz madem, mücadelesini de son nefese kadar vereceğiz!

Yazarın Diğer Yazıları

Gökhan Zan’ın sorumluluğu Erkan Baş’ta da değilse kimdedir?

Çevrelerinden kimseyi bir Gökhan Zan kadar beğenememiş olduklarından, adayları üstelik de böyle kritik bir kentte, bu kişi olmuş-olabilmiş… E tabii ‘Kaf Dağı’ tenha olur, şüphesiz!.. TİP’i uzun zamandır böyle açıktan konuşmak -masalarda bırakmamak-gerekiyordu aslında. Elbette hepimiz her şeyin farkındayız, belki de sizlerin vekillik kariyerlerinden uzundur buralardayız! Ama dinlemediniz, ama duymadınız, ama sözüm ona yasakladınız!

Türkiye'de 'vicdani ret' bir hak ihlali konusudur!

Memleketimizde, söylemde askerliği yüceltip eylemde askerlikten kaçınmakta bir beis görülmemektedir!

Bir 8 Mart günü soralım; Sincan Kapalı Kadın Cezaevi'nde neler oluyor?

Sincan Kapalı Kadın Cezaevi'nden 2021 yılından beri şartlı tahliye olabilmiş tek bir kadın mahkûm yok. Çok iddialı bir uygulama gibi gelmedi mi size de? Sincan belki de, Türkiye'de ki tek "siyasi suçlulara şartlı salıverme hakkı" tanımayan cezaevi olma konumunda. Çok acayip!