26 Şubat 2021

"Başlangıç"ta ne var?

Yılmaz Murat Bilican "Beginning"i yazdı: film, Yana karakteri etrafında dönen bir kadın hikâyesidir ve oldukça tanıdıktır

"Oldukça yeterliydi bugüne kadar sürdürdüğün hizmetlerin; ama çok daha fazlasıydı beni kurtardığın için elde ettiklerin, verdiklerinden. Şunu görmelisin bir kere, barbar bir ülkeyi bırakıp geldin ve yerleştin Yunan topraklarına; adalet nedir burada öğrendin, yaşadın burada." Bu cümleler Euripides'in Medea adlı tragedyasından. Hırsı uğruna Korent Kralı Kreon'un kızıyla evlenip kendisine iki çocuk vermiş olan Medea'ya, terk ederken söyler bu sözleri. O Medea ki aşkı uğruna babasına ihanet etmiş ve yurdunu terk edip kendisiyle evlenmiştir.

"Tanıştığımızda nasıl biriydin? Seni ben yarattım, yaşadığın sefil hayattan çekip çıkardım. Dandik artist bozuntusu, bana şimdi böyle mi teşekkür ediyorsun?" Bu sözler ise Gürcü yönetmen Dae Kulumbegashvili'nin "Beginning" (Başlangıç) adlı filminden. Gürcistan kırsalında mensup olduğu Yehova Şahitleri dini topluluğu adına bir ibadethane kurmaya çalışan David karısı Yana için söyler bu sözleri. O Yana ki kocasının aşkı için oyunculuk mesleğini bir kenara bırakmış ve bir de oğul yetiştirmiştir.

Aralarında binlerce yıl olmasına rağmen benzerlik şaşırtıcı değil mi? Iason ve David, Yana ve Medea. İki erkek ve koca, iki köşeye sıkıştırılmış kadın. Medea kocası Iason'u iki çocuğunu öldürerek ancak cezalandırabileceğini düşünür ve öyle yapar. Yana'nın duygu durumu ise biraz belirsizdir, kimseyi suçlamaya bile gücü yoktur, daha çok kendini cezalandır gibidir ya da bir şeylerin başlaması için bir şeyleri bitirme isteğiyle davranır. Sonuçta o da oğlunu öldürür.

Cannes Film Festivali seçkisinde yer alan, San Sebastian Film Festivali'nde en iyi film de dahil olmak üzere 4 ödül birden alan 2020 yapımı filmi izledikten (Mubi'de gösterimde) sonra birçok sahnesinin hafızamda yer ettiğini, sıkça filmin karakterleri üzerinde, onların davranışları üzerinde düşündüğümü fark ettim. Hem çok etkilendim hem de şaşırtıcı buldum filmi.

Şaşırtıcıydı çünkü her şeyden önce 34 yaşında genç bir yönetmenin ilk filmi. Tam olarak nasıl olduğunu ifade edemesem de kadın olmasının da filme ayrı bir duyarlılık kattığı hissediliyor. Yönetmen bu ilk filminde ustaca kullandığı bir sinema dili oluşturabilmiş, sinemanın kendine özgü anlatım olanaklarını insan ruhunun derinliklerine cesaretle uzatmayı başarmış. 35mm olarak çekilen filmin neredeyse tamamı sabit uzun plan çekimlerden oluşuyor. Yönetmen kamera hareketinin oldukça yavaş olduğu az sayıdaki sahnede de etkileyici bir gerilim yaratmayı başarıyor. Sabit planlı çok uzun sayabileceğimiz sahneler ise, özellikle Yana'nın sırtüstü ormanda yattığı sahne ve tecavüze uğradığı sahne, oldukça etkileyici sahneler olarak zihnimize kazınıyor.

Yeri gelmişken filmde doğa (orman, akan sular, sesler) adeta ana oyunculardan biri gibidir. Filmde dile gelen cennet-cehennem diyalogları düşünülürse adeta insanın yarattığı "cehennem"in karşısına doğa onu saran bir "cennet" olarak konumlandırılmış sanki. Film Gürcistan kırsalında geçer, geleneksel kapalı bir toplumsal yapı ve dinsel bir atmosfer içinde azınlığa ait farklı bir dinsel düşüncenin toplumsal ve siyasi olarak baskılanması durumu söz konusudur. Film, karısı Yana ile birlikte mensup oldukları Yehova Şahitleri için taraftar toplamaya, eğitim vermeye ve bir ibadethane açmaya çalışan David'in bir salonda topladığı cemaate anlattığı bir oğul hikayesiyle başlar. (İbrahim oğlu İshak'ı Tanrıya kurban vermek üzeredir ve gökyüzünden gelen bir fısıltıyla durdurulur, filmin sonunda da başka bir kurban oğul vardır). Bu sırada salon Molotof kokteyller atılarak yakılır. Salon alevler içinde ve biz insanlar canlarını kurtaracak mı diye beklerken yönetmen bizi oradan alıp uzak bir noktadan yangını izlemekte olan Yana'ya götürür. Uzun uzun Yana'yı izleriz. Bu filmin merkezinin Yana olduğunun habercisidir. Evet film, Yana karakteri etrafında dönen bir kadın hikâyesidir ve oldukça tanıdıktır.

Yana, sevdiği erkek uğruna (bir süreliğine olduğunu düşünerek) oyunculuk işini bırakmış, bir erkek çocuk doğurup büyütmüş, gelenekler ve "erkek" dünyası arasında baskılanmış bir kadın olarak nefes almakta artık zorlanmaktadır. David, bu "erkek"liğin bütün tipik özelliklerini sergiler, öyle ki Yana'nın oğluna azcık duygusal davranmasına "böyle yaparsan bu çocuk nasıl erkek olacak? Sana minik bir kedi yavrusu almalı" diye tepki verir. Kocasına göre, Yana yaşadıklarına katlanmak zorundadır: "Tanıştığımızda ne tür bir adam olduğumu, hırslarımı, planlarımı biliyordun, yine de istedin… Aynı zamanda hem aktrist hem de karım olamayacağını biliyordun…" der. Yana için ise hayat içinde kendisi yokmuş gibi akıp gitmektedir ve bu şekilde artık devam edemeyeceği bir hal almıştır. O artık bir şeylerin başlamasını ya da sona ermesini bekliyor gibidir.

Yangın sonrası kocasının şikayetini engellemek için harekete geçen ve kendisini Tiflis'ten gelmiş bir dedektif olarak tanıtan Alex, tam da bu ruh halinin üzerine girer Yana'nın hayatına. Bu gizemli adamın şiddetine ve sonrasında tecavüzüne karşı koyamaz Yana, karşı koyacak gücü de yoktur zaten. Böylece hayal kırıklıkları, inançları, korku ve suçluluk duygularıyla baş başa kalır. Durumu öğrenen kocası ise acımasızca suçlar onu, yeni bir başlangıç için onu affedebileceğini söylese de Yana için "affedilmek" yeni bir cendereye girmektir ve "affedemezsin" der. Kendi işini kendi görecektir Yana.

Filmin dinsel göndermeler de içeren beklenmedik sonu Alex'i kafamızda bir soru olmaktan çıkarır. Yönetmen adeta onun cezasını kendisi verir gibidir. Bu film açısından iyi mi kötü mü olmuştur çok emin değilim doğrusu. Şunu söyleyebilirim ki evet, sinemasal olarak etkili bir sahne fakat bana kalırsa olmasa da olurdu.

Yazarın Diğer Yazıları

Bergama Tiyatro Festivali’nde “Zaman, Zemin, Zuhur”

İzmir’de sıcaktan bunaldığımız günlerde Bergama’da olmak, her taraftan tarih fışkıran sokaklarında yürümek, rüzgârlı akşamlarında hafif bir ürpertiyle antik tiyatroda oyun izlemek düşüncesi hep çekiciydi benim için. “Zaman, Zemin, Zuhur”la tiyatro izlemeyi ve oyun metinleri okumayı seven biri olarak aslında geç tanıştım sayılır. 2006’da ilk baskısı, 2016’da ikinci baskısı yapılan kitap, bu yıl Kolektif Kitap tarafından yeniden yayımlanmıştı

Galileo, Descartes ve doğruyu söylemek

Galileo ve Descartes aynı dönemde, aynı otoriteye karşı, hakikati söylemek açısından iki farklı tutum geliştirirler

PAL İzmir'de iklim için düşünen bedenler

PAL İzmir (Performans Araştırmaları Laboratuvarı) tarafından düzenlenen ve atölye yürütücülüğü Michael Maurissens'in, sanat yönetimini Serenay Oğuz'un üstlendiği "İklim adaleti için düşünen bedenler" başlığıyla 21-24 Nisan tarihlerinde, dansçılar, görsel sanatçılar ve kamera aracılığıyla hareketi keşfetmekle ilgilenen herkes için açık çağrıyla düzenlenmiş olan, Screendance Workshop'un kapanış filmleri gösterimi beni bu düşüncelere sevk etti