06 Ocak 2024

Kendi yurdunda sürgün

Elli yıldan fazla bir zaman önce Robert Kolej'de çıkardığımız İzlerimiz dergisinin sayfalarında geziniyorum. Filistin direniş edebiyatının şiir ustaları Mahmud Derviş, Tevfik Zeyyad, Semih el-Kasım'ın dizeleri arasında bir umut yolculuğu…

Gazze

2001 yılıydı. O sıralar pek çok etkileyici serginin düzenlendiği Schneidertempel'de, Nazilerin Yahudilere uyguladığı soykırımı olanca acımasızlığıyla gözler önüne seren fotoğrafların yer aldığı bir sergi açılmıştı: "Fotoğraf ve Belgelerle Auschwitz". O siyahbeyaz fotoğraflardan birinde, avurdu avurduna göçmüş, bir deri bir kemik kalmış Yahudi çocuklar, belermiş, kapkara gözleriyle bize bakıyorlardı. Serginin açıldığı günlerde, Filistin hep olduğu gibi İsrail'in ağır saldırıları altındaydı. Televizyon haberlerinde hemen her gün açlıktan kırılan, kuş gibi uçup giden Filistinli çocukların görüntüleriyle karşılaşıyorduk. Sergiyi gezdikten sonra, "O Yahudi çocukların gözlerinde Filistinli çocukların gözlerini gördüm," diye yazmıştım. O gözlerde gerçekten de aynı keder, aynı dehşet, aynı korku vardı.

* * *

Kaç aydır, İsrail'in Gazze'ye bitmek bilmeyen saldırılarının, binlerce Filistinli çocuğun can verdiği o bombardımanların görüntülerini izlerken, aklıma, John Boyne'un 2006'da yayımlanan, çok geçmeden de beyazperdeye uyarlanan Çizgili Pijamalı Çocuk adlı romanı geliyor.

Anımsayacaksınız: Nazilerin bir toplama kampının, yanılmıyorsam Aushwitz'in komutanının sekiz yaşındaki oğlu Bruno ile aynı yaştaki Yahudi çocuk Şmuel arasında dikenli tellerin ardından "yasak" bir arkadaşlık kurulur. Sonunda, bu arkadaşlık umulmadık bir boyuta erişecek, toplama kampındakilerin çizgili giysisini sırtına geçiren Bruno dikenli tellerin altından Şmuel'in tarafına geçecek, iki çocuk her şeyden habersiz el ele gaz odasına yürüyecektir…

Bu dünyada pek çok şeyimizi borçlu olduğumuz düşgücümüzü işleterek, Çizgili Pijamalı Çocuk'un öyküsünü bugünkü Filistin-İsrail sınırına uyarlayabiliriz. Kaldı ki, böyle bir uyarlama için engin bir düşgücü de gerekmiyor: Açık bir toplama kampından farksız Gazze Şeridi ile İsrail arasındaki sınırın bir yanına sekiz yaşında bir Filistinli çocuğu, öbür yanına da sekiz yaşında bir Yahudi çocuğu oturtabiliriz. Birbirlerini tanır tanımaz mutlaka arkadaş olacaklardır. Filistinli çocuk kimbilir neler anlatacaktır. Yahudi çocuk onu dinledikten sonra belki de yerinden kalkıp, herkesten habersiz sınırın karşı yakasına geçecek, iki çocuk el ele bombaların altındaki şehrin içlerine doğru yürüyecektir…

* * *

Tıpkı Rusya'nın Ukrayna'nın birçok kesimini işgali gibi İsrail'in Filistin'e saldırılarının da yazılı ve görsel medyada nerdeyse sıradan haberler arasında kaybolduğu, hiç tanımadıkları bir coğrafyanın haritaları üstünde yorumlar yapan eli değnekli bilirbilmezlerin evlerine çekildikleri bugünlerde bir aklıma düşen de Refik Durbaş. Beş yıl önce yitirdiğimiz Durbaş, yıllar önce, "yine çocukların öldüğü, ecelin mermilerinin körpe bedenlerini yağmaladığı" haber görüntülerinden yola çıkarak, Şimdi: Haberler adlı kitabında "Taş ve Kurşun"un şiirini yazmıştı:

"… Çocuk, hissiz ekranıyla televizyonun / gazetenin kara katran sayfası arasında / baba, çocuğu ile çocukluğu arasında / taşa inat, kurşuna lanet / çocukluğunu bağışlıyor oğluna // Ölüyor çünkü çocuk / taş ile kurşun arasında // Ve bedeni taşın inadına / kurşunun lanetine karşı / taş ve kurşun olarak kalıyor // Hayat ile ölüm arasında."

* * *

Robert Kolej'in İzlerimiz diye bir edebiyat dergisi vardı. 1926'da yayımlanmaya başlayan bu derginin Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk edebiyat dergisi olduğu söylenir. Pek çok yazar ve çevirmenimiz gençliklerinde İzlerimiz'de ilk izlerini bırakmıştır. 1969-70 yıllarında ben de derginin yayın kurulundaydım. 12 Mart 1971 askeri darbesinden kısa bir süre önce özel bir sayı çıkarmıştık. Kapağında kocaman harflerle "Yaşasın Dünya Halklarının Devrimci Kardeşliği" yazan o sayıda, Filistin halkının bağımsızlık savaşımına ses ve nefes veren ozanların şiirlerine yer vermiştik.

Örneğin, doğduğu köy 1948'de İsrail'in eline geçince ailesiyle birlikte Lübnan'a göç etmek zorunda kalan, Filistin direniş şiirinin en önemli adlarından Mahmud Derviş, Türkiye'de çok iyi tanınan, çok sevilen bir şair. Türkçede Bu Şiirin Bitmesini İstemiyorum (YKY), Biz Kaybettik Aşk da Kazanmadı (Kitabevi Yayınları), Mavi Bir Gün (Dünya), Yalnızlık Yenilemeden Kendini (Can Yayınları) adlı kitapları yayımlanmıştı. 2008'de yitirdiğimiz Derviş'in en çarpıcı şiirlerinden birini, "Sorgu"yu almışız İzlerimiz'in o sayısına:

"Yaz bakalım, / Arabım ben, / Kimlik numaram 50.000 / Sekiz çocuğum var / Dokuzuncusu önümüzdeki yaz doğacak. / Ne o, kızdın mı? // Yaz bakalım, / Arabım ben, / Emekçi arkadaşlarla birlikte taş kırarım. / Bir somun ekmek alabilmek, / Bir kitap bulabilmek için / Sekiz çocuğuma. / Ama sadaka dilenmem / Yalvarmam / Senin baskın altında. / Ne o, kızdın mı? // Yaz bakalım / Arabım ben, / Unvanı olmayan bir ad, / Altüst olmuş bir dünyada dimdik kalmışım. // Karasabanın oğluyum ben, / Kendi halinde bir köylü. / Sazlardan, kamışlardan yapılmış / Bir kulübede yaşarım. / Saç rengi: Kapkara / Göz rengi: Kestane / Arap başlığım / Ona uzanan yabancı elleri tırmalar / Ve kekikli yağa batırılmayı yeğ tutarım. // Ve her şeyden çok / Yalvarırım yaz / Kimseden nefret etmediğimi, / Kimseyi soymadığımı; / Ama aç bırakıldığım zaman / Yağmacılarımın etini yediğimi. / Kork, / Açlığımdan kork / Gazabımdan kork."

İzlerimiz'in sayfalarını çeviriyorum. Filistin halkının direnişini, umutlarını, çektiği acıları hep lirik bir dille anlatmış olan Mahmud Derviş'in bir şiirine daha rastlıyorum: "Mendiller". Sevgili yurdundan sürgüne gidişinin şiiri. İşte birkaç dize:

"… Ayrılışımızın mendilleri / Kefenden başka bir şey değil / Ve rüzgâr külleri savururken / Derin vadilerden kan fışkırıyor / Ve Sinbad'ın yelkenlerinde / Özlem ağlıyor / Bir sesin çağrısını duyunca."

Mahmud Derviş

* * *

Tevfik Zeyyad, Filistin direniş hareketinin en ünlü şairlerinden. 1929 Nasıriye doğumlu. 1994'te bu dünyadan göçmüş, halk şiiri geleneğine ağırlık veren dizelerini bırakmış ardında. 1960'ların, 1970'lerin savaşımcı ruhunun en güçlü seslerinden biri. İzlerimiz'de yer verdiğimiz "İmkânsız" şiiri, bugün de Filistinlilerin dilinde:

"İğne deliğinden fil geçirmek / Ya da samanyolunda kızarmış balık tutmak / Denize tohum ekmek / Ya da timsahı insanlaştırmak, / Bir inancın ışıl ışıl alevini / İşkenceyle yok etmekten / Ya da yürüyüşümüzü / Bir adım olsun durdurmaktan / Daha kolay sizin için. // Biz dört bir yana kök salan / Binlerce mucize gibiyiz / Lidda'da / Ramallah'da / Celile'de…"

Tevfik Zeyyad, İzlerimiz'deki "Zeytin Ağacı" adlı şiirinde de, yıllardır anayurdunda sürgün yaşayan Filistinlinin öfkesini dile getiriyor:

"Yün eğiremediğim, / Her zaman arandığım / Ve evim hep yağma edildiği, / Bir parça kâğıdım bile olamadığı için / Bahçemdeki zeytin ağacına / Kazıyacağım anılarımı. // Gördüğüm acıları kazıyacağım, / Aşk dolu, özlem dolu yaşantıları, / Elimden alınan portakal bahçesi / Ve ölülerimin kayıp mezarları için…"

* * *

2014'te yitirdiğimiz Semih el-Kasım da, İsrail'deki Arap azınlığın ve Filistin halkının haklarını ve kimliğini savunan şiirleriyle bütün dünyada tanınan bir ozandı. Siyasal inançları yüzünden pek çok kez tutuklanmış, şiirleri yasaklanmıştı. Son yıllarında yazdığı şiirlerinden birinde, "Ölüm, seni sevmiyorum / Ama korkmuyorum da senden / Biliyorum, bedenim döşeğim senin / Ruhum ise battaniyen / Biliyorum, kıyıların dar bana / Ölüm, seni sevmiyorum / Ama korkmuyorum da senden" diyen el-Kasım, İsrail ordusuna katılmayı reddeden ilk Dürzilerden biriydi.

Önüme açtığım İzlerimiz'i karıştırırken onun kararlı dizelerine de rastlıyorum:

"… Git toprağımın kalan son parçasını da çal / Gençliğimi zindanlarına fırlatıp at / Mirasımı talan et / Kitaplarımı yak / Köpeklerine tabaklarımızdan yedir / Git ser vahşet ağlarını / Köyümün damları üstüne, / İnsanlığın düşmanı, / Boyun eğmeyeceğim ben / Ve sonuna kadar / Savaşacağım…"

Semih el-Kasım'ın dergideki şiirlerinden biri de "Antigone". Hani şu, Thebai kralı Oidipus ile İokaste'nin kızı. Öz annesi İokaste'yle evlendiğini öğrenince gözlerini kör eden babası Oidipus'a sürgüne gönderildiği Atina'ya kadar yol gösteren Antigone. Sophokles'in, haksızlığa ve zorbalığa başkaldırmanın haklılığını savunan tragedyasının kahramanı Antigone:

"… Bir, / İki, / Üç, / Elim elinde / Birlikte geçiyoruz / Şeytansı yollardan, / Gözlerin, baba, daha parlıyor, / Sağlam basıyor ayakların toprağa. / İlerle / Ve insanın uzun uğraşında / Eşi görülmemiş acıları fırlatıp at, / Ve birlikte yaratalım / Yeni şafaklarımızı…"

* * *

İşte, elli üç yıl önce yayımladığımız İzlerimiz'den Filistin manzaraları. Değişen bir şey yok. Mücadele sürüyor. Mahmud Derviş'in, Tevfik Zeyyad'ın, Semih el-Kasım'ın dizeleri Filistin göklerinde İsrail bombalarıyla savaşmayı sürdürüyor.

Şimdi birden aklıma geliyor: Sözünü ettiğim İzlerimiz çok geçmeden toplatılmış, ben de yayın kurulu üyesi olarak kendimi ilk kez Sansaryan Han'daki Siyasi Şube'de ifade verirken bulmuştum. Bakıyorum, bu konuda da değişen bir şey yok…

Değişen: Bir zamanlar Türkiye'nin devrimci çocukları Filistin halkının yanında savaşa katılıyor, canlarını esirgemiyorlardı. Şimdilerde, Filistin halkının bağımsızlık savaşımı, içi boş cihat ve hilafet çağrılarına, iktidarın seçim raconuna yem ediliyor…

* * *

Şu yaşadığımız günlerde, Ortadoğu dedikleri coğrafyada yoksullukla varsıllığın, sevecenlikle acımasızlığın, sevgiyle nefretin, hoşgörüyle hoşgörüsüzlüğün çatışması o denli içinden çıkılmaz boyutlara vardı ki, üçü de aynı topraklardan doğan Musa, İsa ve Muhammed bir araya gelip el ele verseler bu muammayı çözemezler belki de. Umut, başkaldıran insanda…

Celal Üster kimdir?

Celal Üster, İngiliz Erkek Lisesi ve Robert Academy'yi bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde öğrenim gördü. 1983'te George Thomson'ın Tarihöncesi Ege adlı yapıtının çevirisiyle Yazko Çeviri dergisinin Azra Erhat Çeviri Ödülü'ne değer görüldü. Aralarında Yeni Dergi, Aries, Sözcükler ve Notos'un da bulunduğu birçok dergide çevirileri yayımlandı.

Belgelerle Türk Eczacılığı, National Geographic Fotoğraflarıyla İstanbul, Metropolis: Ana Tanrıça Kenti, Unforgettable/Unutulmaz Dizisi, Ortak Kültürel Miras: Birlik İçinde Çokluk gibi kitapları yayına hazırladı.

Uzun yıllar Cumhuriyet Gazetesi Kültür Editörlüğü'nü, ilk yayımlandığı yıllarda Cumhuriyet Kitap'ın, 1996-2005 arasında P Dünya Sanatı Dergisi'nin, 2003-2008 arasında Can Yayınları'nın yayın yönetmenliğini üstlendi. “Yeryüzü Kitaplığı” yazılarını Radikal Kitap'tan sonra Cumhuriyet Kitap'ta sürdürdü.

Robert Louis StevensonH. G. Wells, Jaroslav HašekJames JoyceLiam O'FlahertyGeorge OrwellJuan RulfoIris MurdochRoald DahlJorge Luis BorgesJohn Berger gibi yazarların yapıtlarının yanı sıra Marx ve Engels'in Komünist Manifesto'su ve Lenin'in Devlet ve Devrim'i gibi Marksist klasikleri dilimize kazandırdı.

Ünlü yazarlardan özlü sözleri Sözün Özü, eski ozanlardan aşk şiirlerini Aşk Olsun! adlı kitaplarda bir araya getirdi. İngiliz ve Amerikan Edebiyatında Kısa Öykünün Büyük Ustaları adlı bir antoloji hazırladı. Körün Taşı ve Bir 'Çevirgen'in Notları adlı kitapları yayımlandı.

Yazarın Diğer Yazıları

Futbolun içinde var bunlar…

Son yıllarda Türk futbolunda yaşanan düzeysizlik belki hiçbir dönemde yaşanmamıştı. Pek çok alan gibi futbol da iktidarın ellerinde yerlerde sürünüyor

Hayal gözü ve renk belleği

Katarakt ameliyatı olduktan sonra, özellikle eski dönemlerde gözleri bozulan ressamların yapıtlarında ne gibi değişiklikler olduğunu merak ettim. Uzun yıllar kataraktla boğuşan Monet neler yaşamıştı? Resimleri nereye doğru evrilmişti?

Yayıncılığın önündeki en büyük engel

Türkiye Yayıncılar Birliği Başkanı Kenan Kocatürk, yayıncılığın kamu hizmeti olarak görülmesi gerektiğini vurguluyor. Kocatürk, yaratıcılar diye nitelediği yazarlar ve çevirmenlerden en fazla yüzde 10 vergi alınmasını ya da hiç alınmamasını savunuyor.