Saksonya eyaletinin Chemnitz kentinde gece olunca, birçok gazeteci haber geçmeye son veriyordu. Zira çok tehlikeli olan durumu tam olarak kestirmek pek mümkün değildi. Kentin her yerinde şiddete hazır aşırı sağcı gruplar geziniyordu. Ve durum sık sık çığırından çıkıyordu. Bir muhabirin burnu kırıldı, canlı yayın sırasında gazeteciyi yana iten bir adam kameralara Hitler selamı verdi. Yüzlerce Neonazi, holigan ve kentin şiddete hazır sakini macera hevesiyle içlerindeki saldırganlığı boşaltmak istiyordu. Polis ise bu durum karşısında zorlanıyordu, zira yeterince görevli memur yoktu. Açık bir toplum için hiç de iyi bir gün değildi.
Aşırı sağcı güruh yıllardır örgütleniyor
Durumun bu kadar ileriye gitmesinin nedeni şaşırtıcı ve moral bozucu bir gerçeğe dayanıyor: Almanya’da, Hitler liderliğindeki suçların yaşandığı bu ülkede, aşırı sağ şiddet ve organize aşırı sağcıların yarattığı tehdit bugüne kadar yanlış değerlendirildi, zararsızmış gibi gösterildi ve hatta kabul edildi. Chemnitz’te olayların çığırdan çıkışı bunun bir yeni kanıtı daha oldu. Zire olaylar hiç de spontane bir şekilde gelişmedi.
Chemnitz’te Neonaziler yıllardan beri yerel bir futbol klübü çevresinde örgütleniyor. “NS Boys” adı zihniyetleri konusunda her şeyi söylüyor. Aşırı sağcı gruplar, kentin bazı kesimlerinde caddelerde egemenliği sağlamak için uğraşıyorlar. Bu gruplar, bir alt kültür şeklinde, Almanya çapında oluşturdukları ağ aracılığıyla deneyimlerini paylaşarak faaliyet gösteriyorlar. Küçük gruplar olmalarına rağmen, iyi eğitimden geçmişler ve etkinler. Bu nedenle de 27 Ağustos 2018 tarihindeki protesto yürüyüşü için kısa sürede insanları harekete geçirebildiler.
Polis, insanların harekete geçirildiğinden ve bu yapılardan haberdardı. Buna rağmen, güvenlik ve düzenin sağlanması için daha fazla sayıda polis göreve hazır tutulmadı. Siyasiler ve güvenlik kurumları bu tehditi yeterince ciddiye almıyorlar. Neden? Çünkü bu memurların ve siyasilerin çoğu şiddete başvuran aşırı sağcıların hedefinde yer almıyor. Basitçe dile getirmek gerekirse: Kurbanlar ile empati kurulmuyor.
Nefretin hedefi Almanya'daki demokrasi
Burada tehlikeli bir yanılgının açıklığa kavuşturulması gerekiyor: Sokaklara çıkan bu insanların nefreti ne izlenen mülteci siyasetine ne de Angela Merkel’e yönelik. Bu nefret Almanya’daki demokrasiyi hedef alıyor. Nefret yayan bu çeteler, Alman Anayasası'nın neredeyse her maddesini, örneğin insanlık onurunu, vatandaşların eşitliğini koruyan, din, etnik köken veya cinsiyet nedeniyle ayrımcılığı yasaklayan maddeleri reddediyor. Bu yeni aşırı sağcılar, on yıllardan beri siyasi olarak farklı düşünenlere, farklı bir ten rengi olan insanlara ve son yıllarda giderek artan bir şekilde Müslümanlara karşı mücadele veriyorlar. Adolf Hitler’in geleneğini benimsiyor, Hitler selamı veriyor, İkinci Dünya Savaşı sırasında Alman ordusunun işlediği suçları kutluyor ve nerede olursa olsun karşıtlarıyla mücadele ediyorlar. Yine sokaklarda terör estirmek istiyorlar.
Bir büyük tehlike de şu: Son yıllarda bu tür gösterilerde, Chemnitz’te olduğu gibi, aşırı sağcıların arasına hayal kırıklığına uğramış, sosyal açıdan zayıf olanlar da karışıyor. Bu kesimde olanların çoğunun Nasyonal Sosyalizm ile bağlantısı bulunmuyor. Ama ırkçı ve antidemokratik bir düşünce tarzına tehlikeli bir şekilde yakınlık gösteriyorlar. Bu alarm verici bir gelişme. Toplumdaki hayal kırıklığı ve öfke ile birleşebildiğinde bu organize güruhun ne kadar ileriye gidebileceğini, Alman tarihi gösteriyor. Alman siyasetinin bunu bir uyarı olarak görmesi gerekiyor.
Hans Pfeifer
© Deutsche Welle Türkçe