18 Kasım 2024

Dış ilişkiler

Tayyip Erdoğan Türkiye’nin dış politikasını “monşerler”in elinden kurtardı. O elinden geleni yaptı, “kurtardı” ama bu kurtuluş bizim için iyi mi oldu, kötü mü hiç emin değilim

AKP “atası” sayacağımız partilerin (Erbakan önderliğinde İslamcı partiler) yapamadığını başarıp tek başına iktidar olduğunda bir süre makul ölçüler içinde davrandı. Derken, muhtemelen T ayyip Erdoğan ayağını daha sağlam yere bastığını düşündüğü için, durum değişti. “Cumhur İttifakı” Devlet Bahçeli’nin takdirini kazanan bir üslupla hareket etmeye başladı. Bu yeni aşamaya geçtiğimiz günlerde düşündüğüm bir şeyi hatırlıyorum: Erdoğan bu gidişle “dış ilişkilerde” zorlanacaktır. İlk oradan sıkışacaktır, demiştim.

Tam böyle olmadı. Erdoğan “dış ilişkilerle ilgisi olmayan ekonomik alanda verdiği kararlar sonucunda şu anda geldiği yere geldi. “Dış ilişkiler” sözkonusu olduğunda AB ve başkaları tahmin ettiğim gibi davranmadılar. Sanırım dönemin önemli afeti “göç” olayında Tayyip Erdoğan’a bir “dalgakıran” işlevini uygun gördükleri için (ve muhtemelen Erdoğan’ın fevri davranışlarından ürktükleri için) iktidarın hukuku altüst eden karar ve uygulamalarına fazlasıyla yumuşak davrandılar.

Ama bunu söylemek Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’nin dış ilişkilerini iyi bir şekilde sürdürmeye devam edeceği anlamına gelmiyor. Sisi olayı da Esad olayı da Erdoğan’ın dış politika alanındaki “ustalığı” hakkında yeterli fikir veriyor. “Göçmen Politikası” da bu ustalığın sonuçlarının daha uzun süre yakamızı bırakmayacağını ortaya koyuyor.

Amerika’nın en önemli müttefikimiz olduğunu Erdoğan kendisi de söylemişti. Şu son Amerika (BM dolayısıyla) gezisinde Kamala Harris veya Trump’la bir görüşme talebinde bulunup bulunmadığını bilmiyorum ama en azından böyle bir randevu olmadığını biliyoruz. Biden’ın yemeğine de kalmadan memlekete döneceği haberini aldık. Bizim bir kesim basın, alıştığımız ve beklediğimiz gibi, bunun Biden’ın haddini bildirecek bir jest olduğunu ima ederek verdiler ama bunun değil, öbür yorumun daha inandırıcı olduğu anlaşılıyor. Yani şu günlerde patlak veren “rüşvet” konusunda birtakım hoşa gitmeyecek soruyla karşılaşma ihtimalinden kurtulmak için böyle yaptığı. Ama ayrıca, yemeğe katılmayıp yurda dönme kararının Biden’ın hayatını karartacak ve Erdoğan karşısında edebini takınmasını sağlayacak bir olay olduğu kanısında değilim.

Avrupa Birliği ile ilişkilerin daha parlak bir şekilde ilerlemesini beklemek için herhalde bayağı safdil olmak gerek. Türkiye AİHM kararları karşısında halen takındığı tavrı sürdürecekse bu durumun değişmesi de “beklenemezler” kategorisine girecektir. Sözünü ettiğim göç durumu karşısında Avrupa bir kirpi gibi dikenlerini çıkarmış, teyakkuzda bekliyor.

Bu ülkelerin sorumlu kişilerinin olumsuz tavırları böyle ama zaten biz de onlara bayılmıyoruz. Bayılmadığımızı her fırsatta söylüyoruz onlara. Peki, başka türlü ilişki kurduğumuz ülke yok mu? “Var” diyoruz ve muhtemelen ilkin “Rusya var” diye ekliyoruz. Ama Putin’in bize karşı birtakım davranışları var ki, öyle pek derine inen bir dostluk izlenimi vermiyor. Benim gördüğüm, Putin, Tayyip Erdoğan’ın saklamadığı Batı düşmanlığı üstünde çalışarak Türkiye’yi başta NATO, Batı bağlantılarından ayırmak. “Dostluk” edebiyatının altında yatan bu hesap.

Ne yapalım, Müslüman bir toplumuz, dünya önyargı dolu filan diyebiliriz. Diyebiliriz de Sisi ve Esad’ın gösterdiği gibi, onlarla da aramız fena halde bozuk olabiliyor. Bu olaylarda sergilediğimiz tavırlar aramızda benzer kavgalar çıkmayan Müslüman toplumları da Türkiye ile yakın ilişkinin pek akıl karı olmayabileceğini gösteriyor.

Tayyip Erdoğan Türkiye’nin dış politikasını “monşerler”in elinden kurtardı. O elinden geleni yaptı, “kurtardı” ama bu kurtuluş bizim için iyi mi oldu, kötü mü, doğrusu hiç emin değilim.


*Bu yazı 3 Ekim 2024 tarihinde Birikim dergisinde yayımlanmıştır

Murat Belge kimdir?

16 Mart 1943'te Ankara'da doğdu. İngiliz Erkek Lisesi'ni ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Aynı bölümde asistanlık ve doktora yaptı. 1969'da İngiltere'deki Sussex Üniversitesi'nde araştırmacı olarak bulundu. Christopher Caudwell ve Marksist estetik konulu teziyle 1980'de doçent oldu.

Genç yaşlarda yaptığı William Faulkner ve James Joyce çevirilerinin yanı sıra 1964'ten itibaren Yeni Dergi, Papirüs gibi dergilerde çıkan eleştirileri, yorum yazılarıyla tanındı. Namık Kemal, Behçet Necatigil gibi yazarlar üstüne incelemeler yaptı. 1970'te Halkın Dostları Dergisi'nin kurucuları arasında yer aldı. 12 Mart 1971 muhtırasıyla başlayan darbe döneminde iki yıl cezaevinde kaldıktan sonra 1974'te üniversiteye döndü. 1975'te Birikim dergisini kurdu. 1981'de YÖK'ün kuruluşunun ardından üniversiteden istifa etti. 1983'te İletişim Yayınları'nı kurdu, 1984'te Yeni Gündem dergisini çıkartmaya başladı. Denemelerini Tarihten Güncelliğe (1983), 12 Yıl Sonra 12 Eylül (1992), Edebiyat Üstüne Yazılar (1994) kitaplarında topladı. 1980'lerde Sadık Özben mahlasıyla düzenli olarak mizah yazıları yazdı. 1991'de Helsinki Yurttaşlar Derneği, Türkiye şubesini kurdu. 1997'de profesör oldu; 1995'ten bu yana Bilgi Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü'nde akademik çalışmalarını sürdürüyor.

Marksist estetikten militarizme, edebiyattan yemek kültürüne, Osmanlı ve İstanbul tarihine dek birçok farklı alanda 26 tane kitabı ve çok sayıda makalesi yayımlandı. Halkın Dostları, Birikim, Yeni Dergi, Yeni Gündem, Milliyet Sanat, Papirüs dergilerinde ve Cumhuriyet, Demokrat, Milliyet, Radikal, Taraf gazetelerinde yazdı. Hale Soygazi ile evli.

Kitapları

- Tarihten Güncelliğe (Alan, 1983; İletişim, 1997)

- Sosyalizm, Türkiye ve Gelecek (Birikim, 1989)

- Marksist Estetik (BFS, 1989; Birikim, 1997)

- The Blue Cruise (Boyut, 1991)

- Türkiye Dünyanın Neresinde (Birikim, 1992)

- 12 Yıl Sonra 12 Eylül (Birikim, 1992)

- İstanbul Gezi Rehberi (Tarih Vakfı, 1993; İletişim, 2007)

- Türkler ve Kürtler: Nereden Nereye? (Birikim, 1995)

- Boğaziçi'nde Yalılar ve İnsanlar (İletişim, 1997)

- Edebiyat Üstüne Yazılar (YKY, 1994; İletişim, 1998)

- Tarih Boyunca Yemek Kültürü (İletişim, 2001),

- Başka Kentler, Başka Denizler 1 (İletişim, 2002)

- Yaklaştıkça Uzaklaşıyor mu: Türkiye ve Avrupa Birliği (Birikim, 2003)

- Osmanlı: Kurumlar ve Kültür (Bilgi Üniversitesi, 2006)

- Başka Kentler Başka Denizler 2 (İletişim, 2007)

- Genesis: "Büyük Ulusal Anlatı" ve Türklerin Kökeni (İletişim, 2008)

- Sanat ve Edebiyat Yazıları (İletişim, 2009)

- Balkan Literatures in the Era of Nationalism (Jale Parla ile birlikte, 2009)

- Sadık Özben'in Toplu Eserleri (Helikopter, 2010)

- Başka Kentler, Başka Denizler 3 (İletişim, 2011)

- Edebiyatta Ermeniler (İletişim, 2013)

- Başka Kentler, Başka Denizler 4 (İletişim, 2014)

- Militarist Modernleşme-Almanya, Japonya ve Türkiye (İletişim, 2014)

- Linç Kültürünün Tarihsel Kökeni: Milliyetçilik (Agora, 2006; Berat Günçıkan ile söyleşi)

- Step ve Bozkır - Rusça ve Türkçe Edebiyatta Doğu-Batı Sorunu ve Kültür (2016)

- Şairaneden Şiirsele / Türkiye'de Modern Şiir (İletişim, 2018)

- "Siz isterseniz…" – Popülizm Üzerine Yazılar (İletişim, 2018)

- Sanat ve Edebiyat Yazıları II (İletişim, 2019)

Çevirileri

- Hegel Üstüne: W.T. Stace

- Martin Chuzlewitt: Charles Dickens

- Döşeğimde Ölürken, Ağustos Işığı, Ayı: William Faulkner

- Dublinliler, Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi: James Joyce

- Arabadakiler, Patrick White

- 1844 Elyazmaları: Karl Marx

- Bir Zamanlar Europa'da, Leylak ve Bayrak: John Berger

- Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla: Leo Huberman

- Yazıcı Bartleby: Herman Melville

- Kayıp Kız: David Herbert Lawrence

- Yurtsuzların Ülkesi: Dugmore Boetie

- Lenin ve Felsefe: Louis Althusser (Bülent Aksoy ve Erol Tulpar ile birlikte)

- Yanya Sultanı – Tepedelenli Ali Paşa: William Plomer

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bugünlerin siyasi bulmacası

Devlet Bahçeli “Öcalan” çıkışıyla ne demek istedi? Erdoğan ile bir plan hazırlamışlarsa bu plan ne olabilir? Hareket aşamasına gelince ne olabilir?

Bir kere daha Kürt sorunu

AKP, Kürt sorununu yok saymanın yanı sıra CHP’yi topluma “terörist” olarak tanıtma politikası kurmaya çalışıyor. Gitgide gerçek olmayan bir dünyada siyaset yapmaya başlıyor. Bu, sonun yaklaştığının işareti de olabilir

Hangi oyunu oynuyoruz?

İktidarın İmamoğlu ile giriştiği baştan sona haksızlık ve “asıl suç” olan eylemler dizisi bu yöne dönme istidadını gösteriyor. Hatta “istidat” değil, kaçınılmazlık diyebiliriz. Diyebiliriz, çünkü bu işler ve daha pek çok acaip işler olurken AKP’nin oy potansiyeli de daralıyor. AKP kendisi de sanırım bunun farkında

"
"