20 Ocak 2024

Mert katillerin ülkesi

Mamafih Sabahattin Aliler de, Uğur Mumcular da, Abdi İpekçiler de, Bedrettin Cömertler de, Bahçelievler'de katledilen yedi genç de, 1 Mayıs 1977'de üzerlerine ateş açılıp vurulanlar ve saymakla bitmeyecek pek çok vatansever gibi Hrant Dink de, birilerinin gözünde mert olan katillerce katledilmişlerdir

Meral Akşener

Bayanlar baylar, merdivenden kayanlar, bugün beni biraz münasebetsiz bulabilirsiniz. Nitekim haklı olursunuz. Amma velakin memlekette münasebet hudutları aşılalı epey oldu. Ben de münasebetsiz bir çatlaktan sızıp sizlerle hasbihâl etmek istedim. Malum münasebetsiz sebeplerden münasip sonuçlar doğabilmekte, bilvesile tersi durumlar da memleket sath-ı mailinde görülebilmekte. Her ne hikmetse münasebetsiz sebeplerden doğan münasip sonuçlar güzide ülkemin sağcılarına nasip olurken; münasip sebeplerden doğan münasebetsiz sonuçlar da ekseriya özgürlük, bağımsızlık, fırsat eşitliği gibi garip isteklerde bulunan solcu kardeşlerin fıtratına isabet etmekte.

Lafı uzatmayı da, dolandırmayı da severim ki kem gözler okurken akılları şaşsın. Yine de fazla naz aşık usandırır misali sadede gelmekte fayda var. Kıymetli dostlar, saygıdeğer hazirun, baştan söyledim kızmak yok, münasebetsiz bir yazı yazacağım. Mesele mi? Mesele çok, pek çok da, bugünkü mevzu, efendime söyleyeyim "mertçe işlenen cinayetler".

Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde, pireler berber, develer tellal iken, ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken ülkenin birinde mertçe cinayetler işlenmekte imiş. Bu civanmert katiller, gözlerini budaktan sakınmaz, gencecik, suçsuz, günahsız insanları mertçe öldürürlermiş. Misal beş gencin bulunduğu bir daireyi basıp mertçe, tel askıyla falan hayatlarının baharındaki genç insanları boğarlarmış. Bu doyumsuz mertliği, arkadaşlarını ziyarete gelmiş başka iki gencin kafasına kurşun sıkarak da taçlandırırlarmış bilahare.

Bu tosuncuklar bu işleri yaparken, "Yahu bize bir şey olur mu, hapse neyin girer miyiz?" diye de hiiiç korkmazlarmış. Bilirlermiş ki hapse de girseler, bu mertlikleri karşılıksız kalmaz, bir biçimde dolar olsun, hisse senedi olsun, tahvil olsun, yağlı ballı köşelerden biri olsun, istikbalde milletvekilliği neyin olsun, kendilerine sahip çıkacak bir derin abi bulunurmuş.

Mertçe cinayetler gün gelmiş, tarihin gördüğü en mert darbeye yol vermiş. Bir eylül sabahı, şafak vakti Hasan Mutlucan Abi'nin gür sesiyle uyanmış millet. Mert katiller bir süre ortalıktan kaybolmuşlarsa da bilahare "Yani aç, açık mı kalacaktık?" diye uyuşturucu işine girmişler. Amma velakin kurtların dolaştığı bir vadiyi anlatan televizyon dizisinde çocuklarımıza, gençlerimize rol model olunduğu gibi, uyuşturucu ticaretinde olsun, ona buna işkence yaparken olsun, kafalara kurşun sıkarken olsun çizgilerinde hiçbir zaman kırık olmamış, hep öyle mert, hep öyle vakur...

Derken mert katiller, başka mert katillerle bir araya gelip "Ulan en faili meçhul cinayetleri biz işlemez miyiz abi?" diyerekten bir çete kurup sahaya yayılmışlar. İnsanın gözleri yaşarır, sanırsın Pal Sokağı'nın çocukları, billur gibi delikanlılar. Ceplerinde Uziler, Glocklar, devleti kurtarıyoruz ayağıyla onun bunun malına çökmeler, kumardan birikmiş paraları paylaşmalar, "Vatan sağ olsun" diye feryat ederek bir birinin, bir öbürünün kafasına kurşun sıkmalar... Öyle yani duygulu anlar amma hep mert, hep delikanlı...

Şimdi "Mertçe işlenen cinayetlerle, namertçe işlenen cinayetlerin sınırı nerede başlar, nerede kaybolur?" gibi kimi münasebetsiz soruların zihninizde şekillendiğini görüyorum ama bunu sizlere yakıştıramıyorum. Anlıyorum ki büyük resmi göremiyorsunuz. Misal Asena Abla'nın, Devlet Dede'nin katıldığı bir cenaze törenine bakarken siz merhumu bir cani, bir vahşi katil olarak görebilirsiniz. Yedi gencin öldürülmesiyle ilgili idam almış, bir işçi sendikası liderini öldürmüş, canavar ruhlu biri değil mi? İşte orada yanılıyorsunuz, kazın ayağı öyle değil. Nitekim Türk bayrağına sarılı tabut karşısında duygulanan bu mert katilin arkadaşlarından biri yaşlı gözlerle "O büyük bir Türk milliyetçisiydi" demişti.

Sizin göremediğiniz, tartamadığınız durum bu sihirli sözcüklerde saklıdır: Büyük Türk Milliyetçisi. Sizin için milliyetçilik mesela bir tıp kongresinde ülkenizi temsil etmek olabilir veya temiz enerjiyle ilgili bir AR-GE çalışması yapmış olmak ya da ne bileyim, ülkenizin ağacına, denizine, kıyısına sahip çıkmak olabilir. Safsınız. Onun için baştan dedim ya, münasip sebeplerden sizin için münasebetsiz sonuçlar doğuyor. Haaa dönemine göre Bayrampaşa olur, Mamak olur, Metris, Diyarbakır ya da bu günlerin modasına uygun olarak Silivri. Büyük resmi görmemekte ısrar ettiğiniz taktirde bu coğrafi konumların enlem ve boylamlarıyla yakınlaşmanız işten bile olmaz.

Ülkemizde mertçe işlenen cinayetler bitmez tükenmez. Misal bu yazının yazıldığı gün öldürülen memleketin belki de en barışçı, en güvercin, en uzlaşmacı adamı Hrant Dink. Katili, yakalandığında kendisini kutlayan, arkasına Türk bayrağı açan, sırtını sıvazlayan polisler arasında mertçe bir cinayet işlediğini düşünmüştür muhtemelen. Mamafih Sabahattin Aliler de, Uğur Mumcular da, Abdi İpekçiler de, Bedrettin Cömertler de, Bahçelievler'de katledilen yedi genç de, 1 Mayıs 1977'de üzerlerine ateş açılıp vurulanlar ve saymakla bitmeyecek pek çok vatansever gibi Hrant Dink de, birilerinin gözünde mert olan katillerce katledilmişlerdir.

 

Güzide ülkemiz böyledir. Mert mafya babaları, mert siyasi parti yöneticileri, mert torbacılar, mert tetikçileri İstanbul'dan Ankara'ya taşıyan mert polisler... Ama illaki mert, illaki büyük milliyetçi. Sağ olsun Asena Abla işaret etti de geçmiş bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti. Kendisi, "Biz korkmazdık, cinayetler mertçe işlenirdi" demiş ya. Vallahi biz korkardık, çok korkardık. Sabah gazeteyi aldığımızda bir gün önce yanımızda oturan arkadaşımızın domuz bağıyla bağlanıp mertçe öldürüldükten sonra mert bir çöp variline atıldığını okuyunca bayağı korkardık. İtiraf edeyim bu katillerden hâlâ korkarım. 

Neyse lafı uzatmayayım, kulağıma şöyle sesler geliyor: Oğlum bu mertçe işlenen cinayetlerle, mert katillerle ilgili garip gureba düşüncelere kapılma. Lan hangi coğrafyada yaşadığımızın farkında değil misin? Memleketin bekasını düşünmüyor musun? Kafanı önüne eğ, işini gücünü yap. Bak 2024 yılındayız, sayıları toplar, çıkartır öyle sonuçlara varırım ki mertlikten aklın şaşar. Zaten bugünlerde Asena da bize yakınlaştı, akıllı ol akıllı...

Talat Kırış kimdir?

Talat Kırış, 1961 yılında İstanbul'da Süleymaniye Doğumevi'nde dünyaya geldi. Sırasıyla Ataköy İlkokulu, İstanbul Erkek Lisesi ve İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi'ni bitirdi.

Öğrenciliği sırasında yurtiçi ve yurtdışında kaza cerrahisi ve beyin cerrahisi kliniklerinde staj yaptı. Prof. Dr. Türkan Saylan'la birlikte Van'da lepra hastalığı üzerine saha çalışmalarına katıldı. Konya Devlet Hastanesi Acil Bölümü'nde mecburi hizmetini; 1986-1992 yılları arasında İstanbul Tıp Fakültesi Nöroşirurji Anabilim Dalı'nda ihtisasını tamamladı. Uzmanlık tez çalışmasıyla Beyin Araştırmaları Derneği ve Japon Nörotravma Derneği'nden ödül aldı. Uzmanlık sonrası Kartal Eğitim Araştırma ve Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları hastanelerinde çalıştı.

1995-1996 yıllarında Amerika Birleşik Devletleri, Arizona, Phoenix'te bulunan Barrow Nöroloji Enstitüsü'nde burslu olarak, kafa kaidesi tümörleri ve beyin damar hastalıkları üzerine üst ihtisas yaptı. İstanbul Tıp Fakültesi Nöroşirurji Anabilim Dalı'nda 1999 yılında doçent, 2006 yılında profesör oldu.

2006 yılında 9. Uluslararası Serebral Vazospazm Kongresi'nin başkanlığını yaptı. Türk Nöroşirurji Derneği Yeterlik Kurulu kurucu üyeliği, Nörovasküler Eğitim Öğretim Grubu başkanlığı, Nöroonkoloji Eğitim Öğretim Grubu başkanlığı, Temel Kurslar eş başkanlığı, yönetim kurulu üyelikleri, Türk Nöroşirurji Dergisi ve Turkish Neurosurgery dergileri baş editörlüğü, Nöroonkoloji Derneği ikinci başkanlığı ve Türk Nöroşirurji Derneği başkanlığı yaptı.

Avrupa Nöroşirurji Dernekleri Birliği Araştırma Komitesi üyeliği görevinde bulundu. Akdeniz Beyin Cerrahları Derneği Eğitim Komitesi Başkanı olan Kırış, 2017-2021 yılları arasında Dünya Nöroşirurji Dernekleri Federasyonu Beyin Damar Hastalıkları Komitesi Başkanlığı yaptı.

Dünya Nöroşirurji Dernekleri Federasyonu'nda Türk Nöroşirurji Derneği'ni temsil eden delege olan Prof. Dr. Talat Kırış, meslek yaşamını Vehbi Koç Vakfı Amerikan Hastanesi ve Koç Üniversitesi Hastanesi Beyin Cerrahisi bölümlerinde sürdürüyor.

Kırış'ın editörleri arasında bulunduğu İngilizce iki kitabı, 100'den fazla kitap bölümü, ulusal ve uluslararası dergilerde makaleleri yayımlandı; çok sayıda ülkede beyin cerrahisinin çeşitli alanlarında eğitim kursları ve konferanslar verdi, yurtiçi ve yurtdışında eğitim amacıyla çok sayıda beyin cerrahının izlediği canlı ameliyatlar yaptı.

Tıbbiye öğrenciliği yıllarından itibaren 40 yılı aşan öğretim üyeliği ve hekimlik hayatını, 2021'de yayımlanan "Beyne Giden Yol / Bir Beyin Cerrahının Anıları" adını verdiği kitabında anlattı. TEDx ve farklı sosyal platformlarda konuşmaları yayımlanan Kırış, aynı zamanda kıdemli bir denizci olarak Güney Amerika'dan Antarktika'ya kadar uzanan yelkenli seyahatler yaptı, Grönland'da kanoyla Kuzey Kutup dairesi geçiş yaptı. Anılarında hayalini, "Bir Şehir Hatları Vapuru'na ismimin verilmesini isterim. Kimbilir, kısmet..." sözleriyle paylaştı.

Gençlik yıllarından itibaren yazın dünyasıyla ilgilendi, 1984 yılında Düşün dergisi masal yarışmasında mansiyon kazandı. Argos sanat dergisinde öykü ve denemeleri, Cumhuriyet ve Radikal gazetelerinde yazıları yayımlandı. 2012 yılından Yacht Türkiye dergisinde yazmaya başladı.

Ağustos 2019'dan itibaren T24'te düzenli yazılar yazıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Endülüs’te Solan Bahçe

Her şey Flamenko’nun ezgilerinde kalsaydı, kalabilseydi keşke. Ama bizzat flamenko da böyle bir şeydi. O huzurun, sükunetin müziği değildi

Seçimden seçmeler saçmalar

Enteresan ülkeyiz vesselam, biri kendini devletin sahibi sanır, diğeri bir yüzyıldır falan kendinden başka bu ülkede vatansever olmadığını iddia eder

Bir devlet görevlisiyle bir vatandaşın diyaloğu

"Yok Can Atalay, yok Osman Kavala, yok Selahattin Demirtaş... Onlar ne isterse, nasıl isterse öyle oluyor, olacak"