John Lennon’a atfedilen bir söz vardır. “Hayat; siz planlar yaparken başınıza gelenlerdir.” Bu sözün doğruluğu yaşamımda milyon kere kanıtlanmıştır. En sonuncusu da bu hafta sonu oldu. 38 yıllık hekimlik (32 yılı beyin cerrahisi uzmanı olarak) hayatımın bana hediyesi olan, hayal ettiğim yelkenliyi alıp epey bir maceralı yolculuktan sonra İstanbul’a getirmiştim. Artık hafta sonlarını köpeğimle teknemde geçirecektim. İlk hafta sonumuzda akşam acil bir ameliyat için hastaneye gitmem gerekti, hafta sonu programımız yalan oldu tabii. Hastamız iyi olsun da gerisi önemli değil. Köpeğimi anneme bıraktım, gece ameliyat dönüşü de annemde kaldım.
Annem iyi bir okuyucudur. Hâlâ gazete okuyanlardan. Hafta sonları bulmaca eki için Hürriyet alıyormuş. Hürriyet bayağı incelmiş, nerede eskinin kitap gibi gazetesi. Yandaşlığın amiral gemisi olduktan beri Hürriyet yalnız sayfa sayısı değil, itibarından da çok şey kaybetti. Diyeceksiniz ki eskiden de başka bir yandaşlık rotasında ilerlemez miydi? Eski Türkiye’nin falsolarıyla yeni Türkiye’nin falsolarının karşılaştırması bu yazının hacmini çok aşar. Ama benim hayat dilimimde Türkiye, hiç bu kadar adaletten, hukuktan uzaklaşmamış, yolsuzluk bu kadar artmamış, insana hayvana karşı şiddet bu derecede tavan yapmamış, eğitim bu denli yerlerde sürünür hale gelmemişti.
Gazeteyi karıştırırken, aynı zamanda gazetenin genel yayın yönetmeni de olan Ahmet Hakan Bey’in yazısını okudum. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın Gazze ile ilgili yaptığı videoyu öven bir yazı. Şu cümlelerle başlıyor:
“İkinci Dünya Savaşı’nda Yahudiler soykırımdan geçirilirken...
Seslerini çıkarmayanlar, gözlerini kapatanlar, kulaklarını tıkayanlar, yıllar sonra çok ama çok utandılar, utandırıldılar. En başta kendi torunları, kendi çocukları kendilerine hep şunları sordular: "Neden sustunuz? Neden görmezden geldiniz? Neden duymadınız? Neden? Neden? Neden?"
Bilahare Pink Floyd’un yorumcu ve gitaristi Roger Waters’un da videoyu çok beğendiğini söylüyor.
Yazısının başlangıç cümlelerini çok doğru bulduğumu söylemeliyim. Türkiye’nin bugününü ne İkinci Dünya Savaşı Almanya’sıyla ne de Gazze’de olup bitenlerle kıyaslayacak değilim. Amaaa, işin bir aması var. Bugün Türkiye’de basın özgürlüğü skalanın eksi hanelerinde. Bugün Türkiye’de, iktidarın maşası olmuş yargıç ve savcıların eliyle yürütülen bir hukuk tanımazlık var. Açıkça Anayasa ihlal ediliyor. Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımayan yüksek yargıçlar, o kararı veren Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında bir de utanmadan suç duyurusunda bulunuyorlar. AİHM kararları zaten, ancak görece suya sabuna dokunmayan kararlarsa uygulanır olmuş. Suçsuz insanlar birisi istedi diye yıllarca içerde tutuluyorlar. Bir örnek Osman Kavala, onu içerde tutan irade, müebbet hapse mahkûm eden yargıçlar, herkes biliyor suçsuz olduğunu ama yedi yıldır içerde. Silivri Cezaevi Bastil’e dönmüş. Sokak röportajında ağzından eleştirel üç beş cümle çıkan insanı atıyorlar içeri.
Devlet işi gücü bırakmış kocaman bir sopa olmuş, dövecek muhalif arıyor. RTÜK diye bir kurum var, sopalıktan önce elektrikli şok tabancalığına, şimdilerde de ateşli silahlığa terfi etmiş. İktidarın, dayatılan siyasal İslam ideolojisinin hoşuna gitmeyecek yayın gördü mü indiririm aşağı diyor. 30 yıllık Açık Radyo’nun lisansını iptal ediyor. Çölde yeşeren bir vaha gibi hayatımıza 30 yıldır renkler, ezgiler, kokular, sesler katan Açık Radyo. Gezegenimizin gidişatını herkesten çok kendine dert edinmiş Açık Radyo. Kapatırım hesap mı vericem diyor. Akla ziyan işler. Liste o kadar uzun ki on sayfa yazsam bitmez.
Açık Radyo, 11 Ekim'de karasal yayınının RTÜK tarafından resmi olarak iptal edildiğini duyurdu
Gelin şimdi Ahmet Hakan Bey’in yazısının ilk cümlesini değiştirelim sonraki paragrafı geçmiş kipinden gelecek kipine çevirip aynen koruyalım:
“21. yüzyılın ilk çeyreğinde Türkiye’de hukuk ayaklar altına alınırken, adaletin terazisi yandaşlıkla tartılır olmuşken, medya iktidarın propaganda makinası haline getirilmişken…
Seslerini çıkarmayanlar, gözlerini kapatanlar, kulaklarını tıkayanlar, yıllar sonra çok ama çok utanacaklar, utandırılacaklar. En başta kendi torunları, kendi çocukları kendilerine hep şunları soracaklar: Neden sustunuz? Neden görmezden geldiniz? Neden duymadınız? Neden? Neden? Neden?”
Ahmet Hakan Bey, George Orwel’in 1984 romanındaki Gerçek Bakanlığı’na dönüşmüş bir Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, videosunu Roger Waters beğenmiş olsa da Gazze’deki haklı davayı savunacak, söyledikleri dünyada yankı uyandıracak bir kurum değildir. Tıpkı “ülkeyi birden küçük” hale getirenlerin, “dünya beşten büyüktür” sloganının bir ağırlık taşıyamadığı gibi, bu video da Gazzeli çocukların resimleri ne denli içimizi acıtsa da samimi, içten bir isyan olarak algılanmayacaktır dünyada. Karıncayı incitmeyecek Tayfun Kahraman’ı suçsuz yere içerde tutup küçük kızı Vera’dan ayırmanın doğru bir şey olduğu algısının kreatif direktörüyseniz, Gazze’deki çocuklara döktüğünüz yaşlar ancak timsah gözyaşları olur.
Ahmet Bey, sizler kocaman bir propaganda makinasının dişlilerini yağlayıp dururken, sizin sorduğunuz soruyu kendine soran, her şeye rağmen cesaretle yazan, konuşan, eylem yapan, yanlış yoldasınız bu yoldan dönün diye uyaran insanlar hala var ve olacaklar bu ülkede. Ve biz bu soruları yandaş gazetecilere değil, ama yukarda yazdığım gerçekleri gören, bu cenderenin içinde yaşayan, ancak sesleri dost sohbetlerindeki fısıltının ötesine taşmayan arkadaşlarımıza, dostlarımıza soracağız.
Talat Kırış kimdir?
Talat Kırış, 1961 yılında İstanbul'da Süleymaniye Doğumevi'nde dünyaya geldi. Sırasıyla Ataköy İlkokulu, İstanbul Erkek Lisesi ve İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi'ni bitirdi.
Öğrenciliği sırasında yurtiçi ve yurtdışında kaza cerrahisi ve beyin cerrahisi kliniklerinde staj yaptı. Prof. Dr. Türkan Saylan'la birlikte Van'da lepra hastalığı üzerine saha çalışmalarına katıldı. Konya Devlet Hastanesi Acil Bölümü'nde mecburi hizmetini; 1986-1992 yılları arasında İstanbul Tıp Fakültesi Nöroşirurji Anabilim Dalı'nda ihtisasını tamamladı. Uzmanlık tez çalışmasıyla Beyin Araştırmaları Derneği ve Japon Nörotravma Derneği'nden ödül aldı. Uzmanlık sonrası Kartal Eğitim Araştırma ve Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları hastanelerinde çalıştı.
1995-1996 yıllarında Amerika Birleşik Devletleri, Arizona, Phoenix'te bulunan Barrow Nöroloji Enstitüsü'nde burslu olarak, kafa kaidesi tümörleri ve beyin damar hastalıkları üzerine üst ihtisas yaptı. İstanbul Tıp Fakültesi Nöroşirurji Anabilim Dalı'nda 1999 yılında doçent, 2006 yılında profesör oldu.
2006 yılında 9. Uluslararası Serebral Vazospazm Kongresi'nin başkanlığını yaptı. Türk Nöroşirurji Derneği Yeterlik Kurulu kurucu üyeliği, Nörovasküler Eğitim Öğretim Grubu başkanlığı, Nöroonkoloji Eğitim Öğretim Grubu başkanlığı, Temel Kurslar eş başkanlığı, yönetim kurulu üyelikleri, Türk Nöroşirurji Dergisi ve Turkish Neurosurgery dergileri baş editörlüğü, Nöroonkoloji Derneği ikinci başkanlığı ve Türk Nöroşirurji Derneği başkanlığı yaptı.
Avrupa Nöroşirurji Dernekleri Birliği Araştırma Komitesi üyeliği görevinde bulundu. Akdeniz Beyin Cerrahları Derneği Eğitim Komitesi Başkanı olan Kırış, 2017-2021 yılları arasında Dünya Nöroşirurji Dernekleri Federasyonu Beyin Damar Hastalıkları Komitesi Başkanlığı yaptı.
Dünya Nöroşirurji Dernekleri Federasyonu'nda Türk Nöroşirurji Derneği'ni temsil eden delege olan Prof. Dr. Talat Kırış, meslek yaşamını Vehbi Koç Vakfı Amerikan Hastanesi ve Koç Üniversitesi Hastanesi Beyin Cerrahisi bölümlerinde sürdürüyor.
Kırış'ın editörleri arasında bulunduğu İngilizce iki kitabı, 100'den fazla kitap bölümü, ulusal ve uluslararası dergilerde makaleleri yayımlandı; çok sayıda ülkede beyin cerrahisinin çeşitli alanlarında eğitim kursları ve konferanslar verdi, yurtiçi ve yurtdışında eğitim amacıyla çok sayıda beyin cerrahının izlediği canlı ameliyatlar yaptı.
Tıbbiye öğrenciliği yıllarından itibaren 40 yılı aşan öğretim üyeliği ve hekimlik hayatını, 2021'de yayımlanan "Beyne Giden Yol / Bir Beyin Cerrahının Anıları" adını verdiği kitabında anlattı. TEDx ve farklı sosyal platformlarda konuşmaları yayımlanan Kırış, aynı zamanda kıdemli bir denizci olarak Güney Amerika'dan Antarktika'ya kadar uzanan yelkenli seyahatler yaptı, Grönland'da kanoyla Kuzey Kutup dairesi geçiş yaptı. Anılarında hayalini, "Bir Şehir Hatları Vapuru'na ismimin verilmesini isterim. Kimbilir, kısmet..." sözleriyle paylaştı.
Gençlik yıllarından itibaren yazın dünyasıyla ilgilendi, 1984 yılında Düşün dergisi masal yarışmasında mansiyon kazandı. Argos sanat dergisinde öykü ve denemeleri, Cumhuriyet ve Radikal gazetelerinde yazıları yayımlandı. 2012 yılından Yacht Türkiye dergisinde yazmaya başladı.
Ağustos 2019'dan itibaren T24'te düzenli yazılar yazıyor.
|