15 Nisan 2025
Yer: Zonguldak, Kilimli, Gelik
Patron: Babadan kaçak maden sahibi… Milliyetçi… Yerel siyasetçi… Arabası var, Mercedes… Arabada Türk bayrağı… Bagajda bir ceset!
İşçi: Kaçak Afgan, üç çocuk babası… Kaçak madende kazmacı… Kaçak madende ya fenalaşan ama hâlâ diri ya da iş kazasında cansız biri… Bagajdaki ceset!
İki ihtimal de aynı kapıya çıkmış:
Ya işçi madende kazada ölmüş, kaçak maden ortaya çıkmasın, daha önceki bir suçtan bakiye infaz yanmasın diye tanık işçileri de tehdit eden patron cesedi bagaja koymuş, Türk bayraklı milliyetçi Mercedes ile bir gün gezdirip istasyondan 5 litre benzin alarak cesedi ormanda yakmış…
Ya da işçi madende fenalaşmış veya yaralanmış, oracıkta darp edilerek öldürülmüş, kaçak maden ortaya çıkmasın, daha önceki bir suçtan bakiye infaz yanmasın diye tanık işçileri de tehdit eden patron cesedi bagaja koymuş, Türk bayraklı milliyetçi Mercedes ile bir gün gezdirip istasyondan 5 litre benzin alarak cesedi ormanda yakmış…
Birini birinden "daha feci" bulur musunuz? "Vahşetin böylesi" değil mi!
Ama patron bizzat öldürmediyse veya cesedi yakmadıysa mesela, senede bazen 2 bini bulan "işçi ölümleri", sayısız, binlerce, sinsi bir şekilde yılları tüketen, ömrü eriten meslek hastalığı kurbanları ne olacak?
Sistemin en çıplak hâli bu Gelikli patronlar belki; ama bayrak, Mercedes, milliyetçi veya dinci efektler eşliğindeki biteviye arsızlıklar, hırsızlıklar, şiddet, yağma, gasp ve benzerleri bu sayede örtülü, normal, olağan mı sayılacak! Patronun en kaçağı ve en vahşisi, tabiat ve insan yağmasının diğer piyasa ve siyaset aktörlerini efendi, beyefendi, kanuni olarak tescil mi edecek?
Kaçak göçek bir hayatta göçük yuvalarında ekmek parası peşindeyken yakılan Afgan işçinin yanık cesedi 10 Kasım günü bulunup Atatürk Devlet Hastanesi'ne götürülmüş! Ülkemizin “100'üncü yıl bayramı” da, “85'inci yıl yası” da insanların düşünceleri, kökenleri, cinsiyetleri, işleri ve işsizlikleri, rütbesizlikleri, güçsüzlükleri, muhtaçlıkları yüzünden şiddete, şiddetin ve vahşetin dik alasına maruz kalabildikleri bir 21'inci yüzyılda idrak ediliyor!
Kaçak madenin kaçak Afgan işçisi ile misal aynı Gelik'te 2022 şubatında yine kaçak ocakta ölen 41 yaşındaki yine üç çocuk babası Ümit Kurt artık ölü işçi ordusunda kardeş oldular. Ümit'ten tam üç yıl önce yine bir kaçak madene gömülen gencecik Erdem ve Uğur gibi.
Bölgede, Karadon'da Mayıs 2010'da 30 işçi ölmüştü madende. Devrin AKP Çalışma Bakanı (ki Milli Eğitim Bakanı da olmuştu) "İlk 19 madencimizin bedeninde herhangi bir yanık yoktu. Güzel öldüler. 8'inde hafif yanık vardı. Ailelerine teslim edildi hepsi. Aileler huzur içinde" diyebilmişti! Nasıl diyebilmişti, inanamıyor insan ama sistemi anlatmıştı bize:
Ekmek parası peşinde ölmen doğal. Cesedin temiz ise, güzel ölmüşsündür. Ailen huzurludur. İnançla, imanla tevekkül aynı zamanda sana hükmeden güçlülere şükran, kesintisiz teşekkür ve oysa oy demek olur.
Nitekim tam dört yıl sonra, yine mayısta Soma'da 300 işçi öldüğünde, o bakanın başbakanı olan Cumhurbaşkanı "Ölüm bu işin fıtratında var" deyip 1800'lerde İngiltere'de madencilerin nasıl öldüğünü anlatarak teselli verecekti. Teselli kesmiyorsa, yere devrilen işçiye, sözde milletin polisi eşliğinde, Başbakan'ın takım elbiseli danışmanının linç tekmesi vardı, tokat vardı, küfür vardı!
Kendi halkının ve insanlarının bir kısmına kardeşlikten, insanlıktan, vicdandan, adaletten, hukuktan nasipsiz manevi ve fiziki, ekonomik ve sosyal şiddetin sahipleri bayrağı takıyor, Mercedes'i gazlıyor, milyonlarca hayatın umutlarını yakıp duruyor! Yüreğiniz kaldırmıyorsa, bırakın vicdanınız ayaklansın!
Yukarıdaki yazıyı T24’te yazalı iki yıl olmadı. “Adalet”in hızıyla sanıklar 5 yıl 8 aya “birazcık mahkum” oldu. “Normal doğum adaleti”nin “normal ölüm tecellisi” de böyle!
Her an, her köşede “normal” bu. Aynı anda liselerde öğretmenlerin ayıklanıp sürüldüğü yahut işsiz bırakıldığı, bir bakıma “fişlendiği”ni, cezalandırıldığını düşünün mesela. Mesela “içerideki” belediye başkanları, parti başkanları, belediye çalışanlarını koyun öğretmenlerin yanına. Gözaltına alınan, tutuklanan, hala içeride olan öğrencileri, gazetecileri, “Gezi mahkumları”nı, sokaktan toplananları, “hakaret” diye okulundan alınan öğrenciyi, katledilen kadınları onların yanına koyun.
Hepsini işyeri katliamlarında can veren binlerce işçiyle yan yana getirin. Kucaklarına hastanelerde öldürülen bebekleri verin. “Köpek öldürdü” diye normalleştirilmeye çalışılan, sonra “komşunun tecavüz ve cinayeti” ortaya çıkan 6 yaşındaki Suriyeli Fatma ve böyle nice çocuğun da ellerinden tutsunlar. Yoksullaşanları, yoksulları, emeklileri, geleceği çalınanları da safa koyun. Gasp edilen kıyıları, talan edilen ormanları, aceleyle çıkarılan “İklim Anlaşması”nın sileceği tarlaları ve yok edilen hayvanları da ekleyin kafileye.
İşte size “yeni sınıf” ve onlara her köşede açılmış savaş!
Sonra Sivas’ta maçta, Sivasspor’un elinde “Doğal olan normal doğum” pankartı. Annem Sivas’ta doğmuş. Daha bebekken annesi ölmüş. Sivas’ı göremeden bebek gözleri, İstanbul’da bulmuş kendini. “Normal” olan bir bebeğin nasıl doğduğunu mu yoksa bir annenin veya bebeğin, çocuğun nasıl olup da ölebildiğini mi dert edinmek!
O pankartı taşıyan Sivasspor ilk 11’inde “Türkiye doğumlu” üç oyuncu var. “Normal doğum” mu, ne biliyorsunuz? İki “Türk” oyuncu da Almanya doğumlu; “nasıl doğmuşsa doğmuş.” Yunan var, Sırp var, Fransa vatandaşı da olan Malili, Kongolu var, İtalya vatandaşı da olan Arnavut var. Birtakım erkekler hazırlamış, 11 erkeğin eline “Doğal olan normal doğum” pankartı tutuşturmuş. Kadınlara “doğru”yu buyuruyor. Size ne!
Nasıl doğmuş olurlarsa olsunlar, onca bebek doğum ünitelerinde öldürüldü bu ülkede! “Anormal” olan bu ve normalleştirilenler arasına katıldı çoktan. Daha önce yine bebekler yanıp gitmişti yine bu “normaller” memleketinde. “Normaliniz” bu. Milyonlarca kadına, doğmuş veya doğacak çocuğa “yanlış, anormal doğurdun, yanlış, anormal doğdun” diye hakaret değil mi bu! “Normal” olan, bebekleri sağlıklı, umutlu, mutlu, özgür, bilgili çocuklar ve gençler kılmak ama bu “normal” onları kuşatan “normlar”la bir cendere!
Yukarıda saydığım “yeni sınıf” bu normallere karşı artık “a-normal”i temsil ediyor. “Normal” hukuk devletiniz, “normal” demokrasiniz, “normal” cumhuriyetiniz ve “normal” hak ve özgürlüklere karşı “a-normal”i!
Umur Talu kimdir?Umur Talu, ilk, orta, liseyi Galatasaray Lisesi'nde yatılı okudu. 1980'de Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi'den mezun oldu. Bodrum: Yüzyıllık Yolculuk, Kadınımızın Hatıra Defteri gibi belgesellerde metin yazarlığı yaptı; Vicdanımızın Hatıra Defteri, Tarladan Okula Bir Damla, Cumhuriyet'in İlk Durağı belgesellerinde metin yazarlığının yanısıra çekimlerinde bulundu.
Sosyal Demokrasi, Fransa Bölümü (Turhan) Uçuran Bey Postanesi (Milliyet), Dipsiz Medya (İletişim), Bedelli Gazetecilik (Everest) , Senin Adın Corona Olsun (Literatür), Edebi ve Edepsiz Beyoğlu (Literatür) kitapları yayımlandı. Keynes'in (O. E. Moggridge, Afa Yay.) çevirisini yaptı.
|
Umut, bilhassa kadınların, kızların; size oy verenler başta, omuz omuza, akıl akla, vicdan vicdana verebilmesi! “Dualarımız” da bunun için öncelikle!
O kadar değişim, değişiklik… Bu kadar inat, baskı, kuşatma, hak ve özgürlük gaspı… “Bu kadarcık hukuk, demokrasi ve cumhuriyet!”
“Barış, barış” diyenlerin “toplumla barış”tan bir şey anlamadıklarını, öyle bir dertlerinin bulunmadığını burada çok yazdım ama kendileri daha iyi anlattılar, her gün anlatıyorlar. Herhangi bir insan bile düşünür, “Bu çocuklar bize neden öfkeli” diye. Ama mahkeme var, o çocuklarınkinin yarısı, yarısından çok azı kadar bile “vicdanlı, adil bir muhakeme” yok
© Tüm hakları saklıdır.