Tık tık tık tık ve ne çabuk geçti zaman

David-Rooney

Akrep ve Yelkovanın İzinde – On İki Saatin Hikâyesiyle Uygarlığın Tarihi

DAVID ROONEY

David Rooney çev. Eylül İdemen Doğramacı Timaş Yayınları Kasım 2022 288 s.

 

"Rooney, Akrep ve Yelkovanın İzinde kitabıyla on iki saat üzerinden bir dünya hikâyesi anlatıyor. Bu Ümit Burnu’ndan Diyarbakır’a, Londra’dan Osaka’ya kadar bir yolculuğun hikâyesi. Tarihin bilinmeyenleri de zamana dair farklı bir kayıtta bu popüler bilim kitabının içinde yer alıyor; geçmişten gelen 12 saati ve zamanın nasıl politikleştiğini inceliyor."

ADALET ÇAVDAR

“Beni asıl ilgilendiren, insanın motivasyonu ve dünyanın nasıl işlediğidir; dolayısıyla bu, güç, kontrol, para, ahlak ve inanç merkezli bir hikâye.” (s. 17)

Gün daha ağarmadan kalkıp işe ve okula gidenlerin ülkesi burası. Alışılacak gibi değil. Hadi yetişkinlerin işe gitmesine tamam diyelim de, o çocukların güzelim uykularına yazık değil mi? İnattan düzelmeyen, düzeltilmeyen ne kadar çok şey var! Bir de her bir kelimenin bize çağrıştırdığı ne kadar çok dert var! Timaş Yayınları tarafından David Rooney’in Akrep ve Yelkovanın İzinde – On İki Saatin Hikâyesiyle Uygarlığın Tarihi kitabı Eylül İdemen Doğramacı çevirisiyle kasım ayında yayımlandı. Saat deyince uykuların haram oluşu elbette direkt aklıma geliyor.

David Rooney saatbilimci ve teknoloji tarihçisi. Bu iş tanımlarını ilk defa duydum ve kulağa ne kadar hoş geliyor! Bilim Müzesi’nde ve Greenwich Kraliyet Gözlemevi’nde çalışmış. Dünyanın en eski saat müzesi olan Clockmakers’ Museum da dahil olmak üzere üç saatçilik kurumunun yönetiminde yer alıyor ve Greenwich meridyenine yakın, Londra’da yaşıyor. Rooney sekiz yaşındayken ailesi bir saatçilik ve restorasyon şirketi kurmaya karar vermiş ve saatlerle profesyonel hayatları aile boyu böyle başlamış. Peki siz yazar Şule Gürbüz’ün bir saat tamircisi olduğunu biliyor musunuz? Araştırın derim.

Rooney, Akrep ve Yelkovanın İzinde kitabıyla on iki saat üzerinden bir dünya hikâyesi anlatıyor. Bu Ümit Burnu’ndan Diyarbakır’a, Londra’dan Osaka’ya kadar bir yolculuğun hikâyesi. Tarihin bilinmeyenleri de zamana dair farklı bir kayıtta bu popüler bilim kitabının içinde yer alıyor; geçmişten gelen 12 saati ve zamanın nasıl politikleştiğini inceliyor.

Kitap uçak anksiyetesi olanların anksiyetesini artıracak bir hikâyeyle başlıyor, bu hikâyeyi bugün GPS dediğimiz sistemin ilk nasıl kullanıldığına ve bugüne değin nasıl geliştiğine dair bilgiler izliyor. Bir popüler bilim kitabından beklediğimiz, ortamlarda anlatılacak bilgilere her sayfada yer verilmiş, tarihi hikâyelendirme nesneler üzerinden bir başka bakış açısı ve anlatıyla sunulmuş… Zaman kaybı değil, zamanı iyi geçirmeyi sağlayacak bir kitap çıkmış ortaya. Kendinize bu kitabı ayıracak vakti bulmalısınız; yasal düzenlemeler içinde kazandığınız hafta sonunu, ailenizden çaldığınız zamanı kullanarak… Ya da kendinizi geliştirebilecek bir aktivite yapma arzusu duyduğunuz ama hemen geçen o anlardan birinde okumaya verebilirsiniz kendinizi.

“En eski uygarlıklardan bu yana her kültür saat üretmiş ve kullanmıştır. Saatlerin tarihi, Antik Roma şehirlerindeki güneş saatlerinden imparatorluk Çin’inin Ortaçağ’da kullandığı su saatlerine, Ortaçağ’da sessiz bir devrimi körükleyen kum saatlerinden Hindistan’daki Aydınlanma gözlemevlerine kadar bir uygarlık tarihidir.” (s. 15)

Denizlerin nasıl küresel ticaret alanları haline döndüğünün de saatlerle ilgisi var, Britanya İmparatorluğu’nun bir imparatorluk olmasının da boylam hesaplarıyla bir bağlantısı var. İlköğretimde bize öğretilen boylam hesaplarını hatırlıyor musunuz? Benim aklımdan tamamen çıkmış, bir saatlik zaman farkı 15 derecelik bir boylama eşittir. Yaz saati/kış saati uygulamasının Birleşik Krallık’tan çıkmış olmasına ve bunun savunucuları arasında William Willet ve Arthur Conan Doyle’un olmasına ne diyorsunuz? Kuzey Kore, 2015 yılında saatlerini Güney Kore’den 30 dakika geri almış ve Japon emperyalistlerini suçlamış. 2007 yılında Hugo Chávez, Venezüella’nın siyasi kimliğini güçlendirmek için saatleri 30 dakika geri almış, dokuz yıl sonra Maduro elektrik tasarrufu için saatleri tekrar geri almış. İngiltere’de Brexit ve Brexit karşıtları kültür savaşına yine “Big Ben Brexit için gong çalmalı” diyerek girmişler.

Bütün bunlar tarihî bilgiler. Peki ya bugün saatler bizim neyimiz oluyor? Hevesle o küçük akıllı saatlerden alıp sonra kullanamayanlardanım ben; eski siyah kolçaklı küçük saatime geri döndüm. Çünkü bir şeyin bileğimde sürekli nabzımı, gece yatarken uykumu, her adımımı, telefona gelen mesajı, aramayı falan bildiriyor olması, zaten bildirimler dünyasında mahvolmuş bir şekilde yaşarken epey sıkıcı geldi. Taş çatlasın bir ay ya kullandım ya kullanmadım. Bileğime değen saatin metalinin soğukluğu bana iyi geliyor, bunun herhangi bir ikna edici nedeni de yok üstelik.

Peki, her yaştan insanın neredeyse kripto paralardan, borsadan, dövizden, altından bahsettiği günümüzde bırakın bir saati, saniyeler ne kadar önemli hale geliyor; bu da yine David Rooney’in kitabında yer alıyor. Kapitalizmle ve günümüzün saatle ilişkisiyle olan bölümü hangi dünya görüşünden olduğunuza bağlı olarak farklı şekilde değerlendirebilirsiniz. Bu bölüm hem ütopik hem de fantastik. Düşünsenize, Türkiye’de döviz oynamasın diye siyasi davaların kararları uzun zamandır genelde akşam saat 18:00 sonrasında, piyasaların kapanmasının ardından açıklanıyor!

Koşturup durduğumuz, aynaya bakmaya zaman bulamayıp defalarca selfiler çektiğimiz, bir kahve zamanı dertleştiğimizi sandığımız ama asla karşımızdakini dinlemediğimiz, kum saatinin bir süs nesnesi haline geldiği, güneşin ise küresel ısınma nedeniyle ısıtırken korktuğu bu çağda gözümüz sürekli ekranlarda, öylece zamanı geçiriyoruz. Neymiş bu zaman, neyimiz olurmuş gibi bir derdiniz varsa, David Rooney’in kitabı hem saatlere karşı farkındalık kazanmak hem de keyifli zaman geçirmek için ideal.

•