DİĞER
Bilge Karasu'nun 1950'lerde Forum dergisine yazdığı sergi tanıtımları ile resim ve heykel eleştirilerinden birkaçını sunuyoruz...
"Sahaflar Kitabı, tanıdığım, dost olduğum sahaflarla yapılan sohbetler ve Bayezit’teki eski Sahaflar Çarşısı ile ilgili anıların toplandığı bir yapıt. Okurken bütün ömrüm gözümün önünden geçti, özellikle eski “Sahaflar Çarşısı” ile ilgili hatıralarım canlandı. Eski kitaplar ve eski 'mecânin-i kütüp' dostlar kafamda bir bir canlandı ve uzun süre bu hatıralarla baş başa kaldım.”
Proust’un Cumhuriyetin ilk döneminde gazetelerde alımlanışına dair örnekler: “Onun eserlerini okumak için insanın evvelâ sabırlı, sonra da mütehayyir olması lâzımdır. Daha ileri giderek –fazla da ileri gitmiş olmamakla beraber– diyebilirim ki, Marcel Proust’un eserlerini okuyup tadabilecek bir kari olmak, orta bir muharrir olmaktan daha güçtür.”
"Abdülaziz, V. Murad ve II. Abdülhamid devirlerine o üç saltanatı da görmüş, hem de kapalı kapılar ardındakileri de görüp yazabilmiş bir muharririn gözünden bakmak ister miydiniz? Bir dönem İstanbul’da en çok satan gazete olan Basiret’in sahibi Basiretçi Ali Efendi’nin gözleriyle..."
“Kitap niçin satılmıyor?” Bu soru yazarı, yayıncıyı, kitapçıyı ve de okuru çok uzun yıllardır meşgul ediyor. Geçmişte bu konuyla ilgili yayınlanmış çok sayıda yazı da bulmak mümkün. İşte, onlardan biri, Sabih Alaçam’ın 1939’da kaleme aldığı “Kitap niçin satılmıyor?” başlıklı yazısı…
"İbnülcemal Ahmet Tevfik ile arkadaşının Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde bisikletleriyle Bursa’ya yaptıkları geziyi anlatan Velosipet ile Bir Cevelan, Türkiye’de yayınlanan ilk bisiklet kitabı."
Geçen hafta saldırıya uğrayan Salman Rushdie Şeytan Ayetleri’nin basılmasından bu yana tehdit altındaydı. Yasemin Çongar’ın Rushdie ile yaptığı ve 16-17-18 Mart 2007 tarihlerinde Milliyet’te tefrika edilen söyleşinin tamamını yayımlıyoruz.
"Aziz Nesin, 1958’de, İstanbul’a eşsiz bir güzellik katan ve neredeyse bu şehri, benzeri diğer kadim şehirlerden ayırt eden denizi (Boğaziçi’ni), inşaat faaliyetlerinin duracağı mecburi bir son nokta, dolayısıyla bir sığınak olarak da görür. Oysa şimdi görüyor ve yaşıyoruz ki, denizler de rantın sahası ve inşaat şantiyelerine dönüştürülmüştür."
"Cevriye neden fosforlu? Suat Derviş romanında bunu açıklıyor, ancak Zeki Duygulu, Cevriye’sini fosforlu kılarken ne düşünmüş, ne amaçlamıştı? Bu ne yazık ki cevabını henüz bulamadığım bir soru. Fosforlu, şarkıdan önce ve sonra yayınlanmış argo sözlüklerinde yer almayan bir kelime. Yani muhtemelen şarkı öncesi bilinen bir yakıştırma olmasa gerek."
Latif Demirci'nin anısına, iki kitabına dair Mustafa Arslantunalı'nın yazdığı ve Virgül Dergisinde 2000 yılında yayımlanmış bir yazıya yer veriyoruz: "Bu koca burunlu insanların diyarında herkesi bir parça seviyoruz. Latif Demirci’nin çizgilerinde olmayan bir şey varsa, o da Kötülük."
"Tarihî eserleri önce ikiye ayırdığını, yeraltından çıkanları 'kudretli Arkeoloklara' bıraktığını, yerüstündekileri de kendi kaleme aldığını belirten 'Eski Eserler Mütehassısı' Nureddin Rüştü Büngül'ün 1939'da basılan Eski Eserler Ansiklopedisi'nin kapağında 'Dört yüzden ziyade san’at eserlerinden bahis ve yüz yetmiş fotoğrafı havidir' ibaresi var..."
"Dergileri 'Genç Şairler'in yayımlandığı ilk sayıdan başlayarak taradım. Birçok tanıdık isim çıktı karşıma. Sadece sonradan şair olarak ünlenenler değil, öykücü de vardı aralarında, spor yazarı da, yahut daha sonraları müstear isimle ünlenen şairin nüfus kâğıdındaki ismiyle yayımladığı bir şiir de..."
Daha Fazla
© Tüm hakları saklıdır.
↑ Yukarı çık