Ben sen o, “bizsiz onlar”, seç beğen al!

Bizsiz-Onlar

Bizsiz Onlar

ATEŞ İLYAS BAŞSOY

Say Yayınları 2022 136 s.

 

Ateş İlyas Başsoy, ikinci öykü kitabı Bizsiz Onlar’la dev aynasının başından ayrılmadan yaşadığımız hayatlarımıza normal boyutlarda birer ayna tutarak, “mış”lığın, “muş”luğun primine bağlı yalan dolan dolu dünyalarımıza, “büyüklüğümüze”, “yüceliğimize”, teferruatsız öykülerle dahil oluyor.

BURAK SOYER

Ateş İlyas Başsoy 1971 yılında Bursa’da doğmuş. İlköğrenimini burada tamamladıktan sonra Kayseri Fen Lisesi’ni bitirmiş. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde de lisans eğitimini tamamlamış. Gırgır, Avni, Hıbır, Pişmiş Kelle, Psikeart ve BirGün’de öyküleri ve yazıları yayınlanmış. 1985 yılında Bursa’da bir yerel gazetede çalışmaya başlamış ve bir gençlik köşesi hazırlamış. Burada arabesk ve heavy metal üzerine yazdığı yazıları hayli ilgi görmüş. Üniversite yıllarında reklam sektörüne giren Başsoy, Güzel Sanatlar, Klan, DNA, CenAjans, Art Grup gibi şirketlerde reklam yazarlığı ve yaratıcı yönetmenlik görevlerini üstlenmiş. 2005 yılında da kendi ajansı Fayda’yı kurmuş. Ateş İlyas Başsoy, 1997 yılında yayınladığı ilk öykü kitabı Yüksek Volüm’ün ardından, 25 yıl sonra Say Yayınları etiketiyle çıkan ikinci öykü kitabı Bizsiz Onlar ile tekrar Türkiyeli okurların karşısında. Bizsiz Onlar, yazarın BirGün, Psikeart, Hayıt gibi mecralarda yayınlanan öykülerinden oluşuyor.

Ateş İlyas Başsoy’un kitabı, adı ve arka kapak yazısıyla ilk temasta kendini ele veriyor aslında. Kitaptaki öyküler boyunca karşılaşacağımız kelime ve harf oyunlarına Bizsiz Onlar adından başlayabiliriz. Bunu eğip bükmek, çevirip tersyüz etmek elbette okura kalmış. Buna bir de arka kapak yazısını ekleyip kitabın içeriğine bakalım: “Şöyle duyarlı bir şeyler söyle. Düzgün cümleler kur, extra strong erkek sesiyle yaz, Edip Cansever alıntısı yap, lafı bir şekilde Tutunamayanlar’a getir, kimsenin tanımadığı bir yazardan sanki çok tanıyormuş gibi bahset, akademik kariyerini önemsemiyormuş gibi sezdir, yetmedi sızdır, tüm tevazuunla tepeden bak, ‘O öyle değil, böyle’ de… Ekranın ışığı yüzüme yansıyor. Bu ışık ne gün ışığı, ne ay ışığı, karşımdaki boş sayfa, bendeki ben, sizdeki ben, bizdeki siz, ben sen o, bizsiz onlar…” Bu tanıtım yazısının başında Başsoy’un herhangi birimize önerdiği konuşma biçimi, “muş”lar, yazarın öykülerinde değindiği mevzuların yarı yarıya iskeletini oluşturuyor bir bakıma.


Ateş İlyas Başsoy

Ateş İlyas Başsoy kitabın açılışını artık bir kenara atılmış olsa da, “heybesinde” her zaman onlara yer olan “umutlu” kelimeler çöplüğünden yapıyor. Sonrasında “beşi benzemez”i, “beş birbirini anlamaz”a çevirerek yaptığı mikro politik bir özet sayılabilecek sert bir öyküyle niyetinin ulaşacağı yere doğru bir yön levhası dikiyor. Bu niyetin içinde büyük harflere, etkili sözcüklere, karşı tarafı afallattığını sanacak aforizmalara da yer vermeyeceğini açık açık anlatıyor, misal, “Gerek” öyküsünde. Her şey bu kadar netken inceden inceye neden kırk takla attığımızı soruyor. “Entel”lerden ufak bir makas alıp yoluna devam ederken ilk bulduğu çuvaldızı en narin bölgesine saplıyor bir yazar olarak. Kendisine bunu yaptığını gören “hayran”ına da iğneyi takdim ediyor. Endişeli modernler var Başsoy’un öykülerinde, şeriatçılarla aynı mekânda oturuyorlar her ne kadar birbirlerine uyuz da olsalar. Devlet babanın öldüresiye sopasından nasibini alacak kıvama gelmiş sırım gibi delikanlılar var. “Batıdan” da “doğudan” da gözü yaşlı analar var rüyalarla gerçekler arasında gidip gelen ve oğulları birbirine çok benzeyen. Foucault, Marx, Spinoza, Bakunin arada ses veriyor, “Bizi unutmayın” diye. Bazen Pearl Jam, bazen Guns ‘n’ Roses çalıyor arkada, iki kişi tezlerini ortaya atıp da ispatını yapmak için kendilerine “yandaş” ararken. Sadece iki partiye oy veren bir güruhun içinde sıkışıp kalanlar var. Ve ölümü bekleyenler. Hem kendilerinin hem kedilerin ölümünü bekleyenler. Nihayetinde de “ben sen o, bizsiz onlar” var.